Demokrasinin Unutulmayan Kara Lekesi
Ülkede iki yıldır uygulanan sıkı yönetime rağmen, 1970'lerin sonlarına doğru Türkiye siyasi çalkantılar ve hükümet değişiklikleriyle iyice sarsılmıştı. İşçi grevleri, siyasi çatışmalar ve terör olayları halkı yılgınlığa ve karamsarlığa sürüklemişti.
Bu dönemdeki hükümetler, sorunlara etkili bir çözüm üretemiyor ve toplumsal huzursuzluk giderek artıyordu. Siyasi partilerimiz uzlaşarak Korutürk’ün yerine cumhurbaşkanı seçemiyor, mecliste turlar turları takip ediyordu.
Vatandaş adeta bir askeri darbeyi bekler duruma gelmişti. Anarşi ve terör olayları ülkeyi kasıp kavuruyordu.
12 Eylül 1980 sabahı Türk halkı tam bir ikilem içindeydi. Beklenen bu darbe acaba huzur getirecek miydi?..
Sokaktaki postal sesleri, askeri komitenin bildirileri iç açıcı olmaktan öte, acımasız bir üslup içeriyordu. Sokağa çıkma yasağı halkı radyo ve TV başına mahkum etmiş, peş peşe yayınlanan bildiriler takip ediliyordu.
Dünün tablosu zaten ürkütücü ve korkunçtu…
Anayasayı kaldıran darbeciler, ardından TBMM'yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine hız verdi.
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki tüm dernekleri kapattı.
Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit'i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş'i ise Uzunada'ya sürgüne göndererek siyasi yasak getirdi.
Antidemokratik uygulamalarına her gün yenisini ekleyen darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarına da imza attı.
Takvimler 9 Ekim 1980'i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren'e de idam cezası verildi. Eren'in idam hükmü, Yargıtay tarafından 2 kez iptal edilmesine rağmen Milli Güvenlik Konseyince onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980'de Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde infaz edildi.
Kenan Evren'in Eren için söylediği "Asmayalım da besleyelim mi?" ifadesi, darbecilerin insan hakları ihlali konusunda sınır tanımayacaklarının açık bir itirafı gibiydi.
Askeri rejimin ana hedeflerinden biri yeni bir devlet biçimini ve siyasal rejimi göreceli olarak kurumsallaştırmak ve sürdürülebilir kılmaktı. Yürürlükteki 1961 anayasası ise (sözde) bunun önünde çok önemli bir engeldi.
12 Eylül 1980 askeri darbesine ulaşan yolun taşları 1970’lerin başından beri dış güçler tarafından özenle döşemişti. İdeolojik sağ sol çatışmalarının ateşi hep harlı tutuluyordu. Sadece sivil ideolojik çatışmalarla yetinilmiyor, devletin güvenlik güçleriyle de çatışmalar giderek artıyordu. Ülkede tam bir kaos ortamı yaşanıyordu. Bu olayları kısaca hatırlayacak olursak:
· 1970’leri sonuna doğru Türkiye, sağ ve sol terör örgütlerinin çatıştığı bir döneme girdi.
· Yüksek enflasyon, işsizlik ve ekonomik dengesizlikler ülkenin ekonomik istikrarını sarstı.
· Türkiye'nin askeri liderleri, ülkede yaşanan siyasi ve toplumsal sorunları çözmek için sivil hükümetlerin yetersiz olduğuna inanıyorlardı.
· Fahri Korutürk’ün görev süresi sona ererken, Cumhurbaşkanı seçimine yönelik tartışmalar çok önceden başlamıştı. 22 Mart 1980’de başlaması gereken turlar, aday olmaması nedeniyle 25 Mart tarihine ertelendi, aday çıkmayınca Mardin Bağımsız Milletvekili Nurettin Yılmaz aday oldu, turların başlamasını sağlayarak ilk iki turdan sonra da çekildi.
· Başta CHP ve AP olmak üzere, pek çok partinin bir aday etrafında uzlaşma sağlayamadıkları seçimde, turların devamı boyunca pek çok aday çıktı. 5.5 ay süren ve 118 birleşimde Cumhurbaşkanı seçimi için yapılan 115 turda sonuç alınamadı ve ülke 5 ay 6 gün Cumhurbaşkansız kaldı.
· Meclis’te gerçekleşen turlarda CHP adayı Muhsin Batur ile AP’nin adayı Saadettin Bilgiç arasında çekişme yaşandı. Daha sonra bu çekişme, Batur ile Faik Türün arasında oldu. Sonunda 99. turda Muhsin Batur senatörlükten ve adaylıktan çekildi. Tek aday AP adayı Faik Türün’ün ise Meclis ve Senato birleşik toplantısı yapılamadığından seçilme şansı olmadı.
· 2 Ocak 1980 günü Türk Silahlı Kuvvetlerinin uyarı mektubu kamuoyuna açıklandı. Muhtıra, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından Başbakan Süleyman Demirel ve Ana Muhalefet Lideri Bülent Ecevit'e verildi. Dikkate alınmadı.
· 2 Ocak 1980 günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, kendisiyle görüşmeye gelen Korkut Özal'a, "Necmettin Erbakan'ın kaypak politikasından rahatsız olduklarını, dinin politikaya alet edilmemesi gerektiğini" söyledi.
· 11 Ocak 1980 günü İskenderun, Hatay'da karakol bombalandı ve tarandı, 3 polis öldürüldü, 3'ü ağır olmak üzere 4 polis yaralandı. Anarşi ve terör olayları her gün biraz daha tırmanıyordu.
· 24 Ocak 1980 Süleyman Demirel Hükûmeti, 24 Ocak kararlarını açıkladı. Dolar 35 liradan 70 liraya çıkarıldı. Birçok ürüne büyük zamlar yapıldı. Bülent Ecevit, Demirel'in rejimi değiştirmeye çalıştığını, işçilerin bu kararlara karşı çıkıp haklarını almaları gerektiğini söyledi.
- Ekonomik Kriz: 1976, Türkiye ekonomisi için zorlu bir yıl oldu. Enflasyon yüksek seviyelerde seyretti ve döviz sıkıntısı yaşandı.
- Kanlı 1 Mayıs Katliamı, 1 Mayıs 1977'de Uluslararası İşçi Bayramı kutlamaları sırasında, İstanbul Taksim Meydanı'nda sol görüşlü göstericilere yönelik gerçekleştirilen bir saldırıda; ölü sayısı 34 ile 42 arasında, yaralı sayısı 126 ile 220 arasında değişik sayılarla ifade edildi. Güvenlik güçleri tarafından 500'den fazla gösterici gözaltına alındı. Kuşkular Kontrgerilla ve bağlantılı sağcı gruplar üzerinde yoğunlaşsa da olayın faillerinden hiçbiri yakalanmadı. Katliam, 1970'li yılların sonlarında Türkiye'de yaşanan siyasi şiddet dalgasının bir parçasıydı.
- Ülke genelinde siyasi şiddet olayları artarak devam ediyordu. Farklı ideolojilere sahip gruplar arasındaki çatışmalar, can kayıplarına ve toplumsal gerginliğe neden oluyordu.
- Maraş Katliamı; 19-26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta Alevilere ve solculara yönelik meydana gelen katliamdır. Yedi gün süren olaylar sırasında 111 kişi öldürüldü.
- Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979'da suikastçı Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.
- Yurt genelinde yaşanan anarşi ve terör olaylarında; Ocak 1980’de 6 kişi, Şubat’ta 13, Mart’ta 53, Nisan’da 88, Mayıs ayında 82, Haziran’da 230 kişi hayatını kaybetti. Olaylar giderek artıyor, buna paralel olarak ölü sayısı da hızla artıyordu. Temmuz 1980 de ölü sayısı 341 ve Ağustos ayında bu sayı biraz daha artarak 358’e ulaşmıştı. 12 Eylül darbe sabahına kadar katledilen 6 kişi ile birlikte; 1 Ocak 1980 ile 12 Eylül 1980 sabahına kadar terör kurbanı sayısı toplam 1.095 kişiye ulaşmıştı.
12 Eylül 1980 sabahında ordu yönetime el koymuştu.
Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı süreçte:
· 650 bin kişi gözaltına alındı,
· 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı,
· 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi.
· 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi.
· Onlarca gazeteci hakkında binlerce yıla varan hapis cezası istendi,
· 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işinden edildi.
Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül'de, yaklaşık bin film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
Devlet Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve MGK Başkanı sıfatıyla Kenan Evren, emekli Oramiral Bülend Ulusu’yu başbakan olarak görevlendirdi. 12 Eylül 1980 darbesinden sadece 9 gün sonra kurulan Bülend Ulusu Hükümeti, 27 Eylül 1980 günü Milli Güvenlik Konseyi’ne hükümet programını sundu. Hükümet, 30 Eylül 1980’de feshedilen parlamento yerine MGK’dan güvenoyu aldı.
12 Eylül darbesiyle inşa edilen askeri rejim; ülkenin izleyen yıllardaki tüm toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatını yeniden şekillendirdi.
Başta Kenan Evren olmak üzere darbe savunucularının en temel gerekçesi; ülkede “anarşi sebebiyle huzur ve güven ortamının kalmaması” idi. Evren “demokrasiyi tesis etmek” adına, yasaklarla inşa edilen askeri rejimi anlatmak için Türkiye’nin bütün illerini ve birçok ilçesini gezerek halkla buluştu ve bu yeni rejimin kabulü için konuşmalar yaptı.
Yargı bağımsızlığı bozuldu; yargı denetimi etkisizleştirildi. Siyasi partiler devlet denetimine sokularak faaliyet alanları sınırlandırıldı.
Üniversite özerkliği ortadan kaldırıldı ve üniversiteler tamamen Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) denetim ve gözetimine sokuldu.
12 Eylül askerî rejiminin inşa ettiği otoriter devletin merkezinde ordu yer alıyordu. MGK her açıdan güçlendirildi ve etkili kılındı, üye yapısında askerlerin hakimiyeti sağlandı.
1982 Anayasası 7 Kasım 1982 tarihindeki referandumda %91.37 evet oyuyla kabul edildi. Referandum sonucunda Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu, 1989 yılına kadar görevde kaldı.
Askeri rejim, 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal’ı ekonominin başına getirdi. Sendikalar başta olmak üzere işçi sınıfının örgütlü gücü acımasızca budandı.
Dönemin TİSK, TÜSİAD, TOBB dahil tüm sermaye örgütleri ve sermayedarları darbeyi ve askeri rejimi açıkça destekledi.
Darbenin hedefinde bağımsız sınıf siyaseti yürüten emek örgütleri, özellikle de DİSK yer aldı. DİSK yönetici ve temsilcileri gözaltına alındı, işkence gördü ve çok sayıda kişi uzun yıllar hapiste kaldı. Kapatılması ve 52 yöneticisi için idam cezası istenilen DİSK, açılan davanın 1991 yılında beraatla sonuçlanması ile birlikte 11 yıl sonra yeniden sendikal hayata dönebildi.
Bunun yanında darbe ve askeri rejim sol siyasi örgütleri, demokratik kitle örgütlerini, üniversiteleri ve üniversite gençliğini, Kürtleri ve Alevileri karşısına alan politikalar izledi.
12 Eylül Darbesi'nden sonra hazırlanan 1982 Anayasası için 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halk oylaması yüzde 8,63 "RED" oyuna karşılık yüzde 91,37 "KABUL" oyuyla kabul edildi.
Askeri darbe lideri, Cumhurbaşkanı Evren Paşa; Atatürk gibi trenle yurt gezileri yapıyor, Atatürk benzeri kıyafetler giyiyor ve yurdun her köşesine Atatürk heykelleri koyduruyordu.
Askeri müdahale sonrasında Milli Güvenlik Konseyi sadece parlamentoyu feshetmekle kalmamış siyasal alanı yasaklayan, denetleyen bir güç haline gelmişti. Üç yıl süren askeri rejim döneminde yeni anayasa hazırlanma süreci tamamlanmış ve sıra siyasetin, askeri otoriteden sivil idareye geçişine gelmişti.
6 Kasım 1983 seçimleri 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası ilk genel seçimdi. Yeni Seçim Kanununa uyarınca;
· Kurulacak partilerin yasalaşması için en az 30 kurucu üyenin Milli Güvenlik Konseyi'nce onaylanması gerekiyordu.
· Yüzde 10 seçim barajı uygulanacaktı
· Siyasi partiler 12 Eylül darbecilerine karşı beyan ve davranışlarda bulunamayacaklardı.
· Askeri yönetimin başbakanı Bülent Ulusu'nun müsteşarlarından Necdep Calp'in kurduğu Halkçı Parti,
· Turgut Özal'ın kurduğu Anavatan Partisi (ANAP) ve
· Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'ın kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) seçimlere katılmak için Milli Güvenlik Konseyi onayını alabildi. Bunun dışında kurulan partilerin kurucularını veto ederek seçime girmesini önleyen MGK, bağımsız adayların yanı sıra seçime giren üç partinin adayları arasında da pek çok kişiyi veto etti.
Darbe lideri “Netekim Paşa” açıkça Turgut Sunalp Paşanın horoz amblemli partisinin iktidara gelmesini istiyor ve destekliyordu ama…
Değerli okurlar bir sonraki yazım; 12 Eylül döneminin ekonomi müsteşarı, 24 Ocak kararlarının teorisyeni, ülkeyi liberal ekonomiye tam anlamıyla açan kişi olan Turgut Özal'ın 1983-1991 dönemini ve kısaca “Özal’lı yıllar” olacak. Saygılarımla…