Bu sorunun cevabı Toprak Dede Hayrettin Karaca’da var.

20 Ocak 2020 tarihinde 98 yaşında ebediyete uğurladığımız değerli insan Hayrettin Karaca’yı anarken bir ödüle vurgu yapmak istiyorum.

Sayın Karaca’ya 2012 yılında İsveç’te bulunan 'Right Livehood-Doğru Yaşam Vakfı' tarafından DOĞRU YAŞAM ÖDÜLÜ verildi.

Right Livelihood Award ya da Türkçe olarak Doğru Yaşam Ödülü, 1980 yılında “küresel sorunları çözen cesur insanları onurlandırmak ve desteklemek” amacıyla verilmeye başlanan uluslararası bir ödüldür. 2020 yılı itibarıyla 70 ülkede, 178 ödül sahibi bulunmaktadır. Ödül; çevresel koruma, insan hakları, sürdürülebilir kalkınma, sağlık, eğitim ve barış gibi alanlarda uluslararası bir jüri değerlendirmesine göre verilmektedir.

Ülkemizde bildiğim kadarıyla bu ödülün kişisel olarak verildiği tek kişi Hayrettin Karaca olmuştur.  2015 yılında Cumhuriyet Gazetesi’de insan hakları savunuculuğu nedeniyle bu ödüle layık görülmüştür.

Toprak Dede’miz Hayrettin Karaca’ya bu ödül  “Ömrü boyunca yılmadan doğal hayatımızın korunması ve idaresini savunduğu ve desteklediği, etkili çevre aktivizmini başarılı girişimcilikle birleştirdiği için”  verildiği açıklanmıştı.

Hayrettin Karaca 1980 yılında Samanlı Köyünde 130 dekarlık bir arazide Karaca Arboretum’u kurdu. 1992 yılında ise Nihat Gökyiğit ile birlikte TEMA vakfını kurdu. Bu tarihte Karaca 71 yaşında idi. Bugün TEMA Vakfı’nın 1 milyon gönüllüsü var. Toprak Dede adı da buradan geliyor. TEMA ilk kurulurken toprak erozyonunu önlemek amacıyla kurulmuştu. Gönüllüler Nihat Gökyiğit’e ise Yaprak Dede lakabını uygun gördüler.

'Right Livehood-Doğru Yaşam Vakfı' 2012 yılında doğru Yaşam ödülü verdiği Hayrettin Karaca’ bu ödülü verirken mutlaka çok titiz bir takip ve inceleme yapmıştır.

Yıllar ne çabuk geçiyor. Ölümünün 3. Yılında anarken aslında Toprak Dede’nin diğer özelliklerinden de bahsetmek istiyorum.

TEMA Vakfı’nın 8 yıl Yalova İl Temsilciliği’ni yaptım. Bu süre içerisinde Dede ile çok sık görüştüm, saatler boyu sohbetlerimiz oldu.  Bir gün beni gel sana ne göstereceğim diyerek evinin çatı katı diyebileceğimiz en üst katına çıkardı. İki oda dolusu plaket, madalya, teşekkür belgeleri doluydu. Sayısını kendiside bilmiyordu. Orada bulunan bir sandalyeye oturdu. Duygulanmıştı.

“Bu ödüller mutlaka çok değerli ancak benim için en değerli belge T.C. kimlik belgesidir dedi.

Sonra bir olayı anlattı. İşgal yıllarında (1920-22) Yunan işgal güçlerinin yaptığı yağmadan ve kıyımlardan annesinin kendisini çamaşır leğeninin altına saklayarak kurtardığını anımsattı. Bu olaya vurgu yaparak bağımsız olmanın ne denli önemli olduğunu Atatürk ve silah arkadaşlarının yokluklar içindeki bir ülkenin nasıl kurtarıldığını ve ayağa kaldırıldığını her fırsatta anlatırdı.

Yurdun düşman işgalinden kurtuluşunu ve Türk Kadını’nın bu varoluş savaşında üstlendiği görevden ve yaptığı fedakarlıklardan örnekler vererek anlatmadan geçmezdi

Tam anlamıyla Atatürk hayranıydı. Atatürk hakkında yayınlanan kitapların toplandığı özel bir kitaplık köşesi vardı.

Türkçe’ye olan tutkunluğu ise herkes tarafından bilinen en belirgin özelliklerinden biriydi. Karşılıklı sohbet esnasında yanlışlıkla cümlenizin içersinde Türkçe’de olmayan bir kelime kullandıysanız sizin sözünüzü keserdi. Kullandığınız yabancı sözcüğün yerine Türkçesini söylerdi. Kendisini ziyarete gelenlerin giysilerinde yabancı sözcükler yazılı ise kesinlikle onunla konuşmazdı. En çok şahit olduğum olay budur. Üzerindeki giysiyi çıkartır ters çevirtip giydirir ondan sonra konuşurdu.

Yerli malı kullanmak onun en büyük tutkusuydu. Karaca markasıyla ürettikleri ürünleriyle gurur duyardı. Çok sık görüşmemize rağmen birçok kez üzerimde kot pantolon varsa mutlaka etiketine bakardı.

İsrafa karşıydı. Sembol haline gelmiş artık neredeyse lime lime olmuş kırmızı yeleği en çok sevdiği giysisiydi. Zorunlu olmadıkça yeni bir şey almaz. Param var ancak almaya hakkım yok. İhtiyacımı karşılıyorsa eski olsun ne olacak derdi.

Ayrıca boyalı saçla, ojeli tırnakla hele ruj sürerek yanına gelen kadınlara önce ilaç terörünü anlatır ve bu maddelerin zararlarına dikkat çekerdi.

Bir başka özelliğine daha değinmek istiyorum. Gelenek ve göreneklerimize son derece bağlıydı.  Anadolu’da hakim yardımlaşma ve dayanışma adetlerini hatırlatır daha ileriye giderek “Dünyanın Kurtuluşu Anadolu’dan olacak” derdi.

Bu yazımda Toprak Dede’nin çevre ile ilgili yaptığı çalışmalara fazlaca değinmedim. Çok bilinen yönlerinin yanı sıra başka özelliklerini hatırlatmaya çalıştım.

Her hareketi ve her sözüyle doğru yaşama örnekler vermiştir. Doğru yaşamak isteyenler Toprak Dede Hayrettin Karaca’nın yaşamını incelesinler yeter.

Son olarak Toprak Dede isminin öne çıkarılmasını istemez “Ben yokum biz varız” derdi.

Şimdi çok üzgünüm bayramlarda torunları alıp gider elini öperdik.

Evet Toprak Dedemiz artık yok ancak eserleri ve biz varız.

Rahmetle anıyoruz…