Günaydın, gününüz aydın olsun, demek. Selamünaleyküm de, barış sizin üzerinize olsun, demektir.

İkisinin de anlamı insana huzur verir ama karşılaştığımız herhangi birinden hangisini duyarsak duyalım anlamını düşünmeyiz. Kulağa hoş gelen nezaketin, saygının dilidir. Ruha huzur veren, yüze yansıyan gülümsemedir. Edep sahibi de karşılığını verir nazikçe. İnsanlar arasında nezaket içeren bir davranışı mümkün kılan ritüelleşmiş biçimlerdir hatta sadece insanlar arasında değil, eşya ve doğaya karşı saygıyı kalıcı kılan da ritüellerdir; sembollerdir.

Ülkemizin en ciddi problemi kültürel ayrışmadır. Etnik veya mezhepsel olandan daha tehlikeli bir bölücülük türü olan bu ayrışmanın sonucu, siyasete sağcı ve solcu olarak yansır. Son kırk yıldır en sağcı ile en solcu arasındaki farkın sebebi fikriyat değil, kültürel önyargılardır. Günaydın ve selamünaleyküm üzerinden çıkarılan polemiğin neticesi sadece kültürel ayrışmayı derinleştirmek olabilir. Bilinçsizce… Dün Modernistler, bugün siyasal İslamcılar… Anlatacak hikâyeleri vardır tabii ki. Mahallenin ara sokağındaki misket oyununda kavga çıkaranın da anlatacağı bir hikâye vardır. Dinlersen hak da verebilirsin. Zavallı çocuklar yaklaşan dozerlerin sesini duymuyor. Mahalle yıkılacak; gökdelenler yapılacak, oyun bitiyor.

Bu tür çatışmalardan kârlı çıkan kim olmuş? Nezaketi aşağılamak, kavga aracı yapmak tebliğ değildir. Kazanan emperyal güçlerdir, çünkü bu tür sanal çatışmalar Türk milletinin kendi oyun dairesi içinde meşgul olmasını sağlar. Kargaya bak misali…

Semboller bir topluluğun taşıyıcılığını yaptığı değerler ve düzenleri gelecek kuşaklara aktarır ve onların temsilciliğini yapar. Çocukluğumuzda ilkokula giderken giydiğimiz beyaz yakalı siyah önlük üzerine kitap yazılır. Eşitlikçi bir zihnin toplumsal yansımasıydı. Bayramların, törenlerin, kutlamaların içerikleri de önemlidir muhakkak ama esas faydası toplumsal istikrarı sağlayan süreğenliğe katkısıdır. İstikrar, dünyayı güven duyulan bir yer haline getirir. Mekânda bir ikametgâh neyse, ritüeller de zamanda odur, diyor filozofun biri. Haklı.

Süreğenlik, insana varoluşundan kaynaklanmayan bağımsızlık, dayanışma, güven hissi verir. Aynı eşyanın uzun süreli kullanılmasını insana yaşamın istikrarını sağlayan huzur limanları olarak betimliyor Hannah Arendt. Ritüellerin ve sembollerin de işlevi aynıdır.

Sembolleri yok etmek kimin işine yarıyor dersiniz? İstikrarın, eşyanın dayanırlığını yok etmek kimin çıkarınadır? Daha çok üretmek isteyenlerin olabilir mi! Düşüncesizce harcamak, durmaksızın tüketmek, hayatı istikrarsız hale getiren kayboluştur. Ritüelleri, sembolleri yok ederek sadece insanı, doğayı ve eşyayı tüketmiyoruz, onlara karşı heyecanı da kaybediyoruz. Heyecanı kaybetmek yeni heyecanlar arayışı demektir. Yani yeni tüketimler… Neoliberalizmin görevi üretim ve tüketimi arttırmaktır. Ekonomik olan nezaketi, toplumsal dayanışmayı, estetiği, ahlakı sömürgeleştiriyor. Fark etmiyor musunuz?

Sembollerin yok oluşu, toplumun gittikçe atomize olmasıdır. Çağımızın en önemli problemi, ahlakın zafiyete uğratılması için ortak semboller sayesinde oluşan toplumsallığın yok olma sürecine girmesidir. İnsan toplum içinde ferdiyet kazanır. Her peygambere bir üstün vasıf ayrıcalığı verildiğini söyler, İbn Arabi. Efendimizinki ferdiyettir; toplum içinde kemalat yolculuğuyla kazanılır. Yolculuğa çıkanın amacı ‘kendin olmak’tır. Neoliberalizm, her kavrama yaptığı saptırmayı ‘kendin olmak’ için de yapıyor ve birey olmakla eşleştiriyor. Narsisleşen, egoya mahkûm olan, yalnızlaşan birey, eksiğini yeni heyecanların peşinde durmadan tüketerek giderecek! Var mı başka çaresi? Durmadan tüketecek; hem eşyayı hem de kendini…

Nezaketin dışa vurumu olan selâmlaşma veya benzeri kültürel konular üzerinden kavga çıkaran ister Diyanet’in başı olsun, isterse popüler bir Kemalist fark etmez; eğer hain değilse jeton düştüğünde görecek ki bu komedi senaryosu emperyallerin çıkarınadır. Yazarı da Neoliberalizm’dir.

Âleme, doğaya, insana Yunusça bakmayı yeniden ne zaman öğreneceğiz?