İki gün sonra yılbaşı. Yeni bir yıla daha gireceğiz. Her şeyin yenisi heyecan verir, sevinç getirir, umut yaratır. Mutlu eder. Onun için her yılbaşında herkes birbirini kutlar, mutluluklar diler.

          Son on yıla baktığımızda bu dileklerin pek karşılık bulmadığını ve ne yazık ki her gelen yeni yılın bir öncekini arattığını görüyoruz.

          Zor geçen yılların son gününde geriye bakıp nereden nereye geldiğimizi, neler kazanıp, neler kaybettiğimizi değerlendirdik mi? Yeni yılın ilk saatlerinde bizleri nelerin beklediğini, ne gibi sürpriz gelişmelere hazırlıklı olmamız gerektiğini hiç düşündük mü?

          Bunları yaptığımızı pek sanmıyorum. Genelde insanlar o anlarını üç ayrı grup halinde ve farklı eylemler içinde geçirdiler. Birinciler lüks otellerin balo salonlarında çılgınca eğlenerek, en pahalı şampanyaları saat 00.00’ı gösterdiğinde patlatarak giden yıla güle güle, yeni yıla hoş geldin dediler. Bir gece için harcadıkları ve orta gelir düzeyinde bir emekçinin bir yıllık kazancına eşdeğer parayı, geçen yıl içinde işbirlikleri sayesinde kolay kazanmışlardı. Bunun gelecek yılda devam edeceğinden kuşkuları yoktu.

          Yukarıdaki mutlu azınlığın dışında kalan sade vatandaşların oluşturduğu ikinci grup kendi evlerinde eşi ve çocuklarıyla yılbaşı geçirdiler. Mütevazi sofralarında belki o akşam fazladan bir hindi budu, tatlı olarak ucuzundan şekerpare. Yemek sonrası kuruyemiş eşliğinde içilen boza ve TV kanallarının eğlence programlarında bir gezinti. Bunlar ise toplumun çoğunluğunu oluşturan bulduğuna şükredenler kesimiydi.

          Bir de bunların dışında bu tür eylemleri Hristiyan adeti sayan, noel ile yılbaşını birbirine karıştıran tutucular grubu vardır. Onlar her şeye bir alternatif bulmakta çok yetenekli olduklarından, Mekke’nin fethi diye bir şey uydurup bir araya geldiler.

          Benzer yeni yıl karşılamaları bu defa da aynen tekrarlanacak. Birinci ve üçüncü gruptan olanların gelecekten fazla bir kaygıları yok. Ancak ikincilerin içinde, olayları gerçekçi görüşle değerlendirenlerin beklentileri geçmişe göre daha da olumsuz. Nasıl olmasın ki;

          Ekonomik göstergeler hep kırmızı çizgilerden dışarı çıkamıyor. Döviz kurlarına bakacak olursak, dolar 2016 başlarında 3 liranın altında iken, birden tırmanışa geçti, haziran sonrası 3 lirayı aştı. 3,5 lirayı yakaladı. Hatta 3,57 lira ile rekor kırdı. Bugünlerde 3,5 un biraz altında her an patlayacak gibi. Yabancı finans çevrelerinin 2017 beklentisi 3,70. Bizim ise 4,00 ü geçmemesi. İşsizlik artmakta, turizm gelirleri düşmekte, ihracat gerilemekte.

         

Böyle olunca yeni yılda dar gelirlilerin geçim sıkıntısı azalmayıp artacak.

          Yeni anayasa ve başkanlık 2017 nin ilk günlerinden itibaren Meclisin başta gelen konusu olacak. Çıkacak sert tartışmalar siyasi havayı gerdikçe gerecek. Bakmayın siz Başkanlık yerine Cumhurbaşkanı sözcüğünü kullanmalarına. Aldatmacadan başka bir şey değil. Hem Cumhur’un başı olacak hem de partili olacak. Hem armut olacak hem de elma. Cumhur tüm vatandaşlardan oluşur. İş referanduma kalırsa bunları belli bir kesime nasıl anlatacağız?

          Terör, dış ilişkiler, eğitim, sağlık, tarım, çevre acil çözüm bekleyen sorunlarla çıkmaza girmiş durumda. İzlenen politikalarla iyileşme bir yana daha da ağırlaşacağı kaygısı artıyor.

          Sonuçta mutlu yıllar yerine Allah yardımcımız olsun demekten başka dilek akla gelmiyor.