99 depreminden sonra aldığımız karar gereği Yalova’yı çiçeklerle donatmıştık. Çoğunu birkaç gün içinde söktüler; bir daha diktik, bu sefer yaklaşık bir hafta sürdü sökülmeleri; bir daha diktik ve bir süre sonra artık sökülmez olmuştu. Sonraki yıllarda da park bahçe düzenlemelerine özel önem verildi. 
 Başlangıçta sıkça eleştirilmiştik, ama zamanla amacı ve faydası anlaşılınca, eleştiriler takdire dönüştü. Depremin hemen sonrasında Dinar gibi daha önce aynı felaketi yaşamış şehirlere giden arkadaşlarımızın tespitine göre; öncelikli yapılması gereken işler arasında, halkın moral ve motivasyonunu yükseltmek geliyordu; bunun yöntemi de halka mekânsal düzenlemelerle görsel güzellikler yaratmaktı; çiçeği yani güzeli görmesini ve koklamasını sağlamaktı.
 İslâmî düşüncenin en etkili ve popüler kitaplarından biri olan Fusûsu’l-Hikem’de, İbn-ül Arabî Peygamber efendimizi “Ferdiyet” vasfıyla tanımlıyor. Ferdiyetin açıklamaları yapılırken bir Hadis-i Şerif’e dayanılarak, güzel kokunun iki yönü olduğunu zikrediyor; birin de, güzel koku erkeğin kadına olan sevgisine karşılık geliyor, diğeri ise güzel koku zattan çıkan nefesi temsil ediyor. Bu yönüyle nefes; zattan ortaya çıkandır ve bütün hakikatleri dışta var eden şeydir. Başka bir açıdan her şey Allah karşısında edilgendir. 
Güzel koku Kemâl’in simgesidir. İnsanın, taban ile tavan arasında kendini var ederek yer bulması kendi kabiliyetini (istidadını) gerçekleştirmesiyle mümkün olabilecektir. Taban insan ile hayvan arasındaki sınırdır. Tavan ise İnsan-ı Kâmil seviyesidir. Yaşanan sıkıntıları, acıları bir an evvel unutabilmenin yolu güzeli, iyiyi düşünmek ve hayâl etmekten geçer. Zirvenin yani kemâlin yansıması güzel kokuyu mekâna hakîm kılmak acıyı neşeye dönüştürmenin, hüzünden vuslata erişmenin heyecanıyla canlanmaktır.
 Güzel kokunun ehemmiyetini kavrayabilmek için Şeyh-ül Ekber’in “varlık” ve yaratılış açıklamalarını anlamak lâzımdır. Ona göre: “Her şey, belirli bir açıdan ve özel bir itibâr ile Hakkın bir mazhârıdır; kendileri ile mümkünlerin var olduğu bu itibâr ile ve bu açıdan, Hakkın bir ismi taayyün eder. Bu ismin özelliği şudur ki, bu varlık Hakka ancak bu itibâr ile ve bu açıdan istinat eder. Her varlığın Hak ile olan durumu böyledir. Şu var ki; peygamber ve Ehlullah’ın büyükleri ve diğerleri arasında fark vardır. Çünkü peygamberler ve büyükler, külli isimlerin mazharıdır. Onların diğer varlıkların ve insanların istinat ettiği diğer isimlere olan nispetleri, cinsler ve türler, hüküm ve ihâtada farklı oldukları gibi, nebi ve veliler arasında da üstünlük farkı vardır.”
  “İsimlerin mertebeleri çeşitlidir. Bunların bir kısmı cinsler gibi, bir kısmı türler gibi, bir kısmı da şahıslar gibidir. En yüksek mertebe Kelâm’dır. Kelâm sıfatı, ilmin suretlerinden birisi, bir nispeti ve ondan bir paydır; bu ifadelerden hangisi söylenirse söylensin aynıdır. Bu suret, “Kün/Ol”’den ibarettir. Bununla, Hakkın yaratıklarına tesirinin kapısı açılır ve varlıklar, ilim mertebesinden harice, farklı cins, tür ve şahıslarına, eserlerinin dünya ve ahirette devamlılıklarına göre, zuhur etmişlerdir. Bundan dolayı, Hz. Peygamber’in mucizesi kelâm olmuştur. Hak, Kalem-i a’la’ya “İlmimi kıyamete kadar yaratıklarım üzerine yaz” diye buyurduğu için, sadece Kelâmın hükmü, Allah’ın bu âlemde varlığını takdir ettiği malumların hepsini kuşatmıştır.”
 Bütün kemâller Hz. Peygamber için bu âlemde ve yaratılışta fiilen gerçekleşmiştir. Bu kemâllerden biri ve Efendimize sevdirileni güzel kokudur. Özellikle erkeklere tavsiye edilendir, güzel koku. 
 Zaman içinde her an, mekân içinde her nokta güzel kokuyla “Bir”’in tecellisidir.