Uzun zamandır ertelediğim bir görüşmeyi önceki gün yapmak durumunda kaldım.  Açık Radyo’da 3 yılı aşkın süredir devam eden Gezegenin Geleceği ekolojik haberler bültenin metinlerini önce eşim Özlem, son 2 yıldır da ben hazırlıyordum. 

Bu gönüllü ‘iş’ aslında sevdiğiniz konuda çalışıyorsanız hiçbir şeyin size ‘iş gibi’ gelmediğini göstermesi bakımından çok öğretici oldu. Hafta içi her gün ve 3 yıl boyunca sanırım yaklaşık 5 bin 500 haberi bulmak, derlemek ve dinleyicinin okuyacağı şekilde redakte ederek sunmak kolay mıydı ayrı ama keyifli bir maceraydı. Bu sürede on binlerce dinleyiciye, facebook’ta binli ortalamalara ulaştık hep birlikte. 

2010 yılının başında, eşim Özlem’le birlikte Yalova Çevre Platformu’nun kömür yakıtlı termik santral eylemlerine destek verme kararı aldığımızda, önümüze çok farklı engellerin yanı sıra bu denli sıra dışı ve değerli insanlarla bir arada olma fırsatının da çıkacağını elbette tahmin edemezdik. Greenpeace Akdeniz’in o zamanki genel direktörü olan Dr. Uygar Özesmi ile tanışmamızın ardından gelişen süreç bize böyle bir imkan tanıdı. 

Tamam, birer aktivist olarak pek çok eyleme katıldık, her türlü çevre grubunu da tanıdık bu süreçte. 2 yılı aşkın süreyle Aksa Akrilik’in açtığı davalarla uğraştık, gönüllü avukatımız Ayşe Aydemir’le birlikte zaman zaman yalnız da kaldık. Yalnızlık Yalova’ya özgü bir süreçti, kasaba kültürünün içinde kendimizi sıkışmış hissederek, etrafımızda bir sürü yıpratmaya dönük yalan dolanla uğraştık. Yoksa İstanbul’da görülen mahkemelere destek veren, gelen çok sayıda dostumuz da oldu. Bizleri hiç tanımadıkları halde destek veren bu yüce gönüllü insanlara ne kadar teşekkür etsem, ne desem yetmez.  Ve tabi ki çevrecilik ateşini yüreğinde bizle birlikte hisseden dostlarımıza. Bu süreçte bir de bebeğimiz oldu ki, adını yaşadıklarımızın anısına Doğa Deniz koyduk. 

Tüm  o davalar kaybedilmedi, kaybeden ve boyunun ölçüsünü alan Aksa oldu. Her ne kadar kömür yakıtlı termik santrali dikmiş olsalar da, artık buna imkan veren erk içinde Yalova’nın kendi iç dinamiklerinin de olduğunu çok iyi gördük. O nedenle vicdanımız rahat, içimiz temiz. Zamanla bebeğimiz büyüdü, tüm bu stresli günlerde 6 ay 10 günlük doğan bebeğimizin hayata tutunması bizim için en büyük armağan oldu. 

Tüm bunları yaşarken ki detaya girip kimseyi sıkmak istemem, bizim için bir armağandı, Gezegenin Geleceği programı. O da bizim bir bebeğimizdi. Uygar Özesmi ile birlikte bu gönüllü programı toparlıyor olmak, bunun içinde olmak bir gururdu. Ama ne çare ki, başlayan her güzel şeyin sonu var. Zamana ve sürekli aynı tempoda bir şeyleri götürmeye çalışmanın kahredici yorgunluğuna karşı bazen mola vermek, ara vermek gerekiyor. Tabi ki program devam edecek, başka gönüllüler bayrağı devraldı bile. Biz de bayrağı devretmenin huzuru içindeyiz.

İşte bu yazının çıktığı gün artık her akşam ya da gecenin bir vaktinde 3 sayfalık bir çevre bültenini derlemek için bilgisayar başına oturmayacağım. Gözlerim uykusuzluktan kapanırken Brezilya’da Amazonları nasıl yağmalıyorlar, ABD’de GDO tekeli kendisine ne gibi bir yasa çıkartmaya çalışıyor, Fukuşima’da yeni radyoaktif sızıntı, Gerze’de termik santral direniş çadırı, Hasankeyf, Tortum, bisiklet kentleri, kimyasal devler… Bütün dünyada insan medeniyetinin kendi yaşam alanlarını an be an nasıl yok ettiğini bu kadar yoğun görmeyecek, biraz daha bireysel yaşam kaygılarımla, ailemin yaşam kaygılarıyla haşır neşir olacağım. Bu da bir mecburiyet. Belki bir yorgunluk. Belki de, yeniden buluşabilmek için bir ‘hoşçakal’dır bu da…