Masaya oturmuş, bir yandan daha önce bana yararlı olur diye aldığım notlara bakıyor, bir yandan da gazeteye yazacağım konular neler olabilir, diye düşünüyordum. Sonuçta kendi kendime, “Ne boş yere beyin patlatıyorsun, gazetenin imtiyaz sahibi Hayri Tezcan’ ı ara, ona sor” diye karar verdim ve telefonu çevirdim.

Telefon çalıyor ama açan yok. Israrla çaldırıyorum. Herhalde yine ya börekçide, ya da çorbacıda… En nihayet,

Hayri: Buyur ağbi…

Ben: Günaydın Hayri, nasılsın? İyi misin?

Hayri: İyiyim ağbi, bir sorun yok. Sen nasılsın?

Ben: Ben de iyiyim Hayri, çalışıyorum.

Hayri: Buyur, ağbi…

Ben: Estağfurullah Hayri, bir şey soracaktım, onun için rahatsız ettim.

Hayri: Hayırdır ağbi, buyur!

Ben:  Gazete yazılarını hazırlıyorum da, aklıma takılan konular var, onun için aradım.

Hayri: Meselâ?

Ben:  Meselâ, meselâ… Araştırma Arazisi hudutları içinde deniz kenarına yapılacak bir cami konusu var, bu konuda yazabilir miyim?

Hayri: Ağbi, ne işin var deniz kenarına yapılacak camiyle… Sen tarih yaz, tarih.

Ben: Yazdığım zaten tarih değil mi? İşte olanı biteni yazıp gelecek kuşaklara aktaracağım.

Hayri: Yok ağbi, sen tarih yaz, tarih.

Ben: Pek anladık, o halde Araştırma Enstitüsü arazisine yapılacak Millet Bahçesi’ nden bahsedeyim?!

Hayri: Yok ağbi ya, ne yani bu bahçe yapıldığında sen oraya gidecek misin?

Ben: Yooo…

Hayri: O halde ne diye Millet Bahçesi’ ne kafayı taktın ki? Bırak bunu da sen tarih yaz.

Ben: Yahu Hayri, onu yazma bunu yazma, ne yazacağım ben? Hani Korona önlemleri hakkında yazsam olur mu?

Hayri: Ağbi, sen hiç dışarı çıkıyor musun?

Ben: Yoo, çıkmıyorum.  Haftada bir hanım yandaki binanın altındaki marketten alış veriş yapıp geliyor, bir daha dışarı çıkmıyor, kimseyle de görüşmüyoruz.

Hayri: Peki ağbi, anladım. Dışarı çıkmıyorsun, kimseyle yüz yüze görüşmüyorsun, ne diye önlemleri yazacaksın ki? Sen tarih yaz, tarih.

Ben: Hayri kardeşim ( sinirlenmemeye çalışarak), meteoroloji arazisine yapılacak okuldan bahsedeyim mi?

Hayri: Ağbi beni çıldırtma, bu yapılacak okula senin göndereceğin bir çocuk var mı?

Ben: Yook.

Hayri: O halde bırak burayla ilgili yazmayı, sen tarih yaz, tarih.

Ben: Kanal İstanbul’ dan?

Hayri: Ağbi, kanaldan geçirecek gemilerin mi var?

Ben: Suriyeliler ya da Suriye?

Hayri: Bu kısıtlama döneminde Suriye’ ye mi gideceksin?

Ben: O halde biraz ekonomiden bahsedeyim, meselâ dolardaki iniş çıkışlardan?

Hayri: Ağbi sen emekli adamsın, maaşını dolarla almıyorsun ki, doları kafaya takıyorsun? Sen tarih yaz, tarih!

Ben: Tarih- tarih diyorsun ya, Birinci Dünya Savaşı’ nda Filistin ya da Kanal cephesini yazayım mı?

Hayri: …. (ses yok, duymadı galiba?)

***

Saçımı başımı yolmak üzereyken birden uyandım, meğer kendi kendime ayakta rüya görmüşüm. Hayri’ nin bu olaydan haberi bile yok tabi… Bunca yıl geçti, bir kere bile böyle konuşma yapmadık!

Ben yine de, ne olur ne olmaz, diyerek tarih yazmaya karar verdim.

Hani, BİLİNSİN!

(Yüzünüzden gülümseme hiç eksik olmasın!)