İktidarsızlığı ile kendini savunan bir iktidar görülmüş müdür? Hataları ortaya çıkınca, bunların nedenini, kendi içinde oluşan komplo kuruculara yükleyen bir iktidar olabilir mi? Bu bizim ülkede görüldü ve olabildi, olmaya da devam ediyor.

AKP ve Cemaat ayrı ayrı kulvarda ama aynı hedefe doğru yol alıyorlardı. Ne olduysa 17 Aralık’ta kulvarlar  karıştı. Ayakları birbirine dolaştı. İktidardaki “ayağıma basıyorlar, düşüyorum” diye bağırmaya başladı.

Neymiş? Paralel yapıymış. Hükümet içinde ayrı bir güç oluşmuş. Darbe girişimiyle hükümeti devirmeyi planlamışlar. Mağduriyet yakınmaları aldı başını gidiyor.
Eh yani “günaydın” demek lazım. Düne kadar neredeydin? Sarmaş dolaş beraber yürüyordunuz. O yollarda. Ne isterlerse veriyordunuz. İşleri yürütüyordunuz. Bu arada dolarlar eurolar götürülüyormuş, bizim haberimiz yokmuş. Bir ipte iki cambazın oynayamayacağını hiç duymadınız mı? Düşünemediniz mi?

Siz büyük Ortadoğu projesi liderliğine soyunup yeni oluşumlarda rol kapmaya çalışırken, Mısır’da ve Suriye’deki ayaklanmalarda taraf olarak destek verirken içteki iktidarınızı unutursanız birileri ona el atar. İçte de dışta da sözünüz dinlenmez olur.

Siz devleti idare ediyor gibi görünürken aslında arka plandakiler ipleri ele geçirmiş sizi uyutmuşlar.

Din sömürücüğüne, imar ve ihale yolsuzluklarına, komisyonculuk ve rüşvetle iş bitirmelere, havuzlara kendinizi kaptırırsanız koalisyon ortağınız altınızı oyar, farkına varmazsınız.

Kirli çamaşırlar ortaya döküldü. Her gün karşılıklı suçlamalara bir yenisi ekleniyor. En fazla darbe alan da başbakan Erdoğan. Paralel yapı üç yıldır yedi bin kişiyi dinlemiş. Bu iddia sahibi yandaş medya. Son bir iddia ile bu sayı yüzbinleri aştı.

Teknoloji o kadar gelişti ki her şey şeffaf yani açık ve seçik. Gizli saklı yok. Her tür konuşma dinlenip kayıt altına alınabiliyor. Kimin nereye gidip geldiği, ne yaptığı görüntülenebiliyor. Bu işlemler bir yargı kararına dayanıyor ve bir suçu, bir suçluyu ortaya çıkarma amacıyla yapılıyorsa yasal sayılıyor. 

Geçtiğimiz Şubat ayının son haftası ortalık yasa dışı dinlemelerle çalkalandı. Üç yıldır dinlenenlerin arasında kimler yok ki. Bunların üzerine Recep Tayip Erdoğan ile oğlu Bilal arasındaki konuşmanın kaydı bomba gibi düştü. Konuşmanın içeriği eski içişleri bakanı ile oğlu arasındaki konuşmanın benzeri, dolar ve eurolar üzerine. Bilal’in sıfırlayamadığı 30 Milyon. Hergün bu dinlemelere yenileri ekleniyor.

Yandaş medyanın daha doğrusu başbakanın dinlenmekten şikayet etmeye hakkı olabilir mi? Bunu yapanlar kurumların içindeki görevliler muhtemelen. Peki hükümet nerede? Böyle bir skandalı ortaya atmak kendi acizliğini itiraf etmek değil midir?

Baba-oğul konuşmasına ilk tepki “montaj” oldu. Bilim ve Teknoloji Bakanı işin o kadar uzmanı ki hiçbir incelemeye gerek duymadan montaj olduğunu anladı. Nasıl mı? Hisleri çok kuvvetliymiş, hissetmiş. Hisleri ile hareket eden bilim bakanı.a ama olayın kahramanları “bu konuşma yapılmadı, bu sesler bizim değil” diyemedi. Konuşmanın içeriğine ise hiç girilmedi. Uzaman kişilerin tespitleri montaj olmadığı yönünde.

Bir tarafta bunlar, kutular, paralar, rüşvet, yolsuzluk, soygun. Öte yanda bunlara karşı iftira, şantaj ve parelel yapının darbe girişimi şeklindeki savunmalar.
Neymiş. Hükümet darbe girişimini anında önlem alarak engellemiş, planı bozmuş ve püskürtmüş. Eğer oldu bittiye getirilerek çıkarılan yasalarla yargıyı direk kendinize bağlar ve kadroları kendi adamlarınızdan oluşturursanız darbeyi önlemenin yanında adil yargılamayı da önlemiş olursunuz.

17 Aralık soruşturmasının iddianamesini yazan savcılar görevden alındı. Yerlerine yenileri atandı. Yargıçlar değişti. Tutuklular birer birer salındı. En son kilit isimler, ilgili mahkeme yargıcının izinli olduğu bir sırada yerine bakan tarafından serbest bırakıldı.

Bu yargılamadan vicdanları rahatlatacak bir karar bekleyen var mı? Sonra çık “darbe yapacaklardı, önledim” de. Hadi canım sende.