Bir karikatür gördüm: Azrail yaşlı bir adamı kolundan tutmuş, öbür dünyada sorgulayıcı zebaninin karşısına çıkarmış. Yaşlı adam diyor ki: ” Bana ne ceza vereceksiniz? Ben cezamı dünyada çektim!”

Zebani de soruyor: “Emekli miydin?”

Sadece küçük bir karikatür ama bence çok anlamlı…

Emekli konusunda gelen küçük bir de yazı var; emekli bir kardeşiniz olarak paylaşmak istedim.

***

EMEKLİ ve +65 yaş olarak bu ülkede yaşantımızda BÜYÜK çok BÜYÜK değişikliğe gittik.

Artık hiçbir şeyi ütülemiyoruz!

Artık fazla ampulleri tek tek kapatıyoruz.

Artık çamaşırda deterjan değil sabun granül kullanıyoruz.

Artık bulaşık makinasını haftada bir gün çalıştırıyoruz.

Artık banyoda şampuan değil, sadece sabun kullanıyoruz.

Artık uzak bir yere, eşin dostun yanına gitmiyoruz.

Artık sinemaya, tiyatroya, konsere ve maça gitmiyoruz.

Artık tatile bile gitmiyoruz.

Artık yeni bir ayakkabı, çorap, giysi, çamaşır almıyoruz.

Artık pasta, börek, çikolata ve profiterol bile almıyoruz. Ha sahi, profiterol neydi, adını hatırladım da kendi neydi unutmuşum. Çorba ile yatıp çorba ile kalktığımız için gözümün önüne farklı bir şey gelmiyor.

Artık torunlara harçlık vermemek için evden onlardan önce çıkıyorum.

İçki, sigara, mangal mı? Eh işte biraz sigaram var, en ucuzundan, eski alışkanlığı atamadım.

Meyve eve artık sayılı giriyor. O da her zaman değil; sadece aybaşlarında… Kişi sayısı kadar elma alacağımı yıllar önce söyleselerdi inanmazdım. Eskiden karpuzu 3-4 tane alırdım. Artık çok nadir de olsa, dilinmiş karpuz alıyorum.

Artık ev sahibim ile karşılıklı sohbet edemiyoruz; ikimiz de emekliyiz ama maaşa yapılan zammın dört katı fazla kiraya zam oldu da… Üstelik onun emekli maaşı benimkinden çok fazla…

Artık ev dışında bir yerde çay/ kahve ya da bir sıcak çorba içmeyi de unuttuk.

Artık çayı da çorbayı da evde içiyor; tatlı yerine keçiboynuzu kemiriyorum. Sahi o da ateş pahası…

Artık berbere gitmiyor saçları sakalı uzatıyorum. Bazen de uzayan saçımı eşim kesiyor.

Artık düğün derneklere çağrılmıyoruz; çağrılsak da mazeret üretip gitmiyoruz, malûm geline altın takmak lâzım.

Artık bir yere acilen yetişmemiz gerektiğinde taksiye binmeyi de unuttuk.

Artık, bu soğuklarda çift fanila, çift çorap giyip evde battaniye ile dolaşıyoruz.

Artık yürüyebildiğimiz kadar yürüyoruz. Onda da sık sık yorulup oturup dinlenecek yer arıyoruz.

Yaşıyor muyuz yahu?

Bilemedim!

***

Daha önce yazdığım gibi, çok anlamlı bulduğum için paylaşmak istedim.

Emekli insan, belli bir yaşa gelmiş; yaş almış, refleksleri zayıflamış, ihtiyaçları artmış, artık huzur ve sakinlikten başka bir şey aramayan insandır.

Her insan için değişik anlam ve önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Yaşlılık dönemi itibar gerektirmektedir bu aynı zamanda bir minnet borcudur. Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi, daha aktif olması ve yaşama bağlı kılınmaları gerekir.

Son yıllarda olduğu gibi, belirli bir yaş almış olan emeklileri dışlamamak, toplumdan soyutlamamak gerekir!

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur” sözlerini ve sözlerin derin anlamını unutmamalıyız.

Vefa çok önemli bir duygudur, insana insan olduğunu hatırlatır! Tabi, insana…

Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.