Süleyman Efendi nasırından ne kadar çok çektiyse, Yalova’lı yayalar da Yalova’nın yaya kaldırımlarından o kadar çekti.

Yıllardan beri bir türlü kendilerinin malı olan bu yere sahip olamadılar. Hep birilerinin çıkarları için ellerinden alındı, başkalarına “istediğin gibi kullan” diye verildi.

Kimisi orada lahmacun sattı, kebap sattı. Kimisi inşaat malzemesinden tutun giyim eşyasına kadar aklınıza ne gelirse, dükkanında ne satıyorsa onları sergiledi. Yerel Yönetimler Yasasının kabahatler bölümünde yasak olan bu uygulamalar bir ara kaldırıldı. Bir süre sonra gevşetilen kontroller sonucu santim santim kaldırım işgalleri yeniden başladı. Bazı bölgelerde belediye dükkan sahiplerine önlerindeki alanı kiraya verdi.
On beş günü aşkın bir süredir, iş yerlerinin ve yaya trafiğinin en yoğun olduğu Cumhuriyet Caddesinin bir bölümü ile postane köprüsü ile heykel arasındaki yolun tamamında insanlar adeta keklik gibi sekerek yürüyor. Ne yaya yolu kaldı ne araç yolu.

Nedeni ise yenilenen yaya kaldırımlar. Birkaç yıl önce döşenen dikdörtgen şeklindeki tuğla benzeri kırmızı taşlar sökülüyor, yerlerine granit görünümlü 40x40 ebadında kareler döşeniyor.
Gerekli miydi, değil miydi tartışması bir yana. Belediyenin parası varsa yenisinin daha güzelini yapsın. Ancak yapılan iş önceki gibi kısa zamanda deforme olacak uyduruk kaydırık olmasın. Bu birincisi. İkincisine gelince:
Bu tür işler bu kadar uzun sürer mi? Nasıl bir şartname hazırlanmış? Yüklenicinin çalışma koşullarına ve zamana dair yükümlülükler konulmamış mı?

Adam, bir iş makinası ve birkaç işçiyle yerleri kazdı. Bu arada çalışma alanı içindeki ağaçların diplerini canavar makine ile çevre ve doğa düşmanı operatörü acımasızca açtı ve köklerini koparıp attı.

Günlerce beklenildi. İşyeri sahipleri dükkanlarına müşterileri girebilsin diye kapı önlerine kalaslar attı, sandıklar koydu. Neden sonra çamura benzer bir beton, alta konan göstermelik hasır demirler üzerine gelişi güzel döküldü. Onun üzerine kum serilip kareler döşenecek. Alttaki beton engebeli olduğundan taşların kısa sürede oynayıp kırılacağı bugünden belli.

Bu işin bir teknik sorumlusu, kontrolü yok mudur? Her şey bir yana bu kadar uzun süre insanlara çile çektirmenin ne anlamı var? Bu kadar basit bir iş kısa sürede bitirilemez mi? Yükleniciye 24 saat çalışma koşulu konulamaz mıydı? Her tarafı kazmak yerine bölüm bölüm bir yan bitirilip daha sonra öbür yana geçilemez miydi?
Bütün bunlar bizim akıl vermemize  gerek kalmadan işin başındaki, işi yönlendirici belediye yetkililerinin görevleri. Onlar bilgi ve yetenekleri ölçüsünde işi en iyi ve vatandaşı üzmeyecek şekilde yaptırtmak için varlar.

Gelelim bir başka konuya: Bir zamanlar TİGEM’in elma bahçesi iken daha sonra Arboretum olarak düzenlenen Yalova’nın en gözde arazisine. Karaca’ya ait gerçek anlamda bir ağaç müzesi var iken buraya ikincisini yapmaya gerek varmıydı tartışılır. Deprem sonrası çadırlı yerleşim yeri olarak kullanılması sonucu tahrip olması ve daha sonra bakımsız kalması üzerine burası üzerinde spekülasyonlar başladı.

En sonunda turistik tesis yapmak üzere Suidi Kral ailesinin ortak olduğu bir arap şirketine verildi. Buna sevinip göbek atanlar olduğu gibi karşı çıkanlar da var. AKP nin tepkisini samimi bulmuyorum. Tamamen siyasi bir yaklaşım. Adetleri üzere bir gün önce evet dediklerine ertesi gün hayır derler.

Ben de geçen hafta Sn. Metin Sözüçetin’in gazetemizdeki yazısında belirttiği gibi arkasında kara çarşaflı Haremiyle yürüyen entarili Arapları görmek istemiyorum. Peçesinin altından elindeki yağlı et parçasını ağzına götürmeye çalışan ve orasına burasına süren hanımın iştahımı kaçırmasına katlanamıyorum.

Keşke üç beş kuruş getirecek beklentisiyle değil daha çağdaş, toplumun her bireyinin yararlanabileceği bir projeyle değerlendirilebilseydi.