Önceki gün Çanakkale boğazı açıklarında yaşanan 5,6’lık deprem, dikkatleri yeniden fay tartışmalarına getirdi. Bir kısım bilim adamı iyimser, diyorlar ki ‘iyi ki bu deprem oldu, faydaki stres azaldı’. Bir kısmı da diyor ki, ‘bu deprem iyiye işaret değil, bölgede fayların aktifliğine işaret ediyor’. 

İyimser bilim adamları da, kötümser olanları da aynı bilinen temel gelecek öngörüsünü önlerine koyarak konuşuyor tabidir ki. O da nedir, beklenen büyük Marmara depremi. 

AFAD gibi kuruluşlar özellikle yeni nesil üzerinde deprem halinde ve sonrasında yapılacaklarla ilgili bilgilendirmeler yapıyor bu dönemde. Bölgede inşaatlar radyal temel, perde beton gibi ekstra tekniklerle daha sağlam inşa ediliyor. Bir yanda yapı güvenliği, diğer yanda afet eğitimleri güzel. 

Bir de yapıların konumlandığı riskli zeminlerin deprem anındaki davranışını bilmek gerekiyor. Yani yarı sıvı gibi davranacak olan toprak kesimlerimizin nereleri olduğunun tespiti önemli. MTA yeni bir çalışma içindeymiş. Bölgesel sıvılaşma haritaları yenileniyormuş.  Bu, depremsellikle ilgili haritaların yenilendiği anlamına gelmiyor. Aslında tam da sözettiğimiz sıvılaşabilecek yerlerin tespiti ile alakalı. Bu da, yerleşimlerin yayılma bölgelerinin bu haritalara göre sınırlandırılmasını sağlayacak. Böylece bertaraf edilmesi mümkün olmayan zararın yine de en aza indirilmesi için gerekli adımları atmış olacağız. Umulan bu. 

Peki içimiz rahat edebilir mi? Pek değil.  Çünkü sıvılaşma ile ilgili Yalova verilerine ve daha önceki araştırmalara göre kıyı kesimlerinin büyük kısmı şiddeti 7’yi aşan depremlerde sıvılaşmaya müsait. Ve bilindiği gibi Yalova yerleşiminin ağırlığı kıyı kesimlerinde. 

İstanbul Üniversitesi Müh.Fak.Jeoloji Mühendisliği’nden İ.Halil Zarif, Ferhat Özçep, A.Tuna Seyyar’ın ‘Yalova’da alüvyon zeminlerin sıvılaşma tehlike analizi” adlı çalışması kıyılarımızdaki sıvılaşma konusundaki bilgileri teyit ediyor.  Buna göre Yalova’nın yakın gelecekteki deprem tehlikesi açısından Kuzey Anadolu Fayı KAF’ın Hersek Deltası batısında kalan kesimindeki fayların kırılıp kırılmadığının tespiti çok önemli. 

Stein ve diğerlerine göre, 1939, 1942, 1943, 1944, 1951, 1957, 1967 yıllarında meydana gelen depremler KAF üzerindeki deprem aktivitesinin doğudan batıya doğru yer değiştirdiğini gösteriyor. İlgilenenlerin de çok iyi bildiği gerçek, 17 Ağustos 1999 depreminde kırılmanın Hersek deltasının doğusuna kadar ilerlemiş olduğu. Bu araştırmada fayın batıya eğilimli hareket karakteri nedeniyle yakın gelecekte Yalova’nın da içinde bulunduğu bölgenin deprem riski en yüksek alanlardan birisi olduğu teyit ediliyor. 

Ne kadar ilginçtir ki, doğal güzellikleri, jeolojisi, tarihi, sosyal yaşamı ile ilgi çekici ve araştırılası unsurlara sahip Yalova’da, bunlarla ilgili araştırma yapan Yalovalıların sayısı yok denecek kadar az. 

Yalova için faydalı olmak isteyen bilim insanlarımız olsa, Kuzey Anadolu Fayının Hersek’in batısındaki tam konumu, ne kadarının kırıldığı, ne kadarının kırılmadığı gibi konularda çalışma yapsa ne kadar iyi olurdu. O zaman kentimizdeki üniversitenin ‘dünya üniversitesi’ olma hedefine varmak için önce bir ‘şehir üniversitesi’ olma yolunda adım atmasından sevinirdik de.

Umut bu ya, belki bir gün Yalova’dan yetişecek bilim insanları bu çalışmaları yaparlar. Böylece Yalova’ya hizmetin ya da dillerde pelesenk olan ‘Yalova aşkının’ sadece siyasetçilerin tekelinde ve isteğinde olmadığını yerinde görmüş oluruz!