Hani ö söz var ya…’’Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var!’’ >Hayatın olağan akışı içerisinde ‘’olağan olmayan’’ o kadar olaylarla karşılaşırsınız ki! İnsanı tanırsınız, ama derler ya ‘’ay bacayı savuştuktan sonra!’’ Bazı yörelerde bu davranış tarzı şöyle de ifade edilir: ‘’Desene deve bayırı aşmış!’’

Niye böyle sıradışı bir başlık koyduğumu merak ediyorsunuzdur. Yirmi yıla yakın bir süre fasılasız muayenehane hekimliği yaptım ve haliyle birçok sekreterle çalışma fırsatım oldu. Yani niyet okuma makineniz yok ki sekreter adayının gerçek kişiliğini anlayabilesiniz. Size başvuran bayanın tahsil derecesine bakarsınız. Ailesini sorgularsınız ve sonra işe alıp almamaya karar verirsiniz. Kimseyi kötülemiyorum, çok dürüst, güvenilir, sır saklayan sekreterlerim oldu, ama güvenimi boşa çıkaran ve beni mahcup eden, yarı yolda bırakan sekreterlerim de oldu elbette. Ne kadar insan varsa o kadar da karakter vardır derler ya…

Aslında bu nöbet gününde niyetim farklı bir konuya değinmekti, ama o meslektaşımın sekreterleri ile ilgili anısını okuyunca ben neden yazmayayım dedim ve işte yazıyorum. Bu çeşit yazılara ben ‘’halının altına süpürdüğüm anılar demeti’’ derim. Onu yazma, bunu yazma, peki ne yazacaksın! Geriye bir şey kalmıyor ki

Bana bu anılara yazmada adeta ilham veren o anının başlığını, daha doğrusu giriş cümlesini görünce karar verdim: ‘’yazacağım!’’ Yazının başlığı şöyleydi: ‘’NAMUSLU.’’ Ve işte giriş cümlesi:

‘’Bir muayenehanede çalışacak yardımcının çok iyi serçilmesi gerek. Temiz olacak, namuslu olacak, becerikli olacak, sır saaklayacak!’’

Ben de işe almaya karar verdiğim sekretere önce şunları söylemişimdir: ‘’Buraya gelen insanları sokakta gördüğünde tanımazlıktan geleceksin. Onlardan bahsetmeyeceksin. Sekreter kelimesinin ‘’sırdaş’’ ile eş anlamlı olduğunu biliyor muydun! İngilizcede ‘sekret’ sır demek. Sekreter de sır saklayan demek!’’

Dediğim gibi birilerini kötülemek için yazmıyorum bu yazıyı. Kasadaki birkaç çürük elmanın hikayesi olarak kabul edebilirsiniz bu anı demetini…

Sekreter arıyorum. Yirmili yaşlarda bir kızcağız geldi. Sorduk soruşturduk ve işe aldık. Ailesine kendisi bakıyormuş, yani geçim darlığı içindeymişler. Neyse, bir yıl kadar gayet iyi idare etmekte, ben de memnunum. Oğlum da o zaman ilkokulda, özel bir kolejde okuyor. Okulun taksitlerini genellikle ben bankaya gidip elden ödüyorum, ama bazen de gidemediğim oluyor ve sekretere parayı elden veriyorum ve ödeyip bana dekontu getiriyor. İnsan hali, demek ki bazı aylar dekontu istememişim. Başım da o zamanlar o kadar kalabalık ki! Oğlumun okul taksitlerini senelerce düzenli ödemişimdir.

Birgün hasta bakmaktayım muayenehanemde. Telefonum çaldı, karşımda özel kolejin sahibi olan hanımefendi. İsmini vermiyorum. Hal hatır faslından sonra kelimeleri yuvarlayarak ve utana sıkıla şöyle demez mi: ‘’Hocam utanıyorum söylemeye, siz taksitleri hep zamanında öderdiniz. Üç aydır ödenmeyince dedim ki herhalde maddi sıkıntı içine girdiniz!’’

Şaşırmıştım, adeta tırnaklarıma kadar terlemiştim o an…Mahcup olmuştum. Elbette.

‘’Bir yanlışınız olmasın sakın, ben düzenli ödüyorum. Dosyamdaki dekontları bir kontrol edip size döneyim. Çok mahcubum!’’ Ve dediği aylara ait dekontları gerçekten bulamıyorum. Sekreteri çağırıyorum…’’Ben size verdim dekontları’’ diyor…İnanmak zorunda hissediyorum kendimi. Ama yok oğlu yok! Bankaya gidip oradan da teyit ettiriyorum: ‘’Ödenmemiş!’’

Sonuç mu? Uzun söze gerek yok elbette, kuzu kuzu ödüyorum o üç taksiti de ama içime de oturmuyor değil.

Dedim ya ‘’kedinin usluluğu, serçe görünceye kadar!’’ Günahı boynuna, bizim kedi, serçeye benzettiği paraları bellik ki avlamış. Ama elimde bir delil yok ki! Sözden başka!

Birkaç ay sonra muayenehanemin girişinde gıcır gıcır bir bisiklet gördüğümde sekretere soruyorum: ‘’Bu kimin bisikleti? Bizim kapının önüne niye koyuyorlar?’’

‘’Benim bisikletim, yeni aldım!’’Ama marka ve pahalı…

O sözü de çok severim: ‘’Zanda ileri gitmeyin, zira zannın bir kısmı günahtır!’’

Fakat taşların yavaş yavaş yerine oturduğunun farkındayım. Birkaç ay sonra sekreter aniden işten ayrılıyor… Ben de arkasından bakakalıyorum…

Aval aval!