Tarihte kendisine özgü özellikleri olan sırasıyla gelmiş geçmiş bazı çağlar vardır. İlk (Antik) Çağ = M. Ö. 3200 – M. S. 375, Orta Çağ = 375 – 1453, Yeni Çağ = 1453 – 1789, Yakın Çağ = 1789 – günümüz. Okullarda öğretmenleriniz anlatmıştır. Tek tek çağların özelliklerini anlatacak değilim.

Ancak bence şimdilerde bambaşka bir çağı yaşıyoruz. Yakın çağ da gerilerde kaldı. Son yıllarda çok sıkça söylenen bir çağdan bahsetmek istiyorum. PLASTİK ÇAĞI.

Yaklaşık 50 yıl öncesinde dünyamızın hayatına giren plastik neler değiştirdi neler. Şimdi ise giderek artan bir dozda sağlığımızı tehdit etmeye başladı.

Düşünsenize hayatımızdan plastik maddesini bir çekelim. Geriye ne kalır. Çekmek zorundayız çünkü geriye biz kalamayacağız. Sadece plastik kalacak. Baksanıza 50 yılda bizi ne hale getirdi. İçtiğimiz suda, nefes aldığımız havada, ürün yetiştirdiğimiz toprakta, balık tuttuğumuz denizde, giydiğimiz  giysilerin tamamına yakınında hep plastik partiküller var.

10 - 20 yıl sonra dünyanın plastik yüzünden ne hale gelebileceğini tahmin etmek o kadar zor ki. Yediğimiz yiyeceklerde, içtiğimiz suda, soluduğumuz havada bulunan bulunan nano ve makro plastik partiküllerden nasıl korunacağız. Bir bilen varsa söylesin.

Yapılan bir araştırmada insan kanında da nano plastik parçalara rastlandığı açıklandı.

Bilim adamları nihayet yaklaşan tehlikenin farkına vardı. Geogle Amca’ya bir sorun bakın neler var. Nano ve mikro plastik partiküllerin zararlarını araştıran, raporlar yayınlayan, bu zararlı maddeden nasıl kurtulacağımızı anlatan o kadar çok araştırma ve bilimsel makale var ki. Şaşırmamak elde değil. Aslında beklenen son buydu, şaşırmamak lazım.

TTB’nin 2023 Dünya Çevre Günü mesajında “…Bu çalışmaların sonucunda besinler ile ve solunum yolu ile insan vücuduna alınan nano ve mikroplastiklerin, karaciğer, böbrek ve bağırsakta biriktiği gösterilmiş ve kimyasal yapılarına göre infertilite, obezite ve kanserlere yol açabileceği bulunmuştur…” deniliyor.  Daha açık nasıl söylenir ki.

Bu arada kısa bir bilgi vermek gerekirse  nano plastik partiküller ancak mikroskop ile görülebiliyor. Makro plastik partiküller ise 5 milimetreden küçük olan plastik partiküllere deniliyor. Çok yakında evlerimiz için zararlı plastik partikülleri süzecek pahalı filtre sistemleri üretilip  satışa çıkabilir.  Pekiyi plastik şişelerde satılan suya ne yapacağız.

Pekiyi her şeyi silbaştan yapmaya çalışsak. Plastiği terk etsek başka bir madde kullanmaya kalksak olabilir mi. Bilim insanları artık o noktayı çoktan aştığımızı plastikten önceki noktaya gelebilmek için yüzyıldan fazla zaman gerektiğini ifade ediyorlar. Yinede zararın neresinden dönülse kardır diyelim.

GÖKÇE BARAJINI YUKARILARA TAŞIYALIM

Biraz da ilimiz için özel bir durumdan söz edelim.

Su içtiğimiz plastik şişelerde olduğu herkesçe biliniyor. İçme suyumuzda olduğu da dillendirilmeye başlandı. Barajları dolduran yüzey sularında bol miktarda nano ve mikroplastik olduğu yapılan  bilimsel araştırmalarda ortaya kondu.

Bu duruma bizim tek su kaynağımız Gökçe Barajı’da dahil.  Henüz hiçbir üniversitenin araştırma konusu olmadı. Yalova Üniversitesi’nde bu araştırmayı yapacak bir bölüm yok. Üstelİk Gökçe Barajı’nda diğer barajlara göre daha çok partikül olması muhtemel. Çünkü üst kodunda Termal ilçesi var. Giderek artan nüfusuyla Termal ilçesindeki asfalt yollarda aşınan oto lastiklerinden kaynaklanan nano ve mikro plastik partiküller nereye gidiyor dersiniz. Başka kirleticileri yazmaya gerek yok.

Bu durumda barajı taşımaktan başka bir yol yok. Çünkü barajımızda bu partikülleri bertaraf edecek bir arıtma ve fiitreleme sistemi yok. Ne kadar plastik partikül olduğunu ölçecek bir sistem de yok.  Bu sadece Gökçe Barajına özel bir durum değil yaptığım araştırmaya göre Türkiye’de ki barajların hiçbirinde yok.  Bazı üniversitelerimiz tarafından çeşitli illerdeki barajlarda yapılan tespit çalışmaları var sadece.

Gökçe Barajı’nı Termalin plastik partikül baskısından kurtarmanın tek çaresi var. Barajımızı daha yüksek kotlara taşıyalım. Gökçe Barajı’nın üst kotlarında  hazırlıkları süren  ikinci Gökçe Barajı (Çağlayan Barajı)projesi var.  İkinci değil hatta üçüncüsünü bile düşünelim. Kapasitelerini de büyük tutalım. Sorunu böyük ölçüde çözmüş oluruz. Teknik ve mali sarunlarını çözebilirsek ne güzel olur değil mi?

Alın size ilimizle ilgili güzel bir öneri. Bu önerinin bir başka güzel tarafı da var.  Üst kotta yapılacak barajlardan yüksekliği dolayısıyla mevcut arıtma tesisine su kendiliğinden gideceği için aylık 1 milyon lira elektrik masrafından da kurtulmuş oluruz.

Atıl kalacak şimdiki Gökçe Barajı’nı da tahsis edin sanayi tesislerine gitsin… Dağ taş dolaşıp su aramaktan kurtulsunlar.  Arıtmalarını da kendileri yapsın artık. Bizim arıtılmış suyumuza  göz dikmesinler.

Geriye bir tek şey kalıyor.  Her yıl yağmur duasına çıkıp bol yağmur yağması için dua etmek.

Benden bu kadar.