GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Atatürk, çağdaş dünyada iz bırakmış, tarihe damgasını vurmuş ölümsüz şahsiyetlerden biridir. Atatürk’ün hayatında önemli yerlerden birini, Yalova işgal eder. Modern Yalova’nın kurucusu, koruyucusu, kısacası her şeyi Atatürk’ tür… İlk çağlardan beri kaplıcalarıyla tanınan Yalova, kalkınma ve gelişimini Atatürk’e borçludur.
Atatürk, ilk kez geldiği 19 Ağustos 1929’dan, son kez ayrıldığı 1 Şubat 1938’e kadar, her yıl düzenli olarak Yalova’ya gelmiş ve önemli çalışmalarını Yalova’da yapmıştır. Atatürk, Yalova dışında hiçbir yere bu kadar sık gitmemiş, hiçbir yerde iki çiftliği ve üç evi birden olmamıştır.
Çeşitli vesilelerle bir liderin yakın çevresinde görev yapanlar ve onlarla aynı havayı teneffüs edenler, aradan yıllar geçtikten sonra, liderle ilgili anılarını dile getirirken ilginç tespitlerde bulunurlar. Atatürk’ün yanında, o zamanki tanımlamayla “ Mutat zevat” içinde yer alan şanslı kişilerden biri de, Kılıç Ali’ydi. Kılıç Ali, anılarında, Atatürk’ün çalışma yer ve şartlarını anlatırken, kent olarak İstanbul dışında sadece Yalova’dan söz etmektedir. Şüphesiz bu tespit, Yalova açısından çok önemlidir.
Atatürk’ün, Yalova’yı henüz keşfettiği günlerde çıkan gazete yazılarında da ilgi çekici satırlara rastlanır. İşte bir örnek:
“Gazi Hazretleri’nin Yalova’yı teşriflerinin tam beşinci günündeyiz. Gazi Hazretleri’nin ihyakâr emir ve irşadlarıyla elektrikçi, demirci, duvarcı, marangoz gibi muhtelif 400 Türk sanatkârı, tabii ve çok zengin güzellikler içerisinden harap, çalı, ısırganlarla kaplı bahçeleri temizlediler. Kuvvetli bir motorla elektrik, telsiz tertibatı ve tenviratı yaptılar. Demir borularla sıcak ve soğuk suları kaynağından getirirken, acil durumlarda kullanmak üzere depolar hazırladılar. Tarihi kıymeti haiz kurşunlu banyosunun çini döşemeleri, kurşun ve sıvaları ikmal edildi. Kaplıcayı Yalova’ya bağlayan 12,5 km.lik şosenin muhtelif yerlerinde tamirat devam ediyor. Gazi Hazretleri, yalnız kaplıcayı değil, bütün yöreyi imar ve ihyaya başlatmışlardır. Samanlı ve Yalova derelerinin yatakları temizlenmekte ve böylece yöre halkının iliklerine kadar işleyen ve bugün maalesef hekimsizlik yüzünden şayanı merhamet hale gelen sağlık durumu bu surette kökünden ıslah edilmiş olacaktır.”
31 Ağustos 1929 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan bu yazının dışında, ünlü yazar Yunus Nadi’nin de bizzat gözlemlediği ve yazılarında sık sık bahsettiği Atatürk’ün bu Yalova sevgisi, gerçekten de dikkati çekecek kadar fazlaydı.
Atatürk’ün yaşantısında ve geleceğe dönük tasavvurlarında, Yalova’nın varlığı tartışmasızdır. Örneğin, Atatürk, rahatsızlanan bir tanıdığına, “ Zat-ı âliniz için Yalova faydalı olur. Eski bir Fransızca raporda okudum. Bu rapor, Yalova’dan bahsediyordu ve ‘ Yalova, beşeriyet için çok büyük bir nimettir ’ diyordu.” demesi;
1937 yılında, trenle Diyarbakır’a giderken, demir yolunun yanından geçtiği göle “ Hazar Gölü “ adını vererek, “ Burayı Doğu’nun Yalovası yapmalıyız “ diye, Yalova’ya duyduğu özlemi belirtmesi, ondaki Yalova sevgisinin ve Yalova’nın geleceğine dönük tasavvurlarının büyüklüğünü gösteren önemli bir göstergedir.
Atatürk’ün gösterdiği bu özel ilgiden dolayı, onun sağlığında Yalova, küçük bir Ankara’ya dönüştü. Ne ilginçtir ki, Atatürk Ankara’ ya ilk adım attığında, orası da tıpkı Yalova gibi kimsenin yaşamak istemediği bir sivrisinek yatağıydı. Yalova, Atatürk’ün özel ilgisiyle süratle gelişirken, bir yandan da Atatürk’ün yerli ve yabancı devlet adamlarını ve konuklarını ağırladığı, devletin en önemli kararlarının alındığı bir yönetim yeri oldu.
Yalovalı, Atatürk’ün Yalova sevgisinin farkında olmalı ve bu farkındalığını da göstermelidir.
Millî Mücadele’ nin önderi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının yıldönümünde, her zaman olduğu gibi, saygı ve rahmetle anıyorum.
***
Kanada'nın Ontario eyaleti, İngiliz bölgesidir. Benim de hayatımın önemli bir kısmı ve çocukluğum burada geçti. Burada doğdum ve bu kültürün eğitim sisteminde temel eğitimi aldım. Bir öğretmenimiz vardı, şimdi ismini hatırlamıyorum. Orta boylu, turuncu kafa, yuvarlak gözlüklü sevimli bir tipti. ildiğin İngiliz kızılı. Badi badi yürüyen, koltuğunun altında hep bir kitaplar olan, arada onları düşüren bu adamı hepimiz severdik.
Tuhaf da konuşurdu ama her şeyi bilirdi bak. Ne sorsak; "şak" diye cevap verirdi. Birleşik Krallığa bağlı ülkelerin eğitim sisteminde, Çanakkale ve Türkiye konuları biraz hızlı geçilir. Aylarca Paupa Yeni Gine'yi ne biçim fethettiklerinden bahseder de, bundan pek söz etmemeye çalışırlar. Ama gerçekler, acıtsa da gerçektir... Bir gün, konu dönüp dolaşıp Birinci Dünya Savaşında gelmişti. Bizim turuncu kafa, öyle örtbas edebilecek bir adam değil, yekten anlattı.
"Savaşı kazanırken kaybettik." dedi. Devam etti. "Biz aslında birinci dünya savaşında bu Osmanlı ve Almanya'yı feci şekilde yendik. (Biz dediği, Birleşik Krallık ve oyun arkadaşları) Fakat nasıl olduysa; Türkler, bu işten daha karlı çıktı. Bir devlet kurdular, yok olmaya yüz tutan kültürel değerlerini geri getirip, batının çok ilerisinde bir cumhuriyet ilan ettiler" Dedi. O dedikçe, ben sıramda devleşiyor, triplere giriyordum.
Devam etti ve tahtaya; "Moustpha Kemal Ataturk" yazdı. "Bakın millet" dedi ve doğru cümleyi kurabilmek için elindeki tebeşiri çevirerek biraz düşündü kafasını kaldırdı; "Bu ismi iyi tanıyın. Hatta kafanıza yazın ve hiç unutmayın. Dünya tarihinde, bu adamın vizyonuna sahip başka birisine ben rastlamadım. Çok iyi bir asker, çok iyi bir öğretmen, çok iyi bir yönetici, çok iyi bir matematikçi, çok iyi bir tarihçi, çok iyi bir diyebileceğiniz bir sürü şeyi, kendinde barındıran başka bir insan yok. Tanıyın ve unutmayın." dedi.
Çocuğum, en çok 12 falan sanırım. Başladım ağlamaya. Yanıma geldi; "Senin yerinde olsam böyle hissederdim" dedi, başımı okşadı ve yerine gitti.
***
Kanada’da yaşayan bu değerli sosyal medya kullanıcısının anlattıkları, yabancıların, özellikle de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün savaşta yendiği düşmanlarının onun büyüklüğünü takdir ederken, nasıl amimi davrandıklarını gösteriyor.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.