Manisa’nın Turgutlu ilçesinde yaşayan ve epilepsi hastası olan Yusuf Kalem’in 3 yaşındaki olan kızı Gülçiçek doğum sonrası beyin tümörü tanısı ile hastaneye yatırılır. İzmir Ege Üniversitesi Beyin Cerrahisi sevisinde tedavi altına alınan küçük kız, bir ameliyat geçirir, bünyesel zayıflık sebebi ile ikinci ameliyatı bünyesinin kaldıramayacağı gerekçesi ile yapılamaz. Çok pahalı olan iğne tedavisi bütün zorluklara rağmen 12 ay sürer ve 22 ay devam etmesi gereken iğne tedavisi için yaklaşık 15.000 TL. ye ihtiyaç vardır. Devlet ilaçların % 80 nini karşılıyor kalan kısmı ailenin tamamlaması lazım. Baba epilepsi hastalığı yüzünden düzenli iş bulamaz ve kızının tedavisi için gereken 3.000 TL. kadar parayı bulamamakta . Ailece gözlerinin önünde eriyen kızları Gülçiçek çaresizlikten perişan haldeler. Allah kimseyi çaresiz durumlara düşürmesin. Yoksulluk böyle durumlarda insanları perişan ediyor.

Bu haberi bir televizyon programında dinlediğimde içim cız etti , insanların sağlık sorunlarını çözebilmek için gerekli maddiyatı sağlayamayıp çaresizleşmesi vicdanlarımızda onarılmaz yaralar açıyor. Aynı gün bir başka haber duyunca da ‘’ADALETİN BU MU DÜNYA ‘’ demeden de edemedim.

Bodrum’da yeni yapılan bir otelin açılış törenine davet edilen dünyaca ünlü yıldız Nicole Kidman’a 24 saatlik ücret olarak yaklaşık 2.000.000 TL. ( İki Milyon ) ücret ödenmiş. Bir yandan ülkemize bir turistik otel yapılmış, ne güzel sevinmemiz lazım, ülkemizin turizm girdisine katkı sunacak böyle bir yatırım için gurur duymamız lazım, ama maalesef duyamıyorum içim burkuluyor. Gelir adaletinin çarpıklığına örnek olabilecek çok çarpıcı iki örnek aynı gün yaşanıyor ülkemizde.

Toplumsal duyarlığımız azalıyor mu acaba diye düşünüyorum. Gelir dağılımında oluşan uçurum toplumsal barışı sıkıntıya sokar mı ? İnsanların temel ihtiyaçlarını çözebilmek için, avuç açar durumlara düşmemesi lazım. Bu sağlayacak olan politikaların yetkililer tarafından bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Ben İstanbul doğumluyum eskiden mahallelerimizde oturan yoksul kişiler mahallelinin yardımları ile hayata tutunurlardı. İnsanlar komşusunun bir sıkıntısı olduğunda hiç gocunmadan, yüksünmeden elinden gelen her türlü yardımı yapardı. Toplumsal birliğin kuvvetli olduğu o zamanları yaşayan insanlar bu günlerde yaşanan olayları duydukça daha bir şaşkınlık içinde kalıyorlar.Bırakın mahalleyi aynı bina içinde yaşayan yaşlı komşusu ölüyor, günler sonra kokular yayılınca kokudan rahatsızlık duyduğu için polise haber verip kapı kırıp komşuların olduğu bir zamanda yaşıyoruz artık. Kimse kimsenin derdine ortak değil. Çevresinde sıkıntılı bir durumu gören, ya görmezden geliyor ya da başı çevirip geçiyor yanından. Daha da acısı kardeşler birbirlerinin yarasına dokunmuyor, evlatlar ana babalarını unutmuşlar . Böyle yaşayan bir sürü insan müsveddesi tanıyorum , biliyorum.

Her geçen gün insanlar hem ülkemizde hem de dünyada yalnızlaşmakta , yalnız yaşama yanında bencilliği getiriyor. Eskiden her ailede yaşlı büyükler , teyzeler, halalar yada başka yakınlar olurdu. Şimdi anne , baba, çocuk üçgeni içine hapis olmaya başladık. Çocuklar da okul bitti mi bir anda uzaklaşır oldular.

Yalnızlık insanın en büyük mutsuzluk kapısıdır. Bu kapıdan uzak durmak için bencilliği bir kenara koymaya çalışalım. İlk önce aile büyüklerimiz daha sonra etrafımızda yardıma muhtaç insanlara gücümüz nispetin de yardım eli uzatalım. Bahsettiğim şey sadece maddiyat değil, bazen hal hatır sormak en kıymetli değer oluyor. Bir tebessüm , bir dokunuş mucizeler yaratabiliyor.

Her şeyi devletten beklemek doğru değil , temel değerlerimizi bizler baş tacı edebilirsek , bu değerlere uygun kişileri de yönetime taşıyarak beklediğimiz , özlediğimiz mutlu , huzurlu toplumsal yaşama kavuşuruz.