GÜNAYDIN Değerli Okurlar,

Bizim Millî Marş’ ımızın ortaya çıkışı, Kurtuluş Savaşı’nın ilk günlerine rastlar. 

Şüphesiz, zaferin henüz kazanılmadığı, geleceğin henüz tam olarak bilinmediği bir dönemde yazılmış olan Millî Marş’ımızı yazıldığı çevrenin ve zamanın dışında düşünmek mümkün değildir.

Daha birkaç yıl evvel, üç kıtada topraklara sahip bir devletin fertlerinin, şimdi düşmanını can evinde hissetmesinin verdiği psikolojik yıkımı ve azabı anlamadan Millî Marş’ ı anlamak mümkün değildir.  Tüm yokluklara ve acılara rağmen, Türk Milleti’ne ölümü göze aldıran vatan sevgisini anlamadan Millî Marş’ ı yeterince anlayamayız.

Kurtuluş Savaşı, batan Osmanlı Devleti’nden kalan toprakları kurtarabilmek için yapılan son ve amansız bir mücadeleydi. Üstelik bu mücadelenin kazanılıp kazanılamayacağı da belli değildi.

Birinci İnönü Muharebesi sona ermiş, Yunanlılar gelecekteki harekâtlarına hazırlık yapmak amacıyla, Bursa- Uşak genel hattında mevzilerine çekilmişlerdi.

Bundan sonra, Batı Cephe Komutanlığı, bütün Batı Anadolu’nun çok zor günler geçirmesine ve büyük bunalımlara sebep olan Çerkez Ethem ayaklanmasını bastırmış, asi Ethem ve yandaşları Yunanlılara sığınarak kaçmışlardı.  Böylece, düzenli ordu birliklerinin hızla yapılanması için imkân doğmuştu.

Vatanın düşmandan temizlenmeye çalışıldığı o bunalımlı günlerde, şiirin manevî bir kuvvet olduğunu göz önünde bulunduran Batı Cephe Komutanı İsmet Bey, Maarif Vekilini (Milli Eğitim Bakanını) ziyaret ederek, askeri şevke getirecek bir marş yazılmasını ordu adına teklif etti.

Bunun üzerine, Maarif Vekâleti’ nce 500 TL. ödüllü bir yarışma açıldı. Kısa süre içinde, yarışmaya 724 şiir geldi. Fakat bunlar yeterince beğenilmedi. Şiirlerin hiç biri ulusal heyecanı, bağımsızlık savaşının ruhunu yansıtacak güçte değildi. Böyle destansı şiir yazacakların başında Mehmet Akif ilk akla gelen isimdi ama o yarışmaya katılmamıştı. O, vatanın kurtuluşu hürriyet ve istiklâl gibi millî duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak etmemişti.

O tarihlerde, Ankara’da 140 liraya bir çiftlik satın alınabiliyordu ve yine o tarihlerde Akif’in cebinde hiçbir zaman iki liradan fazla para bulunmuyordu.

Dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hamdullah Suphi ( Tanrıöver ) Bey, durumu öğrenince Akif’e bir mektup göndererek, iştirak etmemesindeki sebebin ortadan kaldırılacağını, istenen şiiri yazmasının maksadın meydana gelmesi için son çare olduğunu, ifade etti ve memleketi coşturup, heyecanlandıracak böyle bir vasıtadan mahrum bırakmamasını rica etti.

Bunun üzerine, milli mücadeleye başından beri katılan, vilâyetleri dolaşarak halkı aydınlatan ve istiklâl heyecanını daha savaşın başından beri gönlünde yaşayan Arif, şiiri yazmaya başladı.

Mehmet Akif, kısa bir sürede tamamladığı şiirini Hamdullah Suphi’ye verdi.

1 Mart 1921 günü, içlerinde Mehmet Akif’in şiirinin de bulunduğu şiirler Meclis’te okundu.

12 Mart 1921 günkü oturumda ise, milletvekilleri şiirler hakkındaki görüşlerini açıkladılar ve sonuçta Mehmet Akif’in yazmış olduğu İstiklâl Marşı isimli şiir, oy birliğiyle Millî Marş olarak kabul edildi.

Bir kere daha hatırlamakta yarar var.

Millî Marş’a saygı gösterilir. Hangi ülkenin olursa olsun, o ülkenin Millî Marş’ı bir kutsal simgedir.

Dünün zor şartları bugünün değerleri ile yargılanamaz.

Yeryüzündeki bütün millî marşlarda hamasî ve millî söylemler vardır. Kimilerinde kan ve şiddet dikkati çeker. Herhangi bir ülkenin Millî Marşı’nın bestesini veya güftesini beğenmeyebilirsiniz, ama bu bireysel olarak sizi bağlar ve sizi saygı göstermekten alıkoyamaz.

Millî Marş gibi bir simge üzerinde toplumda bir kamplaşma, bir çatışma iklimi yaratmaktan sakınılmalıdır.

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.