Dün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü idi. Bir gün gecikmeyle de olsa çalışan ve çalışmayan tüm kadınlarımızı kutluyorum. Aslında bu ayırımın yapılmasını da doğru bulmuyorum. Çünkü kadın bir işyerinde çalışmıyorsa, evinde eşinin ve çocuklarının hizmetinde daha çok emek harcıyordur.

Kadınlar Günü bilindiği üzere Amerika’da bir dokuma fabrikasında kadın işçilerinin başlattığı grev sonucu gelişen, pek çok emekçinin yaşamını yitirdiği olaylar üzerine gündeme geldi. Daha sonra da Birleşmiş Milletler bunu resmileştirdi.

Cumhuriyet Devrimlerinin her birisi diğerlerinden daha önemlidir. Örneğin kadın erkek eşitliği. Cumhuriyet öncesi, nüfus sayımlarında kadınların hesaba bile katılmadığı, sayılmadığı bir rejim vardı. Getirilen yenilikler arasında kadınlara tanınan haklar, onları batılı hemcinslerinin önüne geçirdi. Seçme ve seçilme hakkı gibi.

Kısa sürede ilk kadınlar kendini göstermeye başladı. İlk kadın avukat, tıp doktoru, profesör, pilot ve pek çok alanda niceleri tarihe geçti. Bunlardan birisi de ilk köylü kadın milletvekilimiz . Kadınlar günü anısına onu tanıtmaya, unutanlara da anımsatmaya çalışacağım.

İsmi Satı ÇIRPAN. Soyadı kanunundan önce Satı Kadın olarak tanınan ve Ankara’nın Kazan Köyünde (şimdi ilçe) 1890 yılında doğan bir Anadolu kadını. Millet mekteplerine devam ederek okuma yazma öğrendi. Kadınların muhtar seçilmesine olanak sağlayan yasanın kabulünden sonra Kazan Köyü Muhtarlığına seçildi.

Ankara’nın yakıcı bir yaz günü Atatürk, beraberindeki arkadaşları ve yaverleri eşliğinde Kızılcahamam’a gitmek üzere yola çıktı. Yolları üzerindeki Kazan Köyünde mola verdiler. Köyün kadını, genci, yaşlısı, bu yabancı konukları görüp yanlarına geldiler. Kimisi su, kimisi ayran getirmişti. İçlerinden bir kadın Atatürk’e soğuk ayran uzattı.

“Bir soğuk ayran içer misiniz?” dedi. Atatürk ayranı kana kana içti ve sordu:

“Senin kocan kim?” Kocasının Sakarya Savaşında yaralanmış olduğunu ve

evden dışarı çıkamadığını söyledi. Ata ne zaman doğduğunu sorduğunda aldığı cevap ilginç idi:

“1919 da Atatürk Samsun’a çıktığında doğdum.” Yıl 1934, kadının ifadesine göre 15 yaşında olması gerekirdi. Oysa karşısında orta yaşlarda bir kadın vardı. Nasıl olur? Satı Kadın daha ilginç bir yanıt verdi:

“Evet paşam ondan önce ben yaşamıyordum ki” Bu kadın tam altı çocuklu, 1890 doğumlu Kazan Köyü muhtarıydı. Muhtarlık mührü ona babasından miras kalmıştı. Atatürk bu zeki köylü kadınıyla sohbeti sürdürdü. Kadınların da erkekler gibi çalışıp çeşitli alanlarda onlarla boy ölçüşmesi hakkında ne düşünüyordu?

“Şüphesiz doğrudur ve kadınlarımız Cumhuriyetin mefkuresi altında bunu başarmak azmine sahiptir. Biz kadınlar bu hedefe yürüyecek ve Cumhuriyet meşalesini her alanda taşıyacağız Paşam”

Atatürk bu konuşmalardan çok memnun oldu. Ayrılırken yaverlerine kadının ismini ve adresini not etmelerini söyledi.

Satı Kadın (1935-1939) döneminde CHP listesinden Ankara Milletvekili seçildi. TBMM deki on sekiz kadın milletvekili arasında, ilk köylü kadın milletvekili olarak yerini aldı. 1956 yılında aramızdan ayrıldı.

Bunlar yaşanırken ilk mecliste ve 1923 te ikinci mecliste milletvekilliği, bakanlık yapan, sonra Fransa’ya kaçıp, Paris’te yaşamını sürdüren, 1929 da anılarını yazmaya başlayıp 1960 yılına kadar açılmamak koşuluyla British Museum’a teslim eden gerçek şizofren bir ruh hastası var. Adı Dr. Rıza Nur.

Dört ciltten oluşan anıları Atatürk düşmanlarınca baş yapıttır, fırsat buldukça ondan alıntılar yaparlar. Ben de yapacağım. Bakın kadınlar hakkında neler yazıyor:

“Kadın benim gözümde erkekten aşağı bir yaratıktır. Sinirli ve mantıksızdır. Hareketleri akıl ve mantığa değil, sinir ve hisse tabidir. Bu sebepledir ki kadına uyan nice yüksek erkekler felaketlere düşüp perişan olmuşlardır. Şimdi kadınların milletvekili, vekil gibi yüksek mevkilere çıkması moda. Akıllarına şaşarım, sökmez bir iştir.”

Daha pek çok ağıza alınmayacak aşağılık sözler. Atatürk ve İnönü sadece vatanı kurtarıp, yeni bir devlet kurmakla, kadın hakları gibi devrimleri yapmakla değil, bir de bu gibi sapıklarla uğraşmışlar. İşleri hiç de kolay değilmiş.