Bulunduğunuz yeri merkez alıp bir çember çizin. Oluşan dairenin içinde kalırsınız. Adımınızı atıp çizdiğiniz daireden çıkarsanız bu durumda dışarıda olursunuz. Kapılı bir mekan alalım, örneğin bir oda, ya odanın içendesinizdir veya dışında.

Bireylerin bir arada yaşadığı topluluklar birbirinden farklıdır. Böyle toplumların içinde olanlar vardır bir de olmayanlar. Bu duruş bedensel anlamda alındığında onu, maddi olarak herkes görür. Yani açık seçik bellidir, kimin nerede olduğu.

İnsanların bedenlerinden başka bir de ruhsal yapıları vardır. Ona, öz benliğini veren esas bu yanlarıdır. Beden bir bakıma onu örten bir elbisedir.

İnsanın beden ve ruhtan oluşan bütünlüğü her an bir arada olmayabilir. Yani bedensel olarak burada olan birisi, ruhsal yapı olarak başka yerde olabilir.

Toplumun içinde olduğu halde toplum dışı yaşayanlar olduğu gibi.

Yaşamı yiyip içmek, nefes alıp vermekten öte geçmeyen, toplumsal olay ve sorunlardan uzak birisi o tür, toplum dışı bireylerdendir. Gerçekleri görüp değerlendiremez, ayrı bir dünyada varlığını sürdürür.

Kendi ilgisizliği sonucu bu duruma düşenlerin yanında, çeşitli kanallardan kasıtlı olarak yanlış bilgilendirilip yönlendirilen bir kesim daha vardır. İşte bunlar da içinde bulundukları ortamın dışına itilmiş başka bir dünyada yaşayanlar. 

Bir toplumda ilgisiz ve bilgisizlerin veya yanlış bilgilendirilenlerin toplamı yani toplum içinde olup da dışında yaşayanların sayısı oransal olarak yüzde elli ise orada demokrasi yoktur. Çünkü demokrasinin baş koşullarından birisi katılımcılıktır. Kime ve neye oy verdiğini bilmeyen, içinde bulunduğu, yaşadığı toplumu tanımayan seçmenlerin oylarıyla iktidar olmuş yönetim demokratik değildir.

Sadece seçimden seçime oy kullanmak sonrasında toplum sorunlarından uzak kalmak, gündemi izlememek katılımcılık değildir.

Duyarsız ve tepkisiz toplumları yönetmek gayet kolaydır. Onlar verilenle yetinirler. Kadercidirler. İçlerinde hak arayan, yakınan kimse yok gibidir. Kendilerini teslim ettikleri siyasi görüşün çıkarları doğrultusunda yaşama devam ederler.

Bir de toplumun dışında yaşayan mutlu bir azınlık vardır. İşleri tıkırında, gelir düzeyleri yüksek, başkalarının sırtından kolay kazanç sağlayanlar. Tok açın halinden anlamaz örneği onlar, çevrelerini saran yoksulluğa aldırmaksızın kendi tatlı ve renkli yaşamlarını sürdürürler. Düşünmezler sahip olduklarının bir bölümünde diğer insanların da bir payı olduğunu. Haksız paylaşım sonucu zenginleştiklerini.

Her türlü yasadışılığın yaşandığı, hiçbir işin rüşvetsiz yürütülmediği bir ortam. Bu düzenin parçası olanlar içeride olmaktan mutludurlar. Çünkü çıkarları vardır, hak etmedikleri, kolay yoldan ceplerine girmektedir.

Bunların arasında dürüst, tertemiz, namuslu birisi, içeride olduğu halde dışarıdadır. Kirli işlere bulaşmamakta, yolsuzluklardan uzak durmaktadır. Ama nereye kadar? Ya orayı tamamen terk edip dışarı çıkacaktır. Ya da içeride kalıp soygunculara ortak olacaktır.

İçerdekiler ise aralarında böyle birisinin olmasını kesinlikle istemezler. İşlerine gelmez, oyunu bozabilir. Ya kendilerine uymasını sağlarlar ya da inat edip dışarıda kalmayı sürdürürse, bir yolunu bulup onu tamamen saf dışı bırakırlar.

İçerisi-dışarısı, dik durmasını bilen ve becerebilen insan yerini doğru seçer ve olduğu yerden ne pahasına olursa olsun ayrılmaz.