Ülkemiz çelişkiler ülkesi. Her yerde, her aşamada ve her konuda tutarsızlıklar almış başını gidiyor. Gelişmemişliğinin bir nedeni bu olsa gerek.

Çevrenize bir bakın birçok, olup da olamayanlar göreceksiniz. Ne demek bu? Bir örnek verelim: Pırıl pırıl bir genç. Üniversite okumuş. Eğitim Fakültesini bitirmiş. Daha sonra pedogojik formasyon almış. Öğretmen olmuş.
Olmuş da olamamış. Daha önünde aşılması gereken engeller var. KPSS (Kamu Personel Seçme Sınavı) var. Oradan başarılı bir puan alması şart. Sonra mülakat (karşılıklı görüşme)hakkında araştırma soruşturma.
Bütün bunlar geçildi. Yine de öğretmen olunamıyor. Bir okula atanmak gerek. Atanabilmek için de açık kadro olmalı. Yoksa beklenecek. Açıldığında ise, alınacak sayıdan fazla bekleyen olduğundan iş çekilecek kuraya kalacak. Sonuç, öğretmen olmak için istemek, çalışmak yetmiyor. Şansın yardım etmesi etkenlerden birisi.
Toplum içinde ve mesleğinde saygın bir kişi. Milletvekili olmak istemiş veya çevresindekiler onu siyaset alanında göreve çağırmış. Seçim yapılıncaya kadar hiç kimse ona “milletvekili olamazsın” dememiş. Halk oyunu vermiş ve seçilmiş yani milletvekili olmuş.

Olmuş ama olamamış. Çünkü hakkında yargılama var ve tutuklu. Mehmet Haberal , Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Engin Alan’dan söz ettiğimi anladınız. Daha önceki bir benzeri olayın uygulaması bu kişilere uygulanmıyor ve milletvekili olamıyorlar.

İşsizlik oranı üniversite mezunları arasında gittikçe yükseliyor. Üniversite mezunu demek, belli bir branşta yüksek öğrenim görmüş ve bir meslek sahibi olmuş demektir. Eğer bu kişi mesleğini yapmak istiyor da yapamıyorsa yani iş bulamıyorsa elindeki diplomanın ne anlamı olabilir. 

Ülke genelinde üniversite sayısı sanırım 160’ı geçti. Her birinde onlarca fakülte ve bölüm. Alt yapısı, yeterli öğretim elemanı olup olmadığına bakan yok. Var olanların da niteliği hiç önemli değil. Kadro dolsun. Yeter ki okul, öğrenci , mezun  sayıları istatistiklere yüksek sayılarla işlensin.

Şimdi bir de olaya diğer bir yandan bakalım. İş başında olanların içinde o makamda olmaması gerekenleri göreceğiz. Onlar o iş için yetişmemiş, deneyimsiz, işin ehli olmayan kişilerdir. Herhangi bir şekilde oraya gelmiş veya getirilmişlerdir.

Çok bilinen bir hikaye vardır. Adamın biri oğluna hep “sen adam olmazsın” der dururmuş. Çünkü çok haylaz, kimseyi saymayan, söz dinlemez biriymiş. Yıllar geçmiş bizim oğlan ne yapıp edip, babasına inat bir şehrin valisi olmuş. O ana kadar ne anasını ne babasını arayıp sormuş. Nihayet kendisini göstermek için babasını yaka paça huzuruna getirtmiş. “Bak sen bana olamazsın derdin. Ben vali oldum” demiş. Adam oğluna şöyle bir bakmış “Oğlum ben sana vali olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim. Gerçekten vali olmuşsun ama adam olamamışsın. Adam olsan beni bu duruma düşürmezdin “ demiş.

Tek yönlü olmayan iş ve meslekler vardır. Dürüst ve adil olmadan hakem, hakim olunamaz. Olunsa bile, böyle birinin yönettiği oyunlarda verdiği kararlar yanlış ve yanlı olacağından hakemlik görevi tartışılır hale gelir. Yargıç olarak baktığı davalarda haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarmaktan çekinmez.

Mert, cesur, korkusuz ve atak olmak lider olmaya, kumandan olmaya yetmez. Bulunduğu görevin temek teknik bilgilerini ileri düzeyde bilmek gerekir. Mutlaka ikisi bir arada olmalıdır. Birinciler var ikinciler yoksa, o özelliklerini üst düzeyde ölçüsüz ve kontrolsüz kullanırlar. Aldıkları kararlar yaptıkları işler baş göz yarar. Bulundukları toplumda anarşi ve kaos doğar. Teknik bilgisi var fakat korkak ve pasif ise bir varlık gösteremez. Başında bulunduğu kurum saygın bir yere gelemez.

Olup da olmayanların ve olmadan olanların çoğaldığı bir toplum, bir sistem ve yönetim içten içe çürüyen kof ağaca benzer. Bir gün gelir çöker.