Genç adam masa üzerindeki gazete yığınını göstererek sordu: “Hangi birine inanacağız?” Gazetesinden başını kaldıran bilge kişi soru sahibine bir süre baktı ve kısa, net bir yanıt verdi: “Hiçbirisine ve hepsine."
Karşısındaki bundan bir şey anlamamıştı. Sözünü tamamlama gereği duydu ve devam etti:
“Hiçbiri gerçekleri tam olarak yansıtmaz. Her biri kendi gerçeğini anlatır. Eğer sen hepsini okur ve aralarındaki farkları ayırt edebilirsen işin aslını anlarsın.”
Hergün yüzlerce gazete, dergi ve kitap yayınlanıyor. Ayrıca sözlü yayınlar var. Radyo ve televizyonlarda yorumlar, söyleşiler gece yarılarına kadar sürüyor. Kitaplıklarda her konu üzerine yüzbinlerce eser.
Bilgi edinmek isteyen için kaynak çok. Bunlara ulaşmak hiç de zor değil. Yukarıdaki genç adam örneği insan, bilgi çokluğu ve kirliliği içinde inanmakta kararsız kalabilir.
İnanmakta fazla zorlanmayan, her okuduğuna ve her duyduğuna düşünmeden inanan kolay tipler vardır. Bunlar her şeyi, doğru veya yanlış olabileceğini akıllarına bile getirmeden kabullenirler. Bilgi kaynaklarına o kadar güvenirler ki, her söylenen onlara göre gerçektir.
Art niyetliler bu saf kişileri kendi amaçları doğrultusunda kullanırlar. Daha ileri gidenler onlardan oluşturdukları toplulukların liderliğine soyunurlar ve potansiyel bir güç yaratırlar.
Günümüz cemaat ve tarikatları bunların tipik örnekleridir. Herhangi bir şekilde bu örgütlere giren iyi niyetli ve hoşgörülü insanlar sadece liderlerinin söylemlerini dinlerler. Onun düşüncelerini paylaşırlar. Aynı doğrultuda yayın yapan kendi gazetelerini okur, kendi televizyonlarını izlerler.
Karşıt görüşlere ve eleştirilere kendilerini kapatmışlardır. İnandıkları tek bir şey vardır, peşinden gittikleri zatı muhteremin düşünceleri. Yaşam şekilleri hatta giyim kuşamları tamamen verilen talimatlar doğrultusunda tek tiptir.
Tek kalıba girmek belirli sınırlar içerisine hapsolmak gelişmeye, yeniliğe engeldir. Aynı şeyleri tekrarlayan, yerinde saymaya devam eder. Dünyaya hep aralanan dar bir pencereden bakar.
Arayış içindeki insan biraz aklını kullanır, mantıklı düşünür, araştırma alanını ve görüş açısını genişletirse başka yol göstericiler bulacaktır. Onlar ki, çıkar gözetmeksizin, sadece sevgi ve kardeşlik üzerine öğüt verenlerdir. Dünyadan göçüp gidenlerin eserleri, değerini kaybetmeden yaşama ışık tutmaktadır.
Bunların her biri kendi gerçeklerini anlatır. Bir tekine bağlı kalıp ona inanmak yerine, olabildiği kadarını okumak, aralarındaki farklılıkları anlamaya çalışmak daha doğrudur.
Bir genç kıza bakanlardan kimisi sadece onun gözlerine bakar, güzel bulur ve o yönüyle anlatır. Kimisi saçlarını güzel bulur, onun üzerine övgüler düzer. Bir başkası ise kibar ve olgun davranışlarını beğenir, fiziksel değil de ruhsal güzelliklerini ön plana çıkarır.
Düşünürler de yaşama böyle bakarlar. Yaşam her yanıyla güzeldir. Bu güzellikleri yaşayabilmek için insanları yönlendirirler. Hepsinden kendine uyan birer parça alıp sentez yapabilen kendi gerçeğini bulmuş olur. Bu inançla yaşam yolunu çizerse mutlu bir şekilde ilerler.
İnanmak ama araştırıp doğruluğuna emin olduktan sonra inanmak. Körü körüne inanan, yalnız başkalarına hizmet eder, onlara alet olur. Zaten neye inandığını tam olarak bilmemektedir. Birilerinin doğru dediğini kabullenmiştir.
Boşuna “aklın yolu birdir” dememişler. İnanmadan önce durup düşünmeyi, aklı kullanarak bir sonuca varmayı prensip edinmeli.
- - - -