Babacan’ın gelen sorulara verdiği cevaplardan öne çıkanlar şöyle:

‘Her zaman hesap vermeye hazırım’

“Siyasetçilerin en önemli özelliklerinden birisi her zaman hesap vermeye hazır olmalarıdır. Biz hep siyasetin şeffaf yürümesi gerektiğini ve her zaman hesap vermeye hazır bir ruhla çalışması gerektiğinim söyledik. Dolayısıyla her konuda, her zaman ben hesap vermeye hazırım.”

‘Rahat olduğum için sakinim’

“Rahat olduğum için sakinim. Geçmişle ilgili çok rahatım. Hesabını veremeyeceğim bir şey yok. Her zaman hesap vermeye hazırım. O rahatlıkla hareket ediyorum. Ülkenin yarınıyla ilgili de planımız, programımız, kadrolarımız hazır. Hazır olmanın da rahatlığı var.”

‘İktidarın yanında konforlu bir hayatım olabilirdi’

“İktidarın yanında konforlu bir hayatım olabilirdi. Ama yanlışın içinde olamazdık. Katkım varsa içerde mücadele etmeyi tercih ettim. Ne zamanki artık katkım ve hataları önleyecek gücüm yok, yolları ayırmamla ilgili kararı verdim.”

‘Yargıç, savcı değilim; yarınları inşa etmeye çalışan bir siyasetçiyim’

“Yargıç değilim, avukat değilim, savcı değilim. Ben mahkeme değilim. Ben bir siyasetçiyim, ülkenin yarınlarını inşa etmeye çalışan bir siyasetçiyim.”

“‘Şunu yargılayacağım, şunu yargılatacağım’ diyen siyasetçi demokrasiyi içine sindirememiştir”

“Herhangi bir siyasetçi çıkıp da ‘Ben şunu yargılayacağım, şunu yargılatacağım’ derse, bu siyasetçi demokrasiyi içine sindirememiştir. Çünkü siyasetçilerin ‘yargılama’, ‘yargılatma’ gibi kelimelerim ağızlarına almaları yanlıştır. Böyle konuşuyorsa bilin ki otoriter eğilimleri vardır. Bilin ki iktidara geldiği anda yargıya hükmetme eğilimleri vardır. Siyasetçilerin kendilerini yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayacak bir duruşla ortaya koymaları lazım.”

Ergenekon Davası: “Baykal ‘Avukatıyım, Erdoğan ‘Savcısıyım’ dedi”

“Ergenekon meselesi ilk çıktığında, o gün anamuhalefet partisinin genel başkanı rahmetli Baykal ‘Ben Ergenekon’un avukatıyım’ dedi. O günkü başbakan Sayın Erdoğan ‘Ben de Ergenekon’un savcısıyım’ dedi. Böyle başlayan bir davada mahkemelerin rahat çalışabilmesi mümkün müdür? Bütün bu adı çok duyulan davalar, yoğun bir siyasi etki altında yürüyen davalar. İşin büyük yanlışı oradan başlıyor. Ergenekon davasında, intihar edenler var. Hapisteyken vefat edenler var. Yargının adaletsizliği yüzünden çok geniş mağduriyetler oluştu. Bu insanların hepsinin acısını anlıyoruz. Bu mağduriyetler tekrar yaşanmasın diye bütün çalışmalarımızı yapıyoruz. Siyasetçinin işi ülkenin yarınlarıyla alakalıdır. Sürekli dikiz aynasına bakarak araba kullanamazsınız, yoksa kaza yaparsınız.”

‘Sayın Erdoğan’ın 2015’ten bu yana Türkiye’ye fazla bir faydası olmadı’

“Sayın Erdoğan’ın 2014-2015’te üç dönemi dolduğu için artık ayrılması gerekiyordu. 2001’deki kuruluş akitnamesine uymadı. Israr etti, hırsa kapıldı. Maalesef 2015 yılından bu yana Türkiye’ye fazla bir faydası olmadı, olmuyor.”

‘Anayasa metnimize daha fazla parti destek versin isteriz’

“Mevcut başkanlık sisteminin devamında ısrar eden hiçbir partiyle hiçbir şekilde aynı hizaya düşmemiz mümkün değildir. Hazırladığımız 84 maddelik Anayasa metnine sadece altı parti değil, yedi parti, sekiz parti, on parti destek versin isteriz tabii ki. Bu çizgide buluşabiliyorlarsa ne âlâ. Ama Sayın Erdoğan’ın süresi doldu. İktidar ülke üzerinde bir yük, halkımız müsait bir yerde indirecek.”

‘Anayasa’nın ilk 4 maddesi gündemimizde yok, nokta’

“(Anayasa’nın ilk 4 maddesi) Gündemde değil. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da gündeminde yok. Bizim gündemimizde de yok. Mutabakat belgemizde de yok. 84 maddelik Anayasa değişiklik metnimiz hazır. Bunun içinde ilk 4 maddeyle ilgili hiçbir husus yok. Nokta.”

2017 referandumu: “Keşke Kızılay Meydanı’na çıkıp ‘Hayır deyin’ deseydim”

“2015’te bakanlıktan ayrılınca konuşmama kararı almıştım. 2017 referandumunu özelde soran herkese ‘Bu iş yanlış’ dedim. Hatta Ankara’daki belediye başkanlarından birisi, beni o gün (AK Parti) genel merkezine ‘Ali Babacan’la toplantı yaptık, referanduma hayır diyor’ diye şikâyet etmiş. Keşke konuşmama kararımı bozsaydım, Ankara’da Kızılay Meydanı’na çıksaydım. ‘Bu iş yanlış, ülkenin başını derde sokacak. Referanduma hayır deyin’ diye elime mikrofonu alıp meydan meydan gezseydim.”

‘Anayasa değişikliği süreci şeffaf yürümedi, Meclis aldatıldı’

(2017 Anayasa değişikliği) “Bu süreç çok kapalı yürütüldü, şeffaf yürümedi. Bunu çok küçük bir grup çalıştı. Hatta meslekten parlamenter sistem konusunda uzmanlaşmış arkadaşlar bile son dakikada Meclis’e geldikten sonra gördüler. Sadece ben değil, genel anlamda Meclis’in bir aldatılmışlığı söz konusu oldu. Çünkü kapalı kutu geldi, birdenbire Meclis’te açıldı.”

KHK’lar: ‘Bakanlar arasında ihraç yarışı başladı, mahalle baskısı oluşturuldu’

“Öyle bir furya başladı ki ‘Bakanlar arasında kim daha fazla ihraç yapacak’ yarışı başladı. Çünkü az sayıda KHK düzenleyen bakanlarla alakalı ‘Sen yeterince dik durmuyor musun, yeterince temizlik yapmıyor musun’ diye bir mahalle baskısı oluşturuldu. Sayı yarışına başladılar.”

‘Tek bir kişinin bile haksız yere ihracına izin vermedim’

(2016’dan önceki kamu ihraçları) “Kendi bakanlığım bünyesindeki kuruluşlarda çalışan arkadaşlarımızla ilgili bilgi sahibiydim. Tek bir kişinin bile haksız yere ihracına izin vermedim. Bakanın izni olmadan yapılamıyordu, önce bakanın imza atması gerekiyordu. Ben tek bir arkadaşımızın bile mağdur olmaması için büyük bir gayret içinde oldum. Tek bir insan bile olsa onun hakkını korumak için her türlü mücadeleyi verdik. Sayın Erdoğan’a gidip tek tek, isim isim mücadele ettim. Kurşun kalemle bir liste gönderiyorlar, ‘Bunlar FETÖ’cüymüş’. ‘Kardeşim, biz bu adamı tanıyoruz. Yok öyle bir şey. Bu kurşun kalemli listeyi sana kim verdi? Ona mı güveniyorsun, bana mı? 13 yıldır hazineden sorumlu bakanım, bu arkadaşı tanıyorum. Sorun yok, temiz bir arkadaş’ dedim ve korudum. O konuda içim rahat.”

15 Temmuz: ‘Elebaşlarının en ağır şekilde cezalandırılması lazım’

“Bir darbe teşebbüsüne kalkışacak kadar aklını yitiren, dengesini kaybetmiş bir örgütün terör örgütü olarak tanımlanması gerekir ki tanımlandı. Bunun elebaşlarının, darbe teşebbüsünü planlayan, fiilen içinde olan kim var kim yoksa en ağır şekilde cezalandırılması lazım ki bir daha kimse yeni bir darbe teşebbüsüne kalkışamasın. Aklına geldiği anda unutsun. Yeterince sert ceza vermezseniz bir daha bu olayların tekrar etmesine yol açmış olursunuz.”

‘Yolsuzlukla mücadele yasaları hazırladık, Sayın Erdoğan engelledi’

“2013, 2014, 2015’te çok yoğun bir şekilde siyasi etik yasası hazırlığı yaptık. Yolsuzlukla mücadele yasaları hazırladık. Özellikle imar rantlarının kontrol altına alınıp oradaki haksız kazanç ve yolsuzluğun önlenmesiyle ilgili her türlü hazırlığı yaptık. Fakat maalesef yaptığımız bütün hazırlıklar Sayın Erdoğan tarafından engellendi. Basına da düştü: ‘Bunları yaparsak ben il başkanı, ilçe başkanı bulamam’ dedi. Biz DEVA Partisi olarak bulduk, demek ki oluyormuş.”

‘Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekiliyken başörtüsüyle ilgili tavrı yapıcıydı’

“Cumhuriyet Halk Partisi bir dönem başörtüsü yasağıyla ilgili keskin bir tutum ortaya koyuyordu. Ancak zaman içerisinde hem kurumsal tutumu değişti hem de Sayın Kılıçdaroğlu’nun helalleşme süreci başladı. Helalleşme, kültürümüzde çok özel bir yeri olan bir kavramdır. Geçmişte olanlarla ilgili bir muhasebeyi, yarınlarla ilgili yeni bir sayfa açmayı ve yeni bir umudu içerir. Meclis’teki günlük pratikte, Sayın Kılıçdaroğlu’nun grup başkanvekilliği döneminde, başörtüsüyle ilgili meselelerde şahsen hep yapıcı tavrı ve tutumu oldu. Onu da biliyoruz. Kurumsal olarak CHP’de eskiden gelen bir duruş vardı ve şu anda değişmiş durumda. İnsanları geçmişteki fikirleriyle yargılayamayız.”

‘Siyasal İslamcı değilim’

(Siyasal İslamcı mısınız?) “Hayır. Bu işler nasıl tanımladığınıza bağlı ama bizim kurduğumuz DEVA Partisi ortada. Hedeflerimiz ortada. 86 milyonu önceleyen, ‘önce insan’ diyen, herkesin hak ve özgürlüklerine saygı duyan bir siyasi parti olarak yolumuza devam ediyoruz.”

‘28 Şubat son derece lüzumsuz ve gereksiz bir şeydi’

(28 Şubat) “Türkiye’nin siyasi tarihinde çok kara bir lekedir. O dönemin askeri yetkilileri ‘Bin yıl devam edecek’ diye açıklama yapıyordu. Fakat o kadar uzun sürmedi. 28 Şubat, darbe yapma tehdidiyle, aba altından sopa göstererek siyasete yön verme çabasıydı. Son derece lüzumsuz bir şeydi, gereksizdi.”

Özelleştirmeler: ‘Kusura bakmayın, tembelliğe izin veremeyiz’

Özelleştirmelerle ilgili soruları da yanıtlayan Babacan, özelleştirmelerin Maliye Bakanlığı bünyesinde yapıldığını hatırlattı. Babacan, SEKA’nın özelleştirilmesinin kâğıt fiyatlarını artırdığını söyleyen bir izleyiciyi, “Türkiye’deki zamların arkasında dolar kurundaki patlama var. Süte, yumurtaya, kendi ürettiğimiz ete zam gelmedi mi?” diye karşılık verdi.

Babacan konu hakkında şöyle konuştu:

“Özel sektörün rekabet içerisinde, daha iyi ürünü ve hizmeti daha ucuza mâl etme yarışı toplumun lehine bir şey. Daha iyi ve ucuza üretip satan kalıyor, öbürleri piyasadan siliniyor. Bizim ekonomik modelimizde yarışma var, rekabet var. Rekabetin olmadığı yerde rehavet olur. Yarış yoksa tembellik başlar. Kusura bakmayın, bu ülkede tembelliğe izin veremeyiz.”

‘Tekel şirketlerin özelleştirilmesinin yanlış olduğunu düşünüyorum’

“Geçmişe doğru muhasebe yaptığımızda, tekel durumuna düşen şirketlerin özelleştirilmesinin bugün itibariyle yanlış olduğunu düşünüyorum. Belki çok sağlam bir düzenleme ve denetlemeyle belki gerçekleştirilebilirdi ama olmadı. Gaz ve elektrik dağıtım; tekel durumundaki kuruluşlar… Kim denetleyecek? Şirketin sahibinin zaten hükûmetle arası çok iyi. Denetçi gelip hangi cezayı yazacak? Zaten patron hükûmetle işi bitirmiş.”

300 milyar dolar: “Dünyada hiçbir zaman olmadığı kadar bol para var”

Babacan, Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde 300 milyar dolar getirme sözüne ilişkin bir soru üzerine ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının bilançolarını gösterdi. Babacan şunları söyledi:

“Sayın Kılıçdaroğlu’nun taahhüdü, 10 yılda 300 milyar dolar getirmek. Yılda 30 milyar dolar eder ki Türkiye ekonomisi için hiçbir şey değil. Dünyada hiçbir zaman olmadığı kadar bol para var. Önemli olan güven. Siz güveni oluşturduğunuzda kendi içimizde yastık altına ve kiralık kasalara giden para ortaya çıkacaktır. Kendi vatandaşlarımızın yurt dışında yedekte tuttukları imkânlar gelecektir. Dünyanın sermayesi Türkiye’ye gelecektir. Amerikan merkez bankasının bilançosu 800 milyar dolardan 8,5 trilyon dolara çıkmış. Avrupa merkez bankasınınki 800 milyar eurodan 7,7 trilyon euroya. Dünya bu kadar çok parayı bugüne kadar bir arada görmedi. Güveni oluşturduğunuzda sermaye Türkiye’ye civa gibi gelir.”

‘Her şeyden fedakârlık edip eğitime yatırım gerekiyor’

“Türkiye’nin her şeyden fedakârlık edip eğitime yatırım yapması gerekiyor. Çok gerilerdeyiz. İlk 500’e giren üniversitemiz neredeyse kalmadı. Telafi edebilmek için elimizde her türlü hazırlığımız var. Aileler arzu ederse, çocuklar 3 yaşından itibaren okula gitmeli. İkinci dil eğitimi, kodlama, algoritmik düşünce önemli. Ezberleyen değil, sorgulayan zihinler yetiştirmemiz gerekir. Her şeyden önce, eğitimi siyaset ve ideolojiler üstü bir alan olarak tanımlamamız gerekiyor. ‘Ben falanca tür nesil yetiştirmek istiyorum’ diye bir şey yok. Dünyanın her yerinde başarılı olabilecek bir yetenek setiyle yetişmiş insan görmek istiyoruz.”

‘Benim öyle bir ifadem yok’

Babacan, Irak Savaşı döneminde hakkında yayınlanan “Irak’a ilk bomba düştüğünde 8,5 milyar dolar hesaba geçecek” haberini bir kez daha yalanlayarak, “Külliyen yalan. Bunun kaynağı, o günün Sabah gazetesi. Kapalı bir grup toplantısında yaptığım konuşmadan atfen alıyor, bu manşeti atıyor. Tek bir gazetede çıkıyor, başka hiçbir yerde yok. Benim öyle bir ifadem yok. Tek bir video kaydı gösterin, yok” diye konuştu.

Annan planı: “Önemli olan Ada’da yaşayan Türklerin adanın tümünün yönetiminde söz sahibi olmasıydı, onun için Rumlar ‘hayır’ dedi”

Babacan, bir izleyicinin Kıbrıs Adası’nda 2004 yılında oylamaya sunulan Annan Planı’yla ilgili sorusu üzerine, “KKTC vatandaşları referandumda Annan Planı’na ‘evet’ dedi. Rumlar ‘hayır’ dediği için anlaşma olmadı. Demek ki Rumlar anlaşmanın kendileri açısından çok daha kötü olduğunu düşündüler. Papadopoulos diye bir cumhurbaşkanları vardı. Masada ‘Bizim için uygun’ dedi, ondan sonra gitti televizyon kanallarında ağlaya ağlaya ‘Bu anlaşma bizim için çok kötü, referandumda hayır deyin’ dedi. Burada önemli olan Ada’da yaşayan Türklerin adanın tümünün yönetiminde söz sahibi olmasıydı. Ona dayanamadılar. Onun için referandumda ‘hayır’ dediler” ifadelerini kullandı.

ulusal ali babacanulusal ali babacan (2)ulusal ali babacan (3)

Editör: Rümeysa Şahin