İkincinin becerisi, yaptığı silahın vurucu olması üzerine odaklanıyor. Kimbilir onunla nerede ve ne zaman birileri bir başkasının yaşamına son verecek.
Acaba bu emekçiler bu tür duyguları yaşarlar mı? Yoksa sadece ailelerini geçimini sağlayacak ücretlerini hak edebilmek için mi ter dökerler.
Bilebilseler birinin yaptığının yaraladığını, diğerinin yaptığı araç tedavi edecek. O birisi üzülür mü bilmem ama, o diğeri mutlaka mutluluk duyar.
O emekçilerden birinin patronu insan öldürmekten, diğerinin ki ise insan yaşatmaktan para kazandıklarını hiç düşünürler mi? Ne çelişkidir ki, birisi ölümüne neden olduğu insan sayısı arttıkça zenginleşiyor, diğeri ise yaşamını kurtardığı sağlığına kavuşturduğu insanlar çoğaldıkça.
İnsan ilk silahını avlanmak için kendisi yapmıştır. Sonraları aralarındaki dövüşlerde yaralayıcı taş, sopa, balta gibi çeşitli araçlar kullanmaya başlamışlardır. Zamanla toplu halde yaşamaya geçince kabileler daha ileri aşamada devletler oluşmuştur.
Birebir döğüşler yerini topluluklar arası ve ordular arası savaşlara bırakmıştır. Haliyle savaşçıların techizatlandırılması için silahlara gereksinim duyulmuştur. Çok sayıda silahın sağlanması ancak seri üretimle olacağından savaş sanayinin temelleri böylece atılmıştır.
Sanayiciler bir taraftan alışılmış silahları üretirken öte yandan yeni yeni daha etkili yani öldürücü türlerin arayışına girmişlerdir. Bu süreç teknolojik buluşlar ve gelişmelerle günümüze kadar gelmiş, aynı hız ve rekabetle devam etmektedir.
Geçtiğimiz yüzyıl büyük savaşlara sahne olmuştur. Bunlar, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Kore ve Vietnam ile İran-Irak arasındaki savaşlar. İçinde bulunduğumuz yüzyılda Afganistan’da, Kafkaslarda özellikle Ortadoğu da iç savaş şeklindeki çatışmalarda binlerce insan ölmüş, tonlarca silah ve cephane harcanmıştır. Irak, Mısır, Libya, İsrail-Filistin den sonra halen Suriye silah tacirlerini tezgah açtığı yerler. New York Times gazetesinde geçenlerde yayınlanan bir habere göre ABD 2010 yılında 21.4 milyar dolar olan silah dış satımını 2011 de 66.3 milyar dolara çıkarmış yani üç kat arttırmış. Alıcıların başını Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri ve Orta Doğu çekiyor. Silah satışında Amerika’yı Rusya ve Almanya izliyor.
Savaşların mutlaka siyasi nedenleri vardır. Ama bunların yanında silah sanayici ve pazarlamacıların çıkarlarını yok saymak olamaz. Her tür üretimde stoklar şişince bunları eritmek için çeşitli yollara başvurulur. İnsanlar tüketime yönlendirilir, kampanyalar düzenlenir,reklamlar ve promosyonlar artar.
Silah stoklarının eritilmesinin yolu savaşlardan geçer. O zaman şöyle bir kısır döngü ortaya çıkmıyor mu? Savaşlar silah gereksinimini doğurur, o da sanayisini. Sanayi de kendi varlığını sürdürmek işsiz kalmamak için malını satmak ister. Bu da savaşların devamı ile olur. Savaşları körükleyen bu sanayiciler neden olmasın. Bu güne kadar silahlara harcanan para, geri kalmış ülkelerin sağlıksız kentlerinin imarına, eğitimine, açlıktan ölen insanların beslenmesine kültüre, sanata harcanmış olsaydı daha güzel biraz dünyada yaşıyor olmaz mıydık?