Daha önce ilk bölümünü verdiğim “Borsa Serüvenim”in ikinci kısmını da bugün paylaşıyorum:
 
Böyle bir alanda çalışma yapabilmek için konunun felsefesine inip çalışma yapmak gerekir diye düşündüm. Bu çerçevede bilgi, teori ve pratik kavramlarını öncelikle anlamaya çalıştım. Bilgi sorunu bilimsel bir sorundur ve gerekli olan, içtenlik ve alçak gönüllülüktür. Bilginin gelişme sürecini şu şekilde özetleyebiliriz. İnsan pratik sürecin başında çeşitli olguları, bunların tek tek aşamalarını ve dış ilişkilerini görür. Duyu organları ile yapılan algılamalar bir fikir ile birlikte zihinlerde bir takım izlenimler bırakır. Bu bilginin ilk aşamasıdır. Bu aşamada insan daha derin kavramlar oluşturamaz ya da mantığa uygun sonuçlara varamaz. İnceleme ile birlikte algıların sürekli tekrarı yani toplumsal pratiğin seyri insan zihnindeki bilgi sürecinde kavram kurulmasına neden olan ani bir değişime neden olur. Burada artık olgular ve şeylerin özlerinin, iç ilişkilerinin ve bütünlüklerinin farkına varılır.

Farkındalık, insanı yargılama ve çıkarsama yapmaya götürür. Bir şey üzerine insanın bilgi edinme sürecinde kavram, yargı ve çıkarsama daha önemli bir aşamayı, akla uygun bilgi aşamasını oluşturur. Bilgi edinmenin amacı, algılama yoluyla düşünceye ulaşma, nesnel şeylerin iç çelişkilerini, yasalarını, çeşitli süreçlerin iç ilişkilerini yavaş yavaş anlayarak mantıklı bilgiye varmaktır. Algısal bilgi tek tek olaylarla, şeylerin dış ilişkileri ile ilgilenmesine karşılık, mantıksal bilgi bütüne varır, şeylerin özünü ve iç çelişkilerini açıklar.
Sosyal nitelikli çalışmalardaki bilgi edinme sürecini özetle beş boyutlu olarak kabul edebiliriz. Bunlar; tasvir, açıklama, anlama, anlamlandırma ve yönlendirmedir. Tasvir yani betimleme, görülen nesneyi veya şeyi görüldüğü şekliyle resmetmedir. Açıklama, resmedilen olgunun sebep sonuç ilişkileri ile ortaya konmasıdır. Anlama, sebep sonuç ilişkilerine nüfuz edebilme çalışmasıdır. Anlamlandırma ise, nüfuz etmenin yanında hissetme, gelişmeleri sezebilme ve bir bütün içinde yerli yerine oturtabilmedir. Yönlendirme de anlamlandırma çerçevesinden sonuç çıkarabilme, bu sonuçlara dayanarak olguları ve süreçleri etkileyebilmektir. İlk dört tanım olgunun ya da sürecin teori boyutunu ortaya koyarken yönlendirme teoriyi pratiğe bağlayan bir köprüdür.
               

Algılama yani tasvir, açıklama, anlama ve anlamlandırma yalnız olgu sorununu çözerken, yönlendirme aşamasında oluşturulan teori öz sorununu çözer. Yani bilgi süreci pratik ile başlar. Pratik yoluyla teoriye ulaşır ve ardından yine pratiğe dönmek zorundadır.
               

Birçok doğabilim teorisi, bunları ortaya atan bilim adamlarının sözlerine dayanılarak değil, daha sonraki bilimsel uygulamalarda doğrulukları ortaya çıktığı için kabul edilmiştir. Yine birçok teorinin yanlışlığı da pratiğin verdiği sonuç ile ortaya çıkarılmıştır.
               

Doğayı olsun, toplumu olsun, değiştirme pratiğinde, ilk fikirler, teoriler, planlar ya da programlar değişikliğe uğramaksızın pek az gerçekleştirilebilirler. Yani fikirlerin gerçeğin gerisinde kaldığı sık sık görülür. Bunun nedeni, insan bilgisinin pek çok toplumsal koşulda sınırlı olmasıdır.
               

Mutlak doğrunun büyük akışında, gelişmenin her aşamasındaki tekil bir süreç üzerine olan insan bilgisi, yalnızca göreli olarak doğrudur. Sayısız göreli doğruların toplamı mutlak doğruyu vermektedir. Teknik analizci de bir bilim adamı gibi çalıştığından mutlak doğruya ulaşması bilimsel açıdan mümkün değildir. Teoriyi pratiğe bağlamak için uzun yıllar gereken deneyim gerekmektedir. Ancak, görünen olgunun arka planındaki görünmeyen köklü sebepleri kavrayarak, bunun için de dinler tarihi, siyasi tarih, ekonomik, politik, siyaset sosyolojisi ve din psikolojisi gibi birbirinden ayrı görünen alanlardaki birikimleri sentez edebilen bir yaklaşımı benimseyerek tek boyutlu statik resimlerden çok boyutlu süreç algılamasına geçilebilir ve mutlak doğruya yaklaşılabilir.