Ülkemizde bir ilk yaşanıyor; aynı anda hem işsizlik hem de işçisizlik gündemde. Dünyada da örneği olduğunu zannetmiyorum.

Her gün yüzlerce genç iş arayışında ama işverenler de çalışacak ara eleman arayışında.

Geçenlerde evde bir elektrik arızası olunca Ömer Usta’yı çağırdım. Hüzünlü ve şaşkındı. ‘Artık büyük işleri kabul edemiyorum, çünkü yanımda çalışacak adam bulamıyorum’ dedi. Benzer şikâyetleri sanayi sitelerine gidince de duyar olduk. Elektrik-su tesisatında bir arıza olunca, mobilya aksamında tamirat gerekirse veya benzeri herhangi bir konuda bir ustaya ihtiyacın olursa ört ki ölem! Ustadan geçtik çırağını da bulmak imkânsızlaştı.

Tabii ki bu bir sonuç. Herkesin hemfikir olduğu gibi bu tabloyu yaratan sebep son dönemin eğitim politikaları; niteliği göz ardı edip, nicelik üzerinden üniversite popülizmi, orta öğretimde her sene değişen sistem vs…

Eğitim ve öğretimden amaç işbölümüne dayanan toplumsal ihtiyaçların giderilmesidir. Her toplumun bir diğer amacı da mensubunun duygu ve düşüncesi ile eylem ve davranışını belirlemek, en azından yönlendirmektir.

Üniversite ne işe yarar? İlgililerin ‘Teklif’ dergisinin ‘üniversite’ özel sayısını incelemesini tavsiye ederim. Üniversite ne içindir sorusuna İhsan Fazlıoğlu’nun verdiği karşılık şöyledir; Bir toplumun kendi varlığını sürdürmesi, aralarındaki en ortak yetiye, rasyonel akla dayalı paylaşılabilir, tekrar edilebilir ve dil, mantık ve matematik gibi beşeri idrakin üç tezahürüyle ifade edilen kavramsal, nedensel, eleştirel, kısaca yöntemsel bilgiye bağlıdır. İşte biçimsel eğitim-öğretim bu özelliklere haiz bilginin yatay ve dikey aktarımı içindir.

Bir de ‘Kim içindir?’ sorusu vardır ki onun cevabı da şöyle olabilir; meslek edinmek ve hakikati aramak isteyenler için… Bu bağlamda Üniversitenin görevini şu şekilde tanımlayabiliriz; hakikati bilme yöntemini araştırmak, öğretmek ve meslek kazandırmak.

Meslek kazandırmanın olmazsa olmazı planlamadır. Mesela uzun yıllardır yapıldığı gibi, Türk ordusunun orta vadede ne kadar subaya ihtiyacı olduğu planlanır ve o plan doğrultusunda subay yetiştirilir.  Diğer tüm meslekler içinde aynısı yapılması gerekmez mi? Maalesef mevcut durum böyle değildir. İhtiyaç olmayan alanlarda mezun veren üniversitelerin yarattığı eğitimli işsizler ordusu ülkemizin artık yadsınamaz gerçeği.

Üniversiteler bütün dünyada bir devlet kurumudur. Ama artık devletlerin şirketleri olduğu gibi şirketlerin de devletleri vardır. Üniversitelerden toplum ve devlet ne bekliyor sorusundan artık daha önemlisi uluslar-üstü iktisadi iktidarı elinde tutan küresel şirketler ne bekliyor sorusudur.  Kavramakta zorlandığımız nokta, hâlâ devleti de üniversiteleri de millete ait kurumlar zannediyoruz. Yeni dönemin farkı amacının hakikat değil yarar olmasıdır. Kimin yararı? Halkın olmadığına göre tabii ki küreselcilerin.

Şirazesini kaybetmiş eğitim sistemimizin yeniden güçlü bir Türkiye ülküsüyle toparlanması düşünülecekse eğer, Fazlıoğlu, olması gerekeni şöyle tamamlıyor; eğitim kurumlarını üzerine kurduğumuz maddi coğrafya kadar önemli olan manevi yani metafizik coğrafyadır. Hem her türlü gerçeklik küresini araştıracak yöntemsel bir perspektif hem de üretilen bilgiyi yatay ve dikey olarak nesiller arası dolaşıma ve aktarıma sokacak bir eğitim-öğretim siyaseti… Üniversite sosyal ve kısaca din, dil ve tarih konulu manevi ilimler üzerinden toplumun ontik mebdeini/ mevcudiyet kaynağını ontolojik olarak keşfedip, bunu makul bir şekilde geliştireceği bilgi sistemleri yoluyla tahkim edecek bir yapıya kavuşursa, o zaman, vizyon ve misyonu da bağlı olarak ve gerçekçi bir şekilde taayyün edecektir.

Maddi coğrafyamız henüz parçalanmadı ama manevi coğrafya darmadağın. Eğitim işinin belki de ön şartı ontolojik birlikteliğin sağlanmasıdır. İlk adım cümle âlemin birlik ve kardeşliğinin gönüllerde tesisidir.

Eğer milli devlet olarak var olmaya devam edeceksek, Türkiye’nin öncelikli eylem planı iki kavram üzerine oturtulmalıdır; planlama ve gönül ontolojisi… Zira Anadolu ‘s.o.s’ veriyor.