Güneyköylüler taş ocağı istemiyor. Geçtiğimiz hafta Cuma günü yaşanan ÇED toplantısında bunu net bir şekilde gördük. Köylülerin haklı nedenleri var istememekte. 20-25 yıl önce kireç ocağı olarak kurulan ve o dönemin mevzuatı gereği ÇED’den geçmeyen bu taşocakları zaman içinde nerdeyse köyün dört bir yanını sarar hale gelmiş. Köylüler her dinamit patlatıldığında deprem oluyor zannıyla ayda en az iki kere evlerinden korkuyla dışarı çıkıyor. Yaz aylarında tozla kaplanan köy civarına bir de köy içinden geçen onlarca taşocağından kalkan kamyonu ekleyin. Güneyköy deyip geçmemek lazım, Sultan Reşat’ın özel ilgisine mazhar olan köyde tarihi yadigarlar var, ayrıca köyün su kaynakları o kadar önemli ve değerli ki, bir su firması buradan çıkan suyu Türkiye’ye pazarlıyor. Madenlere çok uzak olmayan yerde mağaralar var ki, kültürel ve turizme yönelik değerlerdir. Ayrıca Samanlı Dağları’nın endemik bitkileri, kendilerini güneyköyünde de gösteriyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde, bu bölgede taşocaklarının daha fazla yer kaplamasına karşı olmak için yeterli argümanın olduğu görülüyor. Tabi, madenci açısından da bakmakta fayda var. Aileden kalan işi başarılı bir şekilde devam ettirdiğini bildiğimiz Muğlim Bağatar, köylülerin tepkisini görünüşte olgunlukla karşıladı. Ancak ÇED sonrasında Yalova’da çevre şehircilik müdürlüğü önünde Sayın Nusret Karaalioğlu ile birlikte gördüğümde kulağında telefonu ile oldukça endişeli bir profil sergiliyordu. Umulur ki köy halkını tamamen karşısına almadan çoğunluğun istediği gibi çözüm bulunur.

Gelelim ÇED toplantısına. Şimdiye kadar termik santral, Vopak kimyasal depolama, körfez köprüsü ve otoyol, karbon elyaf kapasite artışı ve taşocağı ÇED’lerine katılmış bir Yalovalı olarak, şunu söylemek mümkün ki, şu zamana kadar Yalova’da halk tepkisi adına en barışçıl, en demokratik, en organize ve tek sesin çıktığı ÇED toplantısı bu oldu. Köylüler hiçbir şekilde şiddete yönelik bir davranışta bulunmadı, yasal sınırlar içinde toplantının başlatıldığı saniyeden itibaren 15 dakika boyunca düdük öttürerek, tencere tava sobaya vurup ses çıkartarak konuşulmasını önlediler. Ve maksat hasıl oldu, ÇED toplantısı halkın tepkisi nedeniyle yapılamadı, şeklinde tutanak tutmak zorunda kaldı yetkililer. Ülkenin diğer yerlerinde de rastlanılan bu tip bir ÇED toplantısı tepkisi, Yalova için bir ilk oldu. Köylüleri, özellikle köy kadınlarını kutlamak lazım. 

Ama bu bayrak yarışının yalnızca ilk adımı idi. Bundan sonraki süreçte format toplantısı var bakanlıkta. Bu toplantıda bir köyün feryadını düşünen Yalova’nın siyasi temsilcileri yer alarak köylülere sahip çıkmalı ve orada olarak gerekenleri söylemelidir diye düşünüyorum. Bunu kim yapacak, kim yapmayacak, göreceğiz. 
Muğlim Bağatar, bu ÇED toplantısında katılanların büyük çoğunluğunun köy halkı dışında olduğunu söyledi. Doğru bir tespit değil, zira bir otobüs dolusu Yalovalı çevreci köylülere destek verdi. Toplantı sırasında göz hesabıyla saydığımda 150’yi aşkın insanın orada olduğunu gördüm. Otobüsle gelenler ise olsun olsun 50 kişi olsun. Yanılmayın ve yanıltmayın derim sayın Bağatar’a. Köylülerin orada meselelerine sahip çıktığını siz de objektif bir şekilde görün, derim. 

Sayın Ziraat Odası Başkanı Şaban abimize de haddim olmayarak bir çift laf etmek isterim. Daha öncekilerin perde arkası şimdiye kadar gündeme gelmedi, ama bu demek değildir ki şeytan hep azapta kalacak. Toplantıda kimsenin konuşmaması bir anlamda onun için de hayırlı oldu. Zira nefes nefese toplantıya yetişen sayın Beşli, eğer söz alabilse idi, taşocağının genişlemesinden yana konuşacak ve köylüleri bu anlamda olumsuz etkileyecekti. Sadece şunu sormak istiyorum kendisine; yaşam alanlarına zarar verecek kadar yakın olan taşocakları Yalova dışından birileri tarafından yapılmak istendiğinde çevrecisiniz de, Yalovalılar işin içinde olunca işin rengi değişiyor mu? Bence bu zihniyette olanların böyle toplantılara hiç katılmaması daha akla ve mantığa uygun düşer. 

Bir de geçmişten bir anı aktarayım kısaca. Bu da neden şimdiye kadar sahip çıkmadı köylüler sorusunun cevabı. Sanıyorum yıl 2008 idi. Biliyorsunuz ki Güneyköy’ün topluma kazandırdığı ünlü isimler arasında ‘Lagendijk enişte’ olarak haberlere taşınan AB Karma Parlamento Başkanı Joost Lagendijk’in eşi gazeteci Nevin Sungur da var. Joost Lagendijk şimdi AB ile ilgili görevinde değil, ama 2008’de bu görevini sürdürüyordu. Kendisi o dönem, ben bir ajans muhabiriyken, Güneyköy’deki taşocaklarıyla ilgili olarak köylülerin sıkıntılarını dile getirmiş ve bakanlara çağrıda bulunmuştu. (Bunu Lagendijk veya Sungur da teyit edecektir) Tabi bu çağrıdan ve Lagendijk eniştenin bu değerli desteğinden kimsenin haberi olmadı, zira o dönemde çalıştığımız kurum, bu ciddi desteği, Güneyköy’deki durumu ortaya serecek ayrıntılı beyanatı yayınlamaktan imtina etti. Nedenini ben yazmayayım.
Şimdi okuyanlar, bana tepki duyabilirler, ama sektörün içinde olan herkes bilir ki, muhabirin insiyatif kullanması pek rastlanır bir şey değildir böyle durumlarda. Bunu, bana ekmek vermiş bir basın kuruluşunun ticari sırlarını deşifre etmek adına değil, üstün kamu yararının o haberin o zaman yayınlanmasında olduğunu düşündüğüm için yazıyorum, bu da zaten yasalarla koruma altına alınmış bir haktır…İşte böyle, köylüler sahip çıkıyorlar davalarına, iş köylülere sahip çıkmakta aslında…