GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Lâik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli 19 Mayıs 1919’da Samsun’da atılmıştır.
Şimdi o günleri kısaca hatırlayalım. Mustafa Kemal Paşa, seçtiği ekibiyle birlikte, 15 Mayıs 1919 günü, Bandırma vapuru ile Samsun’a hareket etmişti.
Esasen Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesi özellikle istenmiş değildi. Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderiliş görevi de, özel olarak yaratılmış değildi. Mustafa Kemal Paşa bu görevi kabul etmeseydi, yerine bir başkası gönderilecekti.
Doğu Anadolu’da arka arkaya yerel Şûra hükümetlerinin kurulmasından rahatsız olan işgal kuvvetleri, Doğu Karadeniz kıyısında gelişen asayişsizlik olaylarını da kontrol edemeyince, bu konuların halledilmesi için, İngiliz Yüksek Komiser Amiral Calthorpe imzasıyla, 21 Nisan 1919 günü, Osmanlı Devleti’ne bir Nota vermişlerdi. Nota’ da şunlar yazılıydı:
“ Ekselâns,
1. Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas bölgelerindeki askeri durumun memnuniyeti mucip olmadığını zati asilânenize saygılarımla bildiririm.
2. Dokuzuncu Türk Ordusu hududun berisine çekildiği zaman bu ordunun bir kısmı hudut ile Erzurum ve Erzincan idari bölgeleri arasında yol boyunda bulunan köylere yerleştirilmişler, geri kalanı ise hudut ile Samsun arasındaki sahil yolunda kalmışlardır. Bu orduya komuta eden General Şevki’nin siyasi faaliyeti ilkbaharda müteaddit raporlarda tekrar tekrar bildirilmiştir. Bu münasebetle Britanya Selânik Kuvvetleri Başkomutanlığı tarafından Osmanlı Harbiye Nezareti’ne General Şevki’nin azli hakkında talimat verilmişti.
3. Şimdi müteaddit ( değişik ) kaynaklardan öğrendiğime göre Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas’ta baştanbaşa kurulan Şûralarca bilhassa Türk Ordusu’ndan itibari müstakil ve fakat askeri kontrol altında devşirme asker toplanmıştır. Başkomutanlıktan çıkan talimatlarına aykırı olan bu kaçamak hareketler arzuya şayan olmaktan tamamiyle uzaktır. Eğer bu hal derhal durdurulamayacak olursa işler ciddiyet kesbedebilir( kazanabilir).
4. Bu ağır durumu Ekselansınızın bilgisine arz etmekle beraber, söz konusu Şûra’ların asker toplamalarını men ( yasaklamak) için ilgili makamlara derhal talimat verilmesini rica ederim.
5. Bu durumla alâkalı olarak yapılacak teşebbüsler hakkında mümkün mertebe süratle malumat verilmesini de temenni etmekteyim.”
Osmanlı Hükûmeti, İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu notasını, işgallerin genişleyeceği ve güç kullanılacağı şeklinde kabul ederek büyük bir paniğe kapıldı. Sultan Vahideddin ile Sadrazam Damat Ferid Paşa, ortaya çıkan tablonun bütününü görememişlerdi.
Gerçekte ise İtilâf Devletleri Anadolu’nun iç kesimleri bir yana, Karadeniz bölgesinde bile varlığını güçlendirmek için yeterli insan ve irade gücüne sahip değildi. İngiliz hükûmeti Kafkaslardan geri çekilmeye karar vermişti. Doğu Anadolu’da artık İngilizlerin askeri açıdan işe karışması söz konusu olamazdı. Osmanlı ordusu bütün bölgeye hâkimdi. Gerçi İngiliz subayları Osmanlı birliklerini silâhsızlandırmak için çabalarını sürdürüyorlardı ama güç kullanacak durumda değildiler.
Bu sıralarda, Osmanlı Harbiye Nazırlığı, lağvedilen Ordu Komutanlıkları’ nın yerini Ordu Müfettişlikleri ile doldurulması yönünde bir çalışma içindeydi. Esasen, Osmanlı Ordusu’nda ilk müfettişlik uygulamasına 1910 yılında geçilmiş, ancak 1’inci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla müfettişlik uygulamasına son verilmişti.
Mondros Ateşkesi uygulamalarının başlamasından sonra, tekrar müfettişlik konusu ele alındı. 30 Nisan 1919’da üç ayrı ordu müfettişliği oluşturuldu.
Merkezi İstanbul’da bulunan 1’inci Ordu Müfettişliği’ nin başına Fevzi (ÇAKMAK) Paşa,
Merkezi Konya’da olan ve daha sonra 2’nci Ordu’ya dönüştürülen Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği’ ne Cemal (MERSİNLİ)Paşa,
( Daha sonra 3’üncü Ordu Müfettişliği’ ne dönüştürülecek olan) 9’ uncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ ne ise Mustafa Kemal Paşa atandı.
İşgal kuvvetlerinin istekleri, Osmanlı Harbiye Nazırlığı’ nın yeni bir teşkilâtlanmaya gitme isteği, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya amacını ve hedeflerini gerçekleştirebilecek bir görevle geçme isteği çakıştı.
Olaylar, biçim ve zaman açısından denk düştü. Mustafa Kemal Paşa, daha önceden, ileride gelişebilecek durumlarda kendi lehine olumlu bir havanın yaratılmış olmasını sağlamak için, gerekli adımları atmıştı.
İngilizlerin antipatisini çekmemiş, saray ve hükûmet ile yakın ilişkiler içinde olmuş, dönemin önde gelen devlet adamlarının güven ve saygısını kazanmıştı.
İlişkileriyle, bir bakıma adının önerilmesini sağlamış, adına duyulan güven, bürokratik işlemlerdeki her türlü zorluğu yenmişti.
Görev belirlenip, bir kişinin Samsun yöresine gitmesi gerektiğinde, herkes ve her kesim tarafından hemen ismi hatırlanmış, önerilmiş ve kabul görmüştü.
Herhangi bir mevki ve makamdaki kişinin, örneğin Sultan Vahideddin’ in, kendi zihninden geçenleri yapması için görevlendirilmiş değildi.
İşgal güçlerinin protestosu üzerine, Samsun yöresine etkili bir komutanın gitmesi gerektiğinde ismi önerilmiş, Padişah ve İşgal Kuvvetleri dâhil, her kesimin ismi üzerinde olumsuz bir görüş belirtmemesi üzerine, Sadrazam Damat Ferid Paşa, Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya, Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirilmesi emrini vermişti.
Yani, Sultan Vahideddin tarafından değil, Osmanlı Hükûmeti tarafından belirlenmiş görev, özetlenirse, sadece Karadeniz kıyılarındaki asayişsizliği ve Doğu Anadolu halkının Şûra Hükûmetleri kurmasını engellemekti.
(DEVAM EDECEK)