Yeni bir öğretim yılı başladı. Başladı başlamasına da geçmiş yıllarda çok daha sancılı ve problemli.

Bir yanda ağlaşan bebeklikten yeni çıkmış, tuvalet ihtiyacını bile kendi başlarına henüz gideremeyenlerin çoğunlukta olduğu minikler. Diğer yandan fiziki yönden yetersiz okullar ve elli altmış kişilik sınıflar.

Başbakanın “çok büyük reformları gerçekleştiriyoruz” dediğine bakmayın. Öve öve bitiremediği yeni sistem, bütün kargaşanın baş nedeni.

Sistem daha tasarı halindeyken tartışmalar başlamıştı. Kimlerin hazırladığı ve içlerinden eğitimcilerin olup olmadığı belirsiz tasarı, meclis komisyonunda ağır eleştirilere uğramış, büyük kavgalara eden olmuştu. Bugün karşılaşılan sıkıntılar bu işi bilenlerce dile getirilmesine karşın iktidar, çoğunluğu ile meclisten geçirildi ve yasalaştı.

Amaç belli idi. Çekiciliğini yitiren İmam Hatip okullarına öğrencileri yönlendirmek. Yeni öğretim yılında Denizli’deki İmam Hatip Lisesi açılışında Başbakan, bunu açıkça itiraf etti. Bu arada bir gerçeği çarpıtmaktan da geri kalmadı.

“İmam Hatip okullarından terörist yetişmediği için mi kapattınız? Anarşistler yetişmediği için mi İmam Hatip okullarını kapattınız” Bu sözlerinde iki büyük yanlış var.

Birincisi ve en tehlikelisi eğitimi ve okulları bölmek. Birinden yetişenler iyi ve güzel, diğerinden yetişenlerse tehlikeli, suç işlemeye yatkın. Böyle bir iddia doğru olabilir mi?

İkincisi ise tamamen gerçek dışı. 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu ilköğretim uygulamasına geçildiğinde, genel ve mesleki ortaokullarla birlikte İmam Hatip okulları da kapatıldı. Yani kapatılan yalnız İmam Hatip Ortaokulları değildi. Öte yandan İmam Hatip liselerine kimse dokunmadı, olduğu gibi kaldı. Halen de duruyor. Tüm mesleki eğitimler zorunlu sekiz yıllık ilköğretimin sonrasında veriliyor.

Tam bu sistem oturmuşken, eğitim ve bilim çevrelerinin çağ dışı olarak nitelendirildiği ve dünyada uygulanan bir benzeri olmayan sisteme geçmenin mantıklı bir anlamı olabilir mi?

Neyse şimdi biz bunları bırakalım. Cumhuriyetin ilk Milli Eğitim Bakanlarından bir güzel insandan söz edelim, onu saygıyla analım: Mustafa Necati.

İstiklal Mahkemesi başkanlığı da yapan Mustafa Necati, Meclise ikinci devre İzmir mebusu olarak girdi. 1923 de İskan Bakanı, 1924 de Adliye ve 1925 te de Maarif Bakanı oldu. Milli eğitimdeki en büyük yenilikler onun dönemine rastlar. Tevhidi Tedrisat (Öğretimin birleştirilmesi) kanunun ilk uygulaması ve harf devrimi gibi batıya dönük atılımlar onun bakanlığı sırasında başlar.

Yıl 1929 bir süredir karın ağrıları çekiyordu ama aldırmıyordu. Doktorlar ameliyat deseler de onun yapacak çok işi vardı. O günlerde Millet Mekteplerinin açılması gündemdeydi. O konu üzerinde çalışıyordu. 29 Aralık Cumartesi günü bakanlıkta günlük işlerine dalmış çalışırken birden sancıları artar ve kıvranmaya başlar. Kaldırıldığı klinikte yapılan muayenede derhal ameliyat olması gerektiği ortaya çıkar.

Ancak nasıl olacak? Günlerden Cumartesi. Operatör yok. Pazartesiye kalsın denir. Pazartesi sabahı ameliyata alınır ve bir bakarlar ki apandisit patlamış. İltihap kana karışmış.

O yıllarda yılbaşı kutlamaları yavaş yavaş gelenek haline geliyordu. O gece Atatürk de Ankara’da bir düğündeydi. Gece eğlenceli geçse de Atatürk’ün keyfi pek yerinde değildi. Mustafa Necati’nin ameliyatını duymuş, durumunun da ciddi olduğu söylenmişti. İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşa kendisini ziyarete giderler.

Ne çare o gencecik idealist insan ertesi sabah yeni yılın ilk gününde saat onda yaşama gözlerini yumar. Henüz otuz beş yaşında idi. Yapacak çok işi vardı. Haberi aldığında Atatürk’ün ağladığına orada olanlar ilk defa tanık olurlar.