Belediye ihtiyaç duyduğu zaman “Danışman” tutabilir. Ama süreli, proje bazlı olmalı. Ve tabii ki danışmana ne danışılacağının bilincinde olarak... Sorulana bol lâf salatasıyla cevap vermek maharet değildir. Meziyet doğru soruları sormaktır. Varsayalım “Trafik problemi” ile ilgili danışman tuttunuz. Size başka şehirleri örnek göstererek güzel sunumlar yapabilir. Bu bağlamda öneriler getirir, bol bol harcama yaptırır. Sonra bir bakarsın elde var sıfır. Ama merak etmeyin o danışman olumsuz neticeyle ilgili birçok bahane bulacaktır. Hatta siz bile suçlu olabilirsiniz, gereğini yapmama veya yaptıramama gerekçesiyle…
İster şehir açısından ister daha mikro ölçekte bir iş çerçevesinde problemle karşılaştığında çözüm üretebilmenin ilk şartı meseleyi “anlamak”tır. En kolay gelen yöntem ise kopyalamaktır. Bir başka şehrin veya bir başka vakıanın çözümünü kopyalamak… Ama genellikle sonu hüsran olur, çünkü hayatta hiçbir şeyin tekrarı yoktur. Her dem yeniden yaratılış esastır. Gözlem olarak hep aynı kaldığını zannettiğimiz bir kaya parçası bile değişim içindedir. Anlamak bile kişiye göredir. İbn Sina demiş ki; “Hakk’ın huzuru, her isteyenin bir çırpıda kendisine ulaşabileceği bir eşik olmaktan münezzehtir; O’nun huzuruna tek tek ve ancak adım adım çıkılabilir”.
“Hakikatin yolu tek kişiliktir” diyor Cündioğlu. “Hakikate topluca yürünülemez!” İlim bilinenden bilinmeyene doğru eylemim adıysa, bilinenlerden elde edilen yasaları, sebep-netice ilişkilerini araç olarak kullanıp bilinmeyeni bilinir kılmaktır. Meseleyi doğru anlayabilmek sebepleri bilmekten geçer. Hiçbir zaman tek bir sebep yoktur. Tekrar olmadığına göre sebeplerin aynı olması da mümkün değildir. Ama genelleştirerek kolay yol almaya çalışılır. Aristo sebepleri dörde ayırır. Maddi sebep, formel sebep, fail sebep ve gayeye ilişkin sebep. Bir şeyi bilmek, o şeyin dört sebebini birden bilmek demektir. Bu durumda bir şeyin veya bir olgunun sebeplerinin sadece bir kısmını bilenlerin bilgisi de eksik olacaktır. Dücane Cündioğlu devam ediyor; ” ‘Neden?’ (Hangi şeyden?) sorusunu maddi sebebi, ‘Nasıl?’ sorusunu formel sebebi, ‘Kim?’ sorusunu fail sebebi, ‘Niçin?’ sorusunu amacı bilmek sebebiyle sorarız. Anlam meselesi fail sebeple birlikte ortaya çıkar; zira fail yoksa, gaye de yoktur. Dolayısıyla gaye yoksa, anlam da yoktur. Gaye (amaç), her hâlükârda bir failin gayesi olmak zorundadır. Eyleyen olmaksızın gaye, gaye olmaksızın eylem meydana gelmez.”
Gelelim trafik meselesine; Neden, Nasıl, Kim ve Niçin?
İnsanlar bir yerden diğerine ulaşmak istiyor. Bunu sayısı hızlı artan özel araçlarıyla yapıyorlar. Kent merkezinde bugün için 55000’e ulaşan araç sayısını kapasite olarak kaldıracak yol yok ve açmak mümkün değil. Araç sayısının 100 bine doğru ulaşacağını varsayarsak, çözümü bu gerçek ışığında aramak gerekmez mi? En önemli zorluk; insanların yıllar içinde kazandığı alışkanlıklar ve bunların değişmesini gerektiren uygulamalara karşı durulmasıdır.
İşte 2012 yılında ODTÜ ile birlikte ortaya koyduğumuz “Ulaşım Master Planı” bu mantıkta sorulara cevap bulmuştu. Başka çare yok ve uygulayacaksınız. Sadece zaman kaybedip, uygulama pratiğinden gelecek problemi büyütüyorsunuz. Seçim sürecinde ki popülist yaklaşımların altında eziliyorsanız da, doğruyu yapmak, tükürdüğü yalamak gibi ağır gelse de, söz ben sizin yanınızda olacağım. Önemli olan hizmet… Hepimiz bu şehirde yaşıyoruz. Ve seviyoruz.
Bir hatıramı paylaşayım; 2001 yılında Gazipaşa caddesi trafiğe açıktı ve Cevdet Aydın Parkı minibüs durağıydı. Durağı kaldırdık, yolu trafiğe kapattık. Park yaptık. O bölgedeki esnaf isyan etti. Sabrettik ve aradan birkaç sene geçmeden ticari açıdan Yalova’nın en hareketli bölgesi oldu. Bunun göstergesi de o bölgedeki dükkân kiralarındaki artıştır. Önemli olan meseleye doğru soru müteakiben doğru cevap ve uzun mesafeli bakabilmektir.