O gün obuasını, saksafonunu, trompetini alan gelmişti. Cumhuriyet Meydanı bir törene daha ev sahipliği yapacaktı. Resmi tören bu malum, İstiklal Marşı çalınmadan olmaz.

Bando mızıka takımı her şeyiyle hazırdı. Belki bir açılış konuşması yapılacak, çelenkler Atatürk heykelinin kaidesinin dibine bırakılacak, ardından sıra onlara gelecekti.

Nitekim öyle de oldu, Vali Esengül Hanım başta olmak üzere, sırayla Garnizon Komutanı, Belediye Başkanı çelenk koydular, aynı merasimin 3 kez farklı isimlerle tekrarlanmasının ardından saygı duruşuna geçildi. 1 dakika da böyle geçti ve İstiklal Marşı başladı.

Ordunun bando ekibinin üyelerini o anda göremedim. Zira herkes gibi kendime en yakın Türk bayrağını bulmuş, gözlerimi onun üzerine dikmiştim. Atatürk heykelinin sağındaki Türk bayrağıydı gözüme kestirdiğim. Aynı anda görevli askerin bayrakları çift olarak göndere çeken mekanizmayı bağlamasına yardımcı olan zabıtaya ne kadar müteşekkir olduğunu düşünüyordum.

Oysa tam yanıbaşımızda ve programı takip eden tüm gazetecilerinin burnunun dibindeki bando, o sırada playback yapıyordu. Yani çalmıyordu, çalar gibi yapıyordu. Bandonun İstiklal Marşı’nı canlı olarak icra edeceği ile ilgili bilgisi olmayan belediye görevlisi, marşı başlatan winamp programının düğmesine şakadank diye basmış, bando elemanları o anda kısa süreli bir şok geçirmişti.

Dediğim gibi o anı yakalayamadım ve şefin yüzünde belirmesi muhtemel o ani şaşkınlık, şok, korku, ulan noluyor, eyvah napıcaz, acaba çalar gibi mi yapsak aletleri yere bırakıp koşmaya mı başlasak gibi, düşünebilmiş olacağı, ya da benim onun adına aklından neler geçirdiğini tahmin etmeye çalıştığım bu kelimeler, aslında olayın en komik kısmı da bir yandan. Tabi bunu hiçbir zaman sözlü dile getirmek istemem, bunun komik ya da eğlenceli olduğuna dair bir düşünce ancak sessiz bir düşüncedir zihnimde. Biri yazarsa o başka. Lafın kısası işte haber bazen kendisini böyle atlatıyor. Oradaki programı izleyen tüm basın mensuplarının bir kısmının saat itibariyle henüz uyku sersemi olduğunu, bazılarının henüz kahvaltı yapmamış olduğunu, çoğunluğunun da marşa olan saygısından gözlerini al bayrağımıza dikip mırıldanarak İstiklal Marşı’nı söylediğini kabul edersek – ki %95 bu şekilde olduğuna sizi temin ederim – yanıbaşımızdaki playback girişiminin komutanlığın bandosundan gelmesini fark etmemiş olmamız normal. Yani belki normal kabul edilebilir. En azından olmuş bir kere.  Böylece playback-pleybek kültürü, kendisini ordu bandolarına kadar sokmayı, yanlışlıkla da olsa, başardı…Gaziler Günü’nde yaşanan bu ilginç olayı öğrenince sizlerle paylaşmadan edemedim. Sevgiler, saygılar sunuyorum.