12 Aralık Yutma Farkındalığı Günü kapsamında görüşlerine başvurduğumuz Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Harun Ayas, yutmanın yalnızca yeme-içmeyle ilgili bir süreç olmadığını, genel yaşam kalitesi açısından da hayati bir işlev taşıdığını vurgulayarak, “Yemek sırasında tekrarlayan öksürük, boğazda takılma hissi ve zorlanma asla ‘alışkanlık’ ya da ‘yaşlılık’ diye geçiştirilmemeli” uyarısında bulundu.
“Yutma, saniyeler içinde gerçekleşen karmaşık bir beyin–vücut iş birliği”
Besinlerin ağzımızdan mideye kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmasının, karmaşık bir motor ve duyu süreciyle gerçekleştiğini anlatan Ayas, “Bir lokma ekmek yerken bile dil, dudaklar, yutak kasları, solunum sistemi ve beynin birçok bölgesi milisaniyeler içinde uyumlu çalışıyor. Bu hassas denge bozulduğunda yalnızca beslenme değil, solunum ve diğer sistemler de etkilenebiliyor” dedi.
Yutmanın, sağlıklı beslenme, yeterli sıvı alımı ve ilaçların güvenle mideye ulaşması için vazgeçilmez bir fizyolojik işlev olduğunu hatırlatan Ayas, yutma problemlerinin erken fark edilmesinin önemini vurguladı.
“Disfaji sadece yaşlılara özgü değil”
Yutma güçlüğünün tıbbi adı olan “disfaji”, besin, sıvı veya ilaçların ağızdan mideye güvenli ve etkili biçimde taşınmasında yaşanan sorunları ifade ediyor. Sorunun yalnızca yaşlanma ile açıklanamayacağını belirten Ayas, disfajinin özellikle:
- Prematüre ve riskli bebeklerde,
- Nörogelişimsel bozukluğu olan çocuklarda,
- İnme geçiren yetişkinlerde,
- Parkinson, ALS, demans gibi nörolojik hastalığı olan bireylerde,
- Baş–boyun kanseri tedavisi gören hastalarda
yaygın olabileceğini aktardı.
Toplumda hâlâ “Biraz zor yutuyorum ama yaşlılıktan herhalde” yaklaşımının yaygın olduğunu söyleyen Ayas, “Oysa bazen erken fark edilen bir yutma sorunu, ileride gelişebilecek ciddi akciğer enfeksiyonlarının veya beslenme yetersizliğinin önüne geçebilir” dedi.
Ayas, şu belirtileri erken başvuru ve tedavi için ‘uyarı sinyali’ olarak tanımladı:
- Yeme–içme sırasında tekrarlayan öksürük ya da boğulma hissi,
- Boğazda takılma, yanma veya gırtlakta ‘bir şey kalmış’ hissi,
- Normalden uzun süren, uzayıp giden öğünler,
- Açıklanamayan kilo kaybı ve iştahsızlık,
- Tekrarlayan zatürre (pnömoni) atakları,
- Tablet veya kapsül yutarken belirgin zorlanma, suya sık ihtiyaç duyma, ilacı ağızda bekletme.
Bu belirtilerin mutlaka ciddiye alınması gerektiğini vurgulayan Ayas, “Bu şikâyetler ‘Benim huyum böyle’, ‘Zaten hep böyle yerdim’ ya da ‘Yaşlandık tabii’ diyerek geçiştirilmemeli; aile hekimine başvurulmalı ve gerekirse ilgili uzmanlıklara yönlendirme istenmelidir” ifadelerini kullandı.
Sofra kültürü, sosyal hayat ve ruh hali de etkileniyor
Türk kültüründe sofranın yalnızca beslenme değil, aile içi iletişim, paylaşım ve misafirperverliğin de merkezi olduğunu hatırlatan Ayas, yutma güçlüğünün görünmeyen sosyal etkilerine dikkat çekti.
Yutma sorunu yaşayan bazı kişilerin boğulma korkusu, öksürük nedeniyle utanma ve uzayan öğünler yüzünden kalabalık sofralardan kaçındığını belirten Ayas, “Bazı hastalar ‘Yanımda kimse olmasın, bir şey olursa görmesinler’ diyerek yalnız yemek yemeyi tercih ediyor. Bu da hem beslenme durumunu hem de psikososyal iyilik hâlini olumsuz etkiliyor” dedi.
Sosyal geri çekilmenin yalnızlık ve yaşam kalitesinde belirgin düşüşle ilişkili olabileceğini vurgulayan Ayas, yutma sorunlarının sadece fiziksel bir problem gibi ele alınmaması gerektiğinin altını çizdi.
“Yutma güçlüğü ekip işidir; dil ve konuşma terapisti kilit roldedir”
Yutma bozukluklarının yönetiminin her zaman disiplinlerarası bir ekip yaklaşımı gerektirdiğini belirten Ayas, sürece sıklıkla nöroloji, kulak burun boğaz, göğüs hastalıkları, iç hastalıkları ve onkoloji uzmanları ile diyetisyen, hemşire, fizyoterapist, ergoterapist, eczacı ve diş hekimlerinin de dâhil olduğunu söyledi.
Dil ve konuşma terapistlerinin yutma işlevini ayrıntılı biçimde değerlendiren, gerektiğinde videofloroskopik yutma incelemesi (VFSS) veya fiberoptik endoskopik yutma değerlendirmesi (FEES) gibi görüntüleme yöntemlerinin sonuçlarını ekiple birlikte yorumlayan sağlık profesyonelleri olduğunu vurgulayan Ayas, şunları aktardı:
“Bizler hastanın güvenli yutmasını desteklemek için yutma egzersizleri, uygun yutma pozisyonları, besin dokusu düzenlemeleri ve bireye özgü stratejiler planlıyoruz. Hedefimiz, mümkün olduğunca ağızdan, güvenli ve konforlu beslenmenin devam etmesini sağlamak. Uygun yönetilmeyen yutma güçlüğü; malnütrisyon, dehidratasyon ve aspirasyon pnömonisi gibi ciddi sonuçlara yol açabiliyor.”
“Yutma, yaşamımızın görünmez kahramanı”
12 Aralık Yutma Farkındalığı Günü’nün bireylere, ailelere ve sağlık çalışanlarına önemli bir hatırlatma fırsatı sunduğunu söyleyen Ayas, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yemek yerken tekrarlayan öksürük, uzayan öğünler, boğaza takılma hissi ya da hap yutarken bariz zorlanma varsa, bunun peşine düşmemiz gerekiyor. Yutma, sofralarımızın, sağlığımızın ve günlük yaşamın görünmez kahramanı. Bu işlevdeki küçük değişiklikleri zamanında fark etmek hem beslenme durumunu hem de yaşam kalitesini korumak için kritik öneme sahip. Bu vesileyle herkese sağlık ve esenlik, tedavi sürecinde olan tüm hastalarımıza da şifalar diliyorum.”




