Her yıl bu zamanlarda çokça duyduğumuz, okuduğumuz, dinlediğimiz bir konudur; asgari ücretin yaşadığı değer kaybı. Hayat pahalılığı, mutfak enflasyonu, kira, elektrik, doğalgaz zamları derken, asgari ücretin satın alma gücü bu yılda hızla eridi ve erimeye de devam ediyor. Türkiye’de milyonlarca insanın gelirinin sınırları her gün biraz daha daralıyor; enflasyonun gerçek yüzü, her yeni fiyat zammıyla biraz daha görünür hale geliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Temmuz 2025’te tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık bazda yaklaşık %33,5’e ulaştı. Ancak bağımsız araştırmacıların ve yapılan bazı çalışmaların sonuçları, “dar gelirli” kesimlerde hissedilen enflasyonun bu resmi rakamların çok ötesinde olduğunu gösteriyor.

Yıl başı ile Temmuz 2025 arasında asgari ücretin alım gücündeki düşüş TÜİK enflasyonu baz alındığında yaklaşık %19,08 civarındadır. Bu da maaşın reel değerinden 4.200–4.300 TL’ye yakın bir “kaybolma” demek. Daha uzun dönemde durum daha da ağır. Örneğin; 2024 yılının ilk dokuz ayında, yılbaşındaki asgari ücretin değerinden 6.000 TL’ye yakın bir kayıp yaşandığı hesaplanıyor. Kira, gıda ve enerji gibi temel ihtiyaç kalemlerindeki fiyat artışı, alım gücünün düşmesini tetikleyen en önemli faktörler arasında. TÜRK-İŞ’in verilerine göre ise mutfak enflasyonu yıllık bazda yaklaşık %42,6 gibi yüksek bir seviyeye çıktı.

Asgari ücretli bir çalışanın brüt maaşı Euro bazında da ciddi kayıplar yaşamış durumda. Yıl başında brüt asgari ücretle alınan Euro miktarı, enflasyon ve döviz kuru etkileri nedeniyle Temmuz’a gelindiğinde belirgin düşüş göstermiştir. Altın karşısındaki değer kaybı da anlamlı: Örneğin çeyrek altın ya da Cumhuriyet altını üzerinden hesaplandığında asgari ücretin alım gücü önemli ölçüde düşmüş durumda.

Değer kaybı sadece rakamlardan ibaret değil. Asgari ücretli ya da dar gelirli aileler, temel gıda ihtiyaçlarında kısıntıya gidiyor. Örneğin et, süt, yumurta gibi protein kaynaklarını daha ucuz çeşitlerle değiştirme yoluna gidiliyor. Kiraya, faturaya, ulaşıma ödenen pay artarken, eğlence, giyim gibi “ekstra” ihtiyaçlar en son kısılan harcamalar oluyor. Borçlanma eğilimi yükseliyor; kredi kartı ya da tüketici kredilerine başvurma daha sıklaşıyor. Psikolojik yük artıyor. Gelecek kaygısı, “yetmezlik hissi”, sosyal izolasyon, güven eksikliği gibi sorunlar yaygınlaşıyor.

Enflasyon sadece bir yüzde rakamı değil; asgari ücretlinin evine giren ekmek, ödeyeceği kira, elektrik faturası, ulaşım masrafı, çocuğunun okul gideri demek. Bu bağlamda, mevcut ekonomik koşullar ve fiyat artışları göz önüne alındığında, asgari ücretin alım gücünü koruma çabalarının sadece maaş artışıyla sınırlı kalmayıp, bütüncül bir sosyal, ekonomik politika paketiyle desteklenmesi gerekiyor. Aksi halde “asgari geçim” değil, günlük hayatta “sadece zar zor yetme” mücadelesi kalacak.