Bu evrensel duygunun birey psikolojisindeki etkileri nelerdir?
YalovaGazetesi.com takipçileri için bu soruların peşine düştük ve Psikolojik Danışman Kübra Karahanoğlu’na mikrofonumuzu uzattık. Karahanoğlu, Sezgin Altınel’in sorularını içtenlikle yanıtladı. İşte aşkın bilimsel, duygusal ve hormonel yönlerine dair yapılan o kapsamlı söyleşiden öne çıkanlar…
"Aşk sadece duygusal bir durum değil"
Psikoloji biliminin aşkı sadece bir duygu olarak tanımlamadığını söyleyen Karahanoğlu, “Aşk; duygusal, bilişsel ve davranışsal bileşenleri olan bir durumdur. Psikolojide aşkı açıklayan birçok farklı kuram var. Aşk, tutku, bağlılık ve bağ gibi öğelerin birleştiği bir bütündür. Zamanla değişebilir, dönüşebilir, öğrenilebilir ve geliştirilebilir bir yapıdadır.” dedi.
"Aşık olmak evrensel bir ihtiyaç olabilir"
İnsanların neden aşık olduğunu sorduğumuzda ise Karahanoğlu şu yanıtı verdi:
“Âşık olmanın temelinde bir arada olma ve çoğalma stratejisi vardır. Yani neslin devamı. Bu, bilinçli bir seçimden çok içgüdüsel bir yönelim. İnsan sosyal bir varlık ve yalnızlık doğasına uygun değil. Aşk; bir arada olma, aile kurma, paylaşma gibi sosyal ihtiyaçları karşılayan bir durumdur.”
Hormonlar devreye girince...
Aşkın kimyasına da değinen Karahanoğlu, dopamin, oksitosin ve serotonin hormonlarının bu süreçteki rolünü şöyle anlattı:
“Dopamin, istek ve arzu ile ilgili. O kişiye karşı heyecan duymamızı sağlar. Oksitosin, bağlanma hormonudur; sarılmak, dokunmak bu hormonu artırır. Serotonin ise duygu düzenleyicidir ama ilk başta düşüktür. Bu dengesizlik de takıntılı hisleri beraberinde getirebilir. Ama üçü birlikte dengelendiğinde, klasik cümle gelir: 'Sana âşık oldum.'”
“Aşkın en büyük hatası: İdealize etmek”
Aşkın psikolojik hatalarına dair çarpıcı tespitlerde bulunan Karahanoğlu, en sık rastlanan durumu şöyle açıkladı:
“Beğendiğimiz birini, zihnimizde oluşturduğumuz ideal sevgili profiline oturtmak en büyük hatadır. İlk yoğun duygular geçince o kişi hayal ettiğimiz gibi çıkmazsa hayal kırıklığı yaşarız. Oysa bir insanı tanımak için zamana ihtiyaç vardır.”
Bir başka önemli hata ise alma-verme dengesinin bozulması. “Sürekli fedakarlık yapan taraf olmak, zamanla hem karşı tarafın saygısını hem kişinin kendine saygısını zedeler.” diye ekledi.
“Aşk acısı hem psikolojik hem fizikseldir”
Ayrılık, aldatma, terk edilme gibi durumların sadece ruhsal değil, bedensel etkileri de olduğunu vurgulayan Karahanoğlu, şunları söyledi:
“Aşk acısı midenizi bulandırabilir, iştahsızlık, uykusuzluk yaratabilir. Fiziksel acıyla benzer süreçler yaşanır. Bu acıyla baş etmek için önce bu acıyı kabul etmek gerekir. 'Bu benim başıma neden geldi?' sorusunun yerine, 'Ben bu süreçten ne öğrenebilirim?' sorusunu sormalıyız.”
Sosyal medya aşkı nasıl etkiliyor?
Modern çağın ilişki dinamiklerinde sosyal medyanın büyük bir etkisi olduğunu belirten Karahanoğlu, özellikle yüzeysel ilişkilere dikkat çekti:
“Alternatifin çok olması, ilişkilerin kolay vazgeçilebilir hale gelmesi, aşkın ömrünü kısalttı. Derin bağlar kurmak zorlaştı. Eskiden aşk, zamanla büyürken şimdi çabuk tüketiliyor.”
"Gerçek aşk bir kere mi yaşanır?"
Karahanoğlu’na göre aşk, sadece bir defa yaşanacak bir deneyim değil. “20 yaşındaki aşk ile 45 yaşındaki aşk birbirinden çok farklıdır. Her dönemde yaşanan aşk, kendi içinde gerçektir çünkü biz değişiyoruz. Aşk da bu değişime ayak uyduruyor.” diyen Karahanoğlu, aşkın kişiye ve zamana göre evrildiğini ifade etti.
"Aşkın ömrü var mı?"
Söyleşinin son bölümünde aşkın ömrü sorulduğunda ise Karahanoğlu şöyle dedi:
“Aşkın belirli bir süresi yoktur ama başlardaki yoğun duygular zamanla azalır. Bu, sıradanlaşmak değil dengeye gelmektir. Homeostazi dediğimiz durum. Bu da doğaldır çünkü bedenimiz sürekli yüksek yoğunlukta bir duyguyu kaldıramaz. Geriye kalan ise gerçek aşktır. Aşk, sürdürülebilir hale gelirse uzun ömürlü olur.”
Psikolojik Danışman Kübra Karahanoğlu, samimi ve açıklayıcı anlatımıyla aşkın bilinmeyen yönlerini bizlerle paylaşırken, ilişkilerde denge, anlayış ve sağlıklı bağların önemini bir kez daha hatırlattı.