Türkiye’nin tarımsal üretim gücü, büyük şirketlerden çok köylerdeki küçük üreticilerin emeğine dayanıyor. Birkaç dönüm tarlası, 10–15 ineği ya da 30–40 koyunu olan bu üreticiler, aslında soframızdaki ekmeğin, sütümüzün, etimizin gizli kahramanları. Ancak yıllardır süregelen yapısal sorunlar, onları ayakta kalma mücadelesi veren bir azınlık hâline getirdi.

Küçük üreticilerin en büyük sıkıntısı, artan girdi maliyetleri. Yem, mazot, gübre ve elektrik fiyatları son yıllarda katlanarak arttı. Oysa süt fiyatı ya da etin üreticiye yansıyan değeri aynı hızda yükselmedi. Örneğin bir litre sütü 15 liraya mal eden üretici, bunu çoğu zaman 12–13 liraya satmak zorunda kalıyor. Bu tabloyu gören birçok besici, süt ineğini kesime göndermekten başka çare bulamıyor.

Üretici ile tüketici arasındaki zincirde çok sayıda aracı var. Köyde 60 liraya satılan ürün, şehirde 150 liraya raflarda yer buluyor. Bu fark üreticiye değil, aracıya kazandırıyor. Küçük üretici, ürününü doğrudan satacak kooperatif, pazar ya da dijital kanallara erişemediği için gelirinin büyük bölümünü kaybediyor.

Bankalara, yem tedarikçilerine ya da elektrik dağıtım şirketlerine borcunu ödeyemeyen üreticilerin icralık olduğu sıkça gündeme geliyor. Ülkemizin dört bir yanından icradan satılık ahır haberleri artık sıradanlaştı. Haberlere çıkan çiftçi isyanları ise cabası. Borç batağındaki küçük üretici, üretimden çekildikçe kırsal boşalıyor.

Ekonomik yükün yanı sıra küçük üreticiler sosyal olarak da yalnız. Köy okulları kapanıyor, sağlık hizmetleri eksik, gençler köyde kalmak istemiyor. Tarımsal üretimin devamı için kritik öneme sahip genç nüfus, şehirlerde farklı işlerde çalışmayı tercih ediyor. Bu da kırsalda yaşlanan bir üretici profili ortaya çıkarıyor.

Çözüm Nerede?

Sorunun çözümü aslında belli:

Kooperatifleşme güçlendirilmeli, küçük üretici ürününü doğrudan tüketiciye ulaştırabilmeli.

Destekler adil dağıtılmalı, büyük işletmeler yerine küçük aile işletmeleri öncelik kazanmalı.

Girdi maliyetlerini düşürecek politikalar (yem bitkisi ekiminin teşviki, mazotta vergi indirimi gibi) uygulanmalı.

Kırsal yaşam cazip hâle getirilmeli, eğitim ve sağlık altyapısı köylerde güçlendirilerek gençlerin göçü önlenmeli.

Küçük üretici aslında Türkiye’nin “sigortasıdır”. Onlar üretmezse şehirde market rafları boşalır, sofralarımız pahalanır, ülke dışa bağımlı hâle gelir. O yüzden küçük üreticinin sesi, sadece köy meydanında değil, meclis kürsüsünde de duyulmalı. Çünkü onların sorunları çözülmeden, Türkiye’nin gıda güvenliği de sağlanamaz.