2003–2008 ve 2009–2010 yılları olmak üzere iki ayrı dönemde Yalova Valiliği görevini başarıyla yürüten Prof. Dr. Yusuf Erbay, uzmanlık alanı olan Avrupa Topluluğu Çevre Politikası, Türk Kamu Yönetimi, Çokuluslu Şirketlerin Yönetim ve Organizasyonu, Uluslararası Çevre Faaliyetleri ve Yerel Yönetimler üzerine yaptığı çalışmalarla dikkat çekiyor. Erbay, aynı zamanda Yalova’da eğitim faaliyetleri yürüten okullara konuk olarak gençlerle buluşmalarını sürdürüyor.
İlk olarak geçtiğimiz haftalarda Özel Yalova Birey Okulları’nın daveti üzerine “Z Kuşağına Notlar: Yeni Sürdürülebilir Liderlik Bağlamında Yeşil Liderlik” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Prof. Dr. Erbay, aynı konudaki konuşmasına 17 Ekim Cuma günü Yalova Bahçeşehir Koleji’nde devam etti.
Okulun konferans salonunda öğrenciler ve öğretmenlerle bir araya gelen Prof. Dr. Erbay, “Sürdürülebilir Gelecek” ve “Yeşil Liderler” kavramları üzerinden geleceğin yönetimini devralacak Z Kuşağına dair ufuk açıcı değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Erbay’ın konuşmasını davet üzerine okula gelen Çiftlikköy Belediye Başkanı Adil Yele de dinledi.
“Z kuşağının geleceği için neler yapacağız, ne yapmamız gerekiyor, bunları tartışmıyoruz”
Konuşmasındaki konunun Z Kuşağıyla ilişkisi olduğunu ve kendisini okula davet ederek genç bireylerle buluşmasını sağlayan isimlere teşekkür eden Prof. Dr. Erbay, “Gün boyu televizyonlarda, sosyal medyada tartışmalar yapılıyor. Özellikle Türkiye’nin içine kapanmış bir biçimde, belli kanallarda hep aynı insanların sabah akşam konuştuğunu görüyoruz. Daha sosyal, daha eğitsel, daha hayatla ilgili konularda konuşması gerekenler bile bu kervana uymuş vaziyette. Sadece kendi iç işlerimiz, kendi çatışmalarımız, sadece siyasal meselelerle uğraşır hale geldik. Halbuki sizlerin geleceği, Z kuşağının geleceği için neler yapacağız, ne yapmamız gerekiyor, bunları çok fazla tartışmıyoruz. Örneğin vergi konusunda, “Bizden alınan vergiler nereye gidiyor, neden bu kadar vergi alınıyor?” diye sorabiliyor muyuz? Ya da eğitim konusunda, “Çocuklarımızı neden küresel bağlamda rekabet edebilecek düzeyde eğitemiyoruz?” sorusunu ne kadar sorabiliyoruz? Günlük yaşantımızın, sosyal hayatımızın neden daha insana yakışır biçimde sağlanmadığını tartışmıyoruz. Bu sorulara çok uzağız. Bilmiyorum, ben de çok seyretmiyorum ama siz de, sizin anne babalarınız da televizyonlardan, yani bir önceki neslin iletişim aracı olan televizyonlardan uzaklaşmaya başladınız. Sosyal medya, yapay zeka, telefonlar... Evet, bunlar artık sizin dünyanızın bir parçası. Fakat bu araçların oluşturduğu tartışma ortamı da ne yazık ki dünyada olup bitenleri konuşmaktan çok uzak” dedi.
“Sadece tüketici konumunda olan bir toplum mu olacağız?”
Dünyanın başka bir yere gittiğine ilişkin sözleri herkesin duyduğunu hatırlatan Prof. Dr. Erbay, “Ama nereye gidiyor? Biz neredeyiz? O gidişin neresindeyiz? Küresel anlamda rekabete nasıl katkıda bulunacağız? İnsanlık medeniyetinin gelişmesine bizim toplum ne tür katkılar sağlayacak? Bu soruları tartışmamız gerekiyor. Gençlerimizi nasıl eğiteceğiz, ne istiyorlar? Evet, X kuşağı dedik, Y kuşağı dedik. 2000’lerden, 2005’lerden sonra doğan sizlere Z kuşağı adı veriliyor. Ne adı verilirse verilsin... Gerçi o alfabeyi de bitirdik, şimdi başa dönüyoruz. Alfa kuşağı, beta kuşağı sizden sonra geliyor. Bu kuşak değişimi içerisinde gençlerimize ne veriyoruz, ne katıyoruz, dünyayı ne kadar tanıtıyoruz, dünyaya ne kadar hazırlıklı hale getiriyoruz? Bunları tartışmamız lazım. Ben hem okulda verdiğim derslerde hem de sizler gibi gençlerle buluştuğumda, yeni kuşaklara acaba bizim birikimimizden ne aktarabiliriz diye düşünürüm. Birkaç sene sonra sizler de üniversiteye geleceksiniz. Şu anda üniversite birinci sınıfta okuyan öğrencilerimle aynı kuşaktan olacaksınız. Biz öğrencilerimizi nasıl eğiteceğiz, dünyaya nasıl katkı sunacağız? Sadece tüketici konumunda olan bir toplum mu olacağız? Elinizdeki akıllı cihazlar, yapay zeka araçları, telefonlar uzun yıllardır sizin için çok normal. Ama ben televizyonu bile ilk kez 1974’te, 14 yaşındayken gördüm. Sizin nesliniz, bilgisayarın üzerine doğup onun üzerinde yetişen bir nesil. Bizimle sizin aranızda büyük bir sıçrama var. Çünkü 2000’li yıllardan sonra bilim ve teknolojideki üretim ve tüketim biçimleri o kadar farklılaştı ki, bu farklılığı bizim kuşağımızın tam olarak içselleştirmesi çok mümkün görünmüyor. Ancak size aktarabileceğimiz bilgilerle katkıda bulunabiliriz, yollarınızı açabiliriz” şeklinde konuştu.
“Biz teknolojiye göç ettik, siz o dünyanın yerlisisiniz”
Z kuşağını anlamak adına dünya genelinde araştırmalar yapıldığının bilgisini veren Prof. Dr. Erbay, “2005’ten sonra doğan nesil dünyaya nasıl bakıyor, neler bekliyor? Size bir şeyler verebilmek için sizin ne düşündüğünüzü, dünyayı nasıl algıladığınızı bilmemiz gerekiyor. Eğer sizin dünyaya bakışınızı anlamazsak, anlattığımız hiçbir şey hedefine ulaşmaz. Şimdi konuşmamızın başlığı olan “Sürdürülebilirlik Bağlamında Yeşil Liderlik” konusuna geçelim. Bu “sürdürülebilirlik” kavramıyla yaşamınız boyunca karşılaşacaksınız. Biz 1980’lerden itibaren 40-50 yıl “küreselleşme” kavramıyla yaşadık. Üniversitede de, siyasette de sürekli küreselleşmeden bahsettik. Ama içini ne kadar doldurduk, gerçekten küreselleşebildik mi bilmiyorum. Siz de bu çağda “sürdürülebilirlik” ve “yapay zeka” kavramlarıyla yatıp kalkacaksınız. Hangi mesleğe yönelirseniz yönelin; sosyal bilimci, mühendis, doktor, sanatçı... Sürdürülebilirlik kavramıyla mutlaka karşılaşacaksınız. Eğer burada bir kişi bile “Sürdürülebilirlik nedir?” sorusunu aklında tutarsa, konuşmam amacına ulaşmış olacak” ifadelerini kullandı. Z kuşağının “Dijital Yerliler” kavramı ile adlandırıldığını söyleyen Prof. Dr. Erbay, “Küresel otoyol dediğimiz internet ve bağlantılar dünyasında doğdunuz. Teknoloji sizin ana vatanınız. Biz teknolojiye göç ettik, siz o dünyanın yerlisisiniz. Dijital teknolojinin rehberliğinde büyüyen ilk nesilsiniz. Ben ilk kez interneti 1991 yılında, Manchester Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken gördüm. “İnternet diye bir şey var.” dediler, kütüphaneye indik, kocaman bir makineyle dakikalarca uğraştık. Şimdi siz bir tuşla saniyede bilgiye ulaşıyorsunuz. İşte bu kadar büyük bir değişimden geçtik” dedi.
“Sizi hâlâ eski yüzyılın bilgileriyle yöneten insanlar var”
Araştırmalar sonucu Z kuşağının özellikleri üzerine belli sonuçların ortaya çıktığını ve bunu paylaşmak istediğini aktaran Prof. Dr. Erbay, “Bir kere sizin kuşağınız bizimkinden daha fazla içten, açık ve özgün. Kendiniz gibi olmak istiyorsunuz. Farklı kimliklere saygı duyuyorsunuz. Farklı inançlara, düşüncelere, kimliklere bizden daha hoşgörülüsünüz. Tek kimlikli olmak istemiyor, çok yönlü kimlikler oluşturmak istiyorsunuz. Dünya vatandaşı olmak istiyorsunuz. Artık insanlar tek bir alanda kalmak istemiyor. Üniversitede de görüyoruz: Tıp öğrencisi siyaset bilimi dersine giriyor, eczacılık öğrencisi yönetişim dersi alıyor. Çünkü insanlar farklı alanlarda kendilerini geliştirmek, çok kimlikli bireyler haline gelmek istiyor. Siz kuralları sorguluyorsunuz. “Bu gerekli mi, neden bunu yapıyoruz?” diyorsunuz. Çünkü elinizin altındaki bilgi çok geniş. Bugün bir çipin içine sığabilecek bilgi, Platon’un döneminde tüm insanlığın bilgisine eşitti. Cep telefonlarınızda, 1969’da Ay’a inen Apollo’yu yönlendiren NASA’daki tüm bilgiden daha fazlası var. Ve bilgi artmaya devam ediyor. Her 18 ayda iki katına çıkıyor. Artık silikon devri bile bitti; kuantum, atom altı parçacıklar, optik ve DNA tabanlı yazılımlar konuşuluyor. Dünya bambaşka bir yere gidiyor. Siz bu dönüşümü izliyorsunuz ama sizi hâlâ eski yüzyılın bilgileriyle yöneten insanlar var. İşte burada sorgulayıcı olmanız çok önemli. Siz girişimcisiniz. Kendi işinizi kurmak istiyorsunuz. Dijital dünyada kendinizi rahat ifade etmek istiyor, engellenmek istemiyorsunuz. Çünkü sosyaliteniz orada. Sosyal medya sizin için hem üretim hem tüketim alanı. Küresel ağ içinde aktif bir biçimde var oluyorsunuz. Ayrıca sizde sosyal sorumluluk, çevre bilinci ve etik değerlere bağlılık yüksek. Bizim kuşağımız daha çok köyden kente geçiş sürecinde yetişti. Siz ise kentli bir kuşaksınız. Çevreye, etik değerlere, ahlaka daha duyarlısınız. Ekonomik olarak da daha odaklısınız. Parayı seviyorsunuz ama bu kötü bir şey değil. Ben çocuğumun benden zengin olmasını isterim. Anneleriniz, babalarınız da böyle ister. Z kuşağı kendi gerçeğini yaşamak, özgün ve çok kimlikli bir birey olmak istiyor. Aynı zamanda üretici, dönüştürücü bir yönünüz de var” şeklinde konuştu.
“Z kuşağının en büyük endişelerinden biri nepotizm”
Türkiye özelinde yapılan araştırmalarda Z kuşağındaki bireylerin kendi işlerini kurmak istediklerinin ortaya çıktığını söyleyen Prof. Dr. Erbay, “İkinci sırada ise uluslararası firmalarda çalışma isteği geliyor. Kamuda çalışma cazibesini yitirmiş durumda. Kadın-erkek eşitliği, fırsat eşitliği, eğitim ve işsizlik konuları sizlerin en fazla üzerinde durduğu meseleler. Kadınların okuma hakkı, toplumsal adalet, liyakat, kayırmacılığın önlenmesi... Bunlar Türkiye’de Z kuşağının en çok kaygı duyduğu konular arasında. Ben üniversitede ders verirken öğrencilerimden zaman zaman şu tür serzenişler duyuyorum:
“Hocam, siz bize kamu yönetiminde kaymakam nasıl olunur, vali nasıl olunur, alanda neler görülür, ne yapılır, teoride neler var anlatıyorsunuz. Fakat biz burayı en iyi notlarla da bitirsek, en yüksek performansı da göstersek karşımıza çıkan şey kayırmacılık oluyor. Biz buna torpil diyoruz.” Dolayısıyla bugünkü gençlerin, yani Z kuşağının en büyük endişelerinden biri de budur. Gelecek hakkında duydukları kaygıların, kamusal alandan uzaklaşıp kendi işlerini kurma ya da yurt dışına gitme isteğinin temelinde de bu yatıyor. Kayırmacılığın da çeşitleri var arkadaşlar: Eş, dost, akraba ya da siyasal parti kayırmacılığı… Buna nepotizm denir. Yani kendi yeğenini, akrabasını işe almak gibi durumlar. Uzun bir hikâye bu; bizim derslerimizde de üzerinde durduğumuz konulardan biridir nepotizm. Dolayısıyla ortada ciddi bir sıkıntı var. Bakın, bundan sonraki süreçte Z kuşağına birtakım notlar, bilgiler aktarırken üzerinde durmamız gereken bu unsurlar onların suçu değil; bizim kuşağımızın hatalarıdır” dedi.
“Krizlere, çatışmalı süreçlere ve başarısızlığa karşı dayanıklı olmalısınız”
Kendi kuşağına yönelik eleştiriler getiren Prof. Dr. Erbay, “Bizim kuşak, kayırmacılığın olmadığı, adaletli, insanlara eşit davranan, ehliyetli ve liyakatli insanların ön plana çıktığı bir zeminden ne yazık ki uzaklaştı. Bunun acısını hem biz hem siz çekmemek için gayret göstermemiz, bu konular üzerinde konuşmamız, bunların doğru olmadığını anlatmamız ve bize bunların normalmiş gibi kabul ettirilemeyeceğini savunmamız gerekiyor. Evet, artık öyle bir hale geldi ki, söylene söylene ve yapıla yapıla bu durumlar normal karşılanmaya başlandı. “Tabii ki onun yakını olur” gibi sözleri duymak sıradanlaştı. Bizim zamanımızda bu kadar değildi bu işler arkadaşlar. Dolayısıyla bu konuların üzerinde durmak zorundayız; eğer Z kuşağının önünü açmak istiyorsak” ifadelerini kullandı. Z kuşağının özellikleri üzerine açıklamalar yapmaya devam eden Prof. Dr. Erbay, “Hepiniz aktif sosyal medya kullanıcılarısınız. Ülkemizdeki Z kuşağı gençleri farkındalık duygusuna sahip ama az önce söylediğim nedenlerden dolayı kararsızlık ve tedirginlik gösterebilen bir yapıya sahip. Bu anlattıklarım işin belki biraz olumsuz yönleri ama gerçeği de ortaya koymak gerekiyor. Çünkü bunlar benim alt alta yazdığım şeyler değil; geniş araştırmaların sonucunda elde edilmiş bulgulardır. Yapılan bu değerlendirmelere göre, Z kuşağının bazı olumsuz özelliklerinden biri de hızlı sonuç ve başarı beklentisidir. Teknolojiyle büyüdüğünüz için bilgisayara ya da telefona bastığınız anda sonuç hemen önünüze geliyor. Bu yüzden uzun vadeli, sabır gerektiren süreçlerde zorluklarla karşılaşabiliyorsunuz. Bir diğer konu, beğeni ve onay mekanizmalarıdır. Tanınma ve popüler olma ihtiyacı yüksek. Özellikle aranızdan çıkacak olan Z kuşağı liderlerinin düşeceği tuzaklardan biri budur. Toplumun sorunlarından çok, yaptıkları işlerin beğenilmesine, onaylanmasına ve popüler olmaya odaklanmak… “Beğeni aldım”, “like topladım” gibi şeyler çok basit görünse de aslında kimliğinizi ve gelecekte alacağınız görevlerdeki davranış biçimlerinizi etkiler. Bu durum, bireyciliğe kayma tehlikesini de beraberinde getiriyor. Sürekli sanal ortamda olmanız, bazen gerçeklerle karşılaşmayı zorlaştırabiliyor. Sosyal medyada idealize edilmiş bir hayat görüyor, bu nedenle geleceğe dair beklentilerinizi yüksek tutuyorsunuz. Fakat bu beklentiler karşılanmadığında hayal kırıklıklarıyla baş etmek zor olabiliyor. Krizlere, çatışmalı süreçlere ve başarısızlığa karşı dayanıklı olmanız gerekiyor. Ayrıca dikkat dağınıklığı ve odaklanma güçlüğü gibi sorunlar da sık görülüyor” şeklinde konuştu.
Dönemleri ve Özelliklerini Anlattı
Z kuşağı ve ardından gelen kuşakların “Yeşil Yeni Liderler” olarak adlandırıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Erbay, “Türkiye’deki gündemden biraz başımızı kaldırıp dünya gündemine baktığımızda, insanlık medeniyetinin yeniden bir doğuş sürecinde olduğunu görüyoruz. Tıpkı 14., 15. ve 16. yüzyıllarda yaşanan Rönesans ve Reform dönemleri gibi. Bugün bilim, teknoloji ve üretim üçlüsü toplumsal, hukuksal ve siyasal yapıyı tamamen dönüştürüyor. Kısacası toplumsal hayat ve sizin geleceğiniz değişiyor. Bizim yaşadığımız dünyadan çok farklı bir dünyada yaşıyor ve yaşayacaksınız. Bu dönüşümü anlatan bazı kavramlar var. Şimdi size bu kavramlardan bahsedeceğim. Belki çoğunu ileride yeniden duyacaksınız ama şunu unutmayın: Biz kelimelerle değil, kavramlarla anlaşırız. Kavramlar, anlam yüklü kelimelerdir. Örneğin “küreselleşme” sadece bir kelime değil; dünyanın anlamını yüklenmiş bir kavramdır. Üniversitelerde anlatılan, makalelere konu olan, dünya siyasetini belirleyen bir olgudur.
Küreselleşme, 1970’lerden sonra ortaya çıkan bir kavramdır ve bugün “Küreselleşme 4.0” dediğimiz yeni bir döneme evrilmiştir. Bundan önce yaşanan gelişmeleri de bilmek gerekir. Sanayi Devrimi, 17. ve 18. yüzyıllarda buharın üretime girmesiyle başlamıştır. Ardından numaralandırılmış endüstri dönemleri gelir: Endüstri 1.0: Buhar gücünün üretime geçmesi, Endüstri 2.0: Elektriğin üretime dahil olması, Endüstri 3.0: Elektronik ve dijitalleşme dönemi, Endüstri 4.0: Akıllı fabrikalar ve insan–sanal birlikteliği dönemi. Bugün artık Endüstri 5.0 ve Toplum 5.0 kavramlarını konuşuyoruz. Z kuşağı işte bu dönemin kuşağıdır. Dünyadaki gelişmeler genellikle şu zincirle ilerler: Önce bilimsel bir gelişme olur (örneğin Newton’un mekaniği bulması gibi), sonra bu teknolojiye dönüşür (buhar teknolojisi gibi), ardından üretim başlar. Üretim tarzı değiştikçe toplumsal yapı, kültür ve siyaset de değişir. İşte bu süreçteki gecikmeye diyalektik boşluk denir. Eğer bir ülke bu boşluğu kısa sürede doldurabilir, gençlerini (yani sizi) erken yaşta teknolojiye, yönetime ve üretime dahil edebilirse, o ülke ilerler.
Ama hâlâ eski zihniyetle yönetmeye kalkarsak dünyayla rekabet etmemiz mümkün olmaz. Pandemi sonrası dönem ise “Büyük Sıfırlama” (Great Reset) olarak adlandırılır. Bu süreçte sürdürülebilir kalkınma kavramı ön plana çıkmıştır. Sürdürülebilir kalkınma, “Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama imkânlarını riske atmadan karşılamak.” anlamına gelir dedi.
“Sürdürülebilir ve dirençli kentler, geleceğin en önemli konusu olacak”
Kendi kuşaklarının çevreyi ve doğayı mahvettiğini söyleyen Prof. Dr. Erbay, “Artık gelecek kuşakların da hakkı olan kaynakları korumak zorundayız. Bu düşünceyle, 1970’lerden itibaren küresel zirveler yapıldı ve sonunda Birleşmiş Milletler’in “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ortaya çıktı. Bu hedefler, Z kuşağı ve gelecek kuşakların rehberidir. Üniversiteler de artık derslerini bu 17 hedefle ilişkilendirmek zorundadır. Çünkü dünya, barış ve refah içinde bir gelecek için bu hedeflere ulaşmak üzere ortak bir plan üzerinde çalışıyor; Yoksulluğa son, Sıfır açlık, Sağlık ve Refah, Kaliteli Eğitim, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Temiz Su ve Sanitasyon, Uygun Fiyatlı ve Temiz Enerji, İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı, Sürdürülebilir Şehirler ve Toplumlar, Sorumlu Tüketim ve Üretim, İklim Eylemi, Suyun Altında ve Karada Yaşam ve Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar” şeklinde konuştu. 21. Yüzyılın dörtte birinin geride kaldığını ve “Yeşil Yeni Düzen” adında yeni bir dönemin başladığını belirten Prof. Dr. Erbay, “Yeşil yeni düzen, 1930’larda Amerika’da başlayan ekonomik düzenin çevreyle uyumlu hâle getirilmiş halidir. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Türkiye bu konuda çeşitli çalışmalar yürütüyor. Türkiye’de 2022 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu konuda adımlar attı. Yeşil Yaşam Biçimi Nedir? Enerji tüketimi azaltılmalı, fosil yakıtlardan uzaklaşılmalıdır. Doğa, üretim sürecinin bir parçası olarak görülmeli; doğaya verilen zarar da bu sürecin bir girdisi olarak hesaba katılmalıdır. Tarımda doğayı koruyucu yöntemler benimsenmelidir. Sürdürülebilir ve dirençli kentler, geleceğin en önemli konusu olacak. Sağlık, eğitim ve çalışma alanlarında yeni örgütlenmelere ihtiyaç var. Vatandaşın müşteri hâline getirildiği sağlık ve eğitim düzeni yeniden ele alınmalıdır. Sürdürülebilirlik artık yalnızca insanlar için değil, tüm canlılar için olmalıdır. Hayvanlar, doğa ve hatta cansız varlıklar bile saygıya değerdir. Doğanın kendini yenileme kapasitesi korunmalıdır. Eğer doğanın direncini kırarsak, başka gezegen aramak zorunda kalırız. Dünya varlığını sürdürür, ancak insanlık bu gezegende yaşayamaz” ifadelerini kullandı.
Yeşil Yeni Liderlerden Bahsetti
“Çevre Kırımı” adı altında yeni bir kavramın ortaya çıktığının bilgisini veren Prof. Dr. Erbay, “Tıpkı soykırım (genocide) gibi çevreye yönelik saldırılar da artık uluslararası mahkemelerde yargılanacak. Yeşil çağın yönetim anlayışı artık “yönetişim”dir. Yukarıdan emir veren hiyerarşik yapılar sona eriyor. Yeni anlayışta katılım, açıklık ve hesap verebilirlik esas. Belediyelerden şirketlere kadar herkes karar alma süreçlerine katılımı sağlamalı. “Ben bilirim, ben yaparım” dönemi bitti. Yeni dönemin yönetim biçimi yönetişimdir” dedi. Konuşmasının ana konusu olan “Yeşil Yeni Liderler”in kim olacağına dair bilgi veren Prof. Dr. Erbay, “Teknolojik gelişmeleri takip eden, Doğa dostu üretim ve tüketim biçimlerini benimseyen, Katılımcı, demokratik ve takım çalışmasına inanan, Yapay zekâ destekli yönetişimi yönetebilen, Eşitlikçi ve adil düşünebilen liderler. Yeşil liderler, üretim ile doğayı tahrip etmeyen yaşam anlayışını birleştirebilen insanlardır” şeklinde konuştu. Geleceğin senaryoları üzerine konuşan Prof. Dr. Erbay, “Gelecek bir ütopya mı olacak, yoksa distopya mı? İnsanlar ve robotların çatıştığı karanlık bir dünya mı, yoksa teknolojinin insanın hizmetinde olduğu bir altın çağ mı? Japonya bu konuda “Toplum 5.0” kavramını ortaya attı. Bu kavram, teknolojiyi bir tehdit değil, yardımcı olarak görmeyi öneriyor. Yapay zekâ, insanların yapamadığını yapacak; insanlar ise yaratıcılığa ve sosyalleşmeye daha çok zaman ayıracak. Bazı ülkelerde haftalık çalışma sürelerinin azaltılması bunun bir sonucu. İnsanlık, ikinci bir Rönesans dönemine giriyor. Bu değişime ayak uydurabilirsek, siz gençler küresel rekabette yer alabilirsiniz” ifadelerini kullandı. Son olarak programa katılan genç bireylere tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Erbay, “Yeniliklere açık olun. Bilmediğinize düşman olmayın. Okuyun. Sadece kitap değil, dijital kaynaklardan da okuyun. Şüphe edin, sorgulayın, araştırın. Soru sormaktan korkmayın. Yanlış yapmaktan korkmayın, hatalar öğreticidir. Eleştiriden çekinmeyin, tartışın. Unutmayın, insanlık tarihi diyalog üzerine kurulmuştur. Tez, antitez, sentez… Tartışarak, düşünerek, sorgulayarak gelişeceğiz. Yeni sentezlere ulaşmaktan korkmayın. Doğruya birlikte ulaşacağız” diyerek sözlerine son verdi.
“Kendisiyle bir arada olmaktan büyük mutluluk ve onur duydum”
Prof. Dr. Erbay’ın konuşmasını tamamlamasının ardından söz alan Çiftlikköy Belediye Başkanı Adil Yele, “Yalova ilimizde çok önemli projelerde görev yapmış, görev süresi boyunca kentimize büyük destek sağlamış değerli bir devlet büyüğümüz bugün bizlerle birlikte. Şu anda akademisyen olarak hayatına devam ediyor. Bugün burada kendisiyle bir arada olmaktan büyük mutluluk ve onur duydum. Konuşmasının her bölümünde bizlere önemli mesajlar verdi. Özellikle, “Söylediklerimden kulağınıza bir küpe bile takılsa ve bundan mutlu olursam, benim için yeterlidir” sözleriyle ifade ettiği düşünceler çok anlamlıydı. Söyleşisinin sonunda, bir büyüğümüz olarak bizlere tavsiye niteliğinde dile getirdiği o maddeler gerçekten çok kıymetliydi. Benim için adeta birer rehber oldu ve hayatım boyunca kulağımda küpe olarak kalacak. Kendisine bugün burada bizimle olduğu için bir kez daha teşekkür ediyorum. İnşallah önümüzdeki günlerde bu tür söyleşi programlarını Bahçeşehir Koleji’nin desteğiyle farklı platformlara da taşıyarak, daha geniş katılımlı ortamlarda birlikte olma fırsatı buluruz” şeklinde konuştu.