Antepli ağzıyla sözlük anlamı "kır alemi" olan sahre; evde hazırlanan ya da gidilen yerde pişirilen yemeklerin yenilip, oyunlar oynanarak güzel vakit geçirilen kır gezileridir.
· Mart ayında "Nevruz", mayıs ayında "Hıdırellez", günlerinde gidilen sahrelere "Mevsim Sahresi",
· Nişanlı kız ve oğlanın birbirini daha iyi tanımaları için gidilen sahreye "Nişanlı Sahresi",
· Aynı meslek grubundan kişilerin gittiği sahreye "Esnaf Sahresi" denir.
Kır gezilerinde şehir dışındaki bağ evlerine, gezi ve mesire yerlerine gidilir.
Bu gezi ve mesire yerlerinden bazıları Dülükbaba Ormanları, Karpuzatan (Oğuzeli), Kavaklık, Dutluk, Nafak, Burç Ormanları ve göleti, Körkün kasabası ve Çifte Havuzlardır.
Dülük, Türkiye'nin hâlâ yaşanılan en eski kentidir.
Dülük; idari bölüm olarak daha önceleri köy iken, 2012 yılındaki yasa değişikliğinden sonra mahalle olmuştur.
Dülük Antik Kenti Gaziantep kent merkezinin 10 kilometre kuzeyinde yer alan, bilinen ilk yerleşimi 600 bin yıl öncesine tarihlenen “Antik Kent” ve “Kutsal Alan” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Gaziantep’in en yüksek noktalarından birinde uzanan Dülükbaba Tabiat Parkı’nın içinde güzel bir gün geçirmek için Dülükbaba Piknik (sahre) Yerine uğrayabilirsiniz. Yemyeşil çeşitli bitki örtüsü ve zengin yaban hayatıyla dikkat çeken tabiat parkının tadını doyasıya çıkarabileceğiniz Dülükbaba, yaz aylarının sevilen adreslerindendir. Piknik (sahre) yeri, etkileyici manzaraları ve zengin açık hava etkinlikleriyle de insanları adeta mıknatıs gibi kendine çeker.
2010-2012 yılları arasında tamamen yenilenen Dülükbaba Piknik (sahre) Yerinde;
· Piknik ve kamp alanlarının yanında
· Yürüyüş parkurları,
· Bisiklet yolları ve
· Çocuk oyun parkları gibi olanaklar bulunuyor.
· Dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Dülük Antik Kentini de gezme şansı bulabileceğin yer altına inşa edilen Mitras tapınakları, kayaya oyulmuş oda mezarları ve kiliseleri de mutlaka keşfetmeniz önerilmekte.
Buraya kadar okuduklarınız Gaziantep ve Dülük antik kentiyle ilgili genel tanıtım bilgileridir.
Anteplilerin en gözde sahre yeri Dülükbaba ormanın öyküsünü bir de ben anlatayım isterseniz…
1952 yılının Orman Haftası ve Ağaç Bayramı olan, 21 - 26 Mart tarihleri arasında tam iki gün okulumuzun önüne gelen askeri kamyonlara ‘CEMSE’ binerek öğretmenlerimizin denetim ve gözlemi altında Dülükbaba tepesine gittik. Tepeye sıra sıra çukurlar açılmış, çam fidanları sıra sıra dizilmişti. Asker abilerimizde tıpkı fidanlar gibi diziliydi.
Önceden açılmış ve hazır olan fidan ocaklarının başındaki asker abilerimize biz siyah önlük beyaz yakalı öğrenciler fidanları taşıyoruz, onlar fidanı toprakla buluşturuyordu. Ben başta bazı arkadaşlarım da fidanı ekmek yani fidanı toprakla buluşturmak hevesindeydik. Tam bir hoşgörü ve dayanışma ile Dülük ormanına karınca kararınca emek veriyorduk.
Fidanların toprakla buluşmasına asker abilerimiz önceliği kız arkadaşlarımıza sonra sırayı bize verdiler. Çocuk hevesi bu ya; güle oynaya ve şakalaşarak kız erkek ayırımsız her birimiz en az üç beş fidanı torakla buluşturduk.
Biz çocuklar zamanın nasıl geçtiğinin farkında değildik. Komutan ve öğretmenlerimiz öğle paydosu olduğunu açıkladılar.
Komuta uygun olarak hepimiz düzgün asker nizamında yere oturduk. Kumanyacı asker abilerimiz omuzlarına asılı kumanya çantasından çıkartığı yumurta ekmek dürümünü dağıttı. Komutanında, öğretmenimin dürümü de bizmkilerle aynıydı.
Kara yoluyla Gaziantep’e gidiyorsam, girişe sekiz on kilometre kala yolun solundaki ormanı yanımdakilere işaret ederek ve yüksek sesle ve biraz da hava atarak; “bu ormanda benim de diktiğim üç beş fidan ve emeğim var” derim.
O günlerde altı yedi yaşlarındaki biz çocukların oyun gibi gördüğü o kutsal çalışmanın sonucunu; yetmiş yılı aşkın bir süre sonra görmek insanda tarifsiz duygular uyandırıyor. Bir Antepli olarak Dülükbaba Tabiat Parkı’nın sahre için çok güzel ve temiz bir mekan olduğunu düşünüyorum. Hele unutulmaz bir anım var ki:
Sanırım on yıl kadar önce bir Antep ziyaretimiz kışa ve kar yağışlı günlere denk gelmişti. Pazar günü yağış durmuş, pırıl pırıl bir güneş açmıştı. Sabah kahvaltı masasında, evinde konuk olduğumuz küçük kardeşim;
“Hele biraz çabuk olun, bu güzel havayı kaçırmayalım. Ben depoya inip mangalı, şişleri hazırlarken sizde hazırlığınızı yapın. Dülük ormanına sahreye gidiyoruz.” Deyince biraz şaşırsak da hazırlıklar hızla yapıldı.
Ormana girişte bir araba kuyruğu, bir araba kuyruğu… Sanırsın tüm Antep buraya akmış. Girişimiz yarım saate yakın sürdü. Karların üstüne mangallar kurulmuş dumanlar yükseliyordu. Şarkılar, türküler, darbuka sesleri birbirine karışıyordu. Bazıları da sabit yapılı kebap ocaklarının karını temizlemeye uğraşıyordu. Kardeşim hemen yola yakın bir yere mangalı kurarken “zaten hep ayakta olacağız, yer aramaya gerek yok” diyordu.
Yeğenlerim karda yuvarlanıp oynarken, bizler sıcak çay kahve içiyorduk. Tam o sıra yol boyu hareketlendi. Belediye Başkanı Asım Güzelbey sahrecileri selamlıyordu. Tam bizim bulunduğumuz yere gelince aracından inip kardeşimle kucaklaşıp şakalaşmaya başladılar. Ben bu denli samimi olduklarını bilmiyordum. “Dönüşte kebaplar hazır olsun ağam” diye ayrılırken kardeşim “başım üstüne ağam” diyordu.
Çok geride kalan bu anılar yüreğime nasıl tazelendi derseniz, bugün ülkemizin ciğerini kavuran orman yangınları oldu.
· Yetersiz teknik donanım,
· Yetersiz ön hazırlık,
· Yetersiz yangınla mücadele eğitimi,
· Personel için yetersiz koruyucu ekipman.
Bunlara ilave olarak vatandaşın kafasında bir de ‘acaba’ var.
Acaba bir kasıt, acaba bir proje, acaba ruhsat için temizlik mi soruları var.
NOT:
İkinci dünya Savaşı'nda kullanıldıktan sonra miadı dolan askerî jipler, Cemseler 50'lerdeki Amerikan Marshall yardımı çerçevesinde Türkiye’ye verilmişti