Yoksul sadece hayatını sürdürebilmek için asgari düzeyde beslenme ve doğadan korunma sınırından emin olma gayretindeki insan değildir. Yoksul, sahip oldukları ile pazara sunulanlar arasında karşılaştırıldığında, arzuların önündeki tüm sınırlar kaldırıldığı için kendini ezik, mağdur, fakir hissedendir. Onlar yoksuldur çünkü peşinde oldukları mutluluk durmadan büyüyen sayıda varlık açısından ifade edilir ve bu yüzden hiç yakalanmamak üzere sürekli onlardan kaçarlar. Yani sadece “bastırılan “değil aynı zamanda “tahrik edilen” de yoksuldur.
 Özgürlük arzusu, baskının deneyimlenmesiyle; yani kişinin rızasının olmadığı bir şeyi yapmaktan kaçamaması ya da tam aksine yapmayı istediği bir şeyi yapamaması hissiyle birlikte gelir. Özgürlük arzusu hissini yok edip, düzen ve emniyet algısı oluşturunca “Pazar” ekonomisi tıkır tıkır işliyor.   Kapitalist devrim, papazların ve kurumların baskı, müdahale ve adaletsizliklerinden özgürleşme hayaliyle kışkırtılmıştı. Şimdi ise katmerleşen baskıyı, tüketim çılgınlığı içinde bol çeşitten seçme özgürlüğü ile örterek gizlemeyi başarıyor. Kapitalizm felsefenin sırrını bulmuş. Varlık ve gücün üretim ve dağıtım alanının aksine tüketici dünyasında eleme yarışı ve tekel işlevinden uzak durulmasını sağlayan özgürlük emniyeti de riske atmayarak eski çelişkiyi de yok etti. Artık kapitalist sistemin yeniden üretilmesine bireysel özgürlük yoluyla ulaşılır. Tüketici pazarını, kontrol ettiği kişiler tarafından istekle ve hevesle benimsenen bir kontrol biçimi yapan, sadece itaat karşılığında teklif ettiği ödüllerin parıltısı ve güzelliği değildir. Onun esas çekiciliği, muhtemelen, hayatlarının diğer alanlarında yalnızca baskı olarak deneyimlenen kısıtlamalarla karşılaşan insanlara özgürlük sunuyor olmasıdır. Pazar tarafından sunulan özgürlüğü bir kat daha albenili yapan şey, diğer formların çoğuna bulaşan leke olmaksızın gelmesidir: Aynı pazar bir yandan özgürlük sunarken bir yandan da kesinlik sunar. O, bireye “ baştan aşağı bireysel” tercih hakkını verirken aynı zamanda böyle bir tercih için toplumsal onayı da tedarik eder ve dolayısıyla egemen iradenin keyfini kaçıran güvensizlik hayaletini kovar. Paradoksal bir şekilde, tüketici pazarı özgürlük ve kesinliğin, bağımsızlık ve beraberliğin çatışmadan yan yana yaşadığı “hayal ortaklığının” beklentilerini karşılar. Dolayısıyla insanlar pazara çifte bağla çekilir: Onlar hem bireysel özgürlükleri için hem güvensizliği bir bedel olarak ödemeden özgürlüklerinin tadını çıkarabildikleri için bağlıdırlar. Bu özgürlük, daha önce tartışılan formlarından “sıfır toplamlı” yani birinin ancak diğerinin kaybetmesi sonucu kazandığı bir oyuna neden olmamasıyla ayrılır. Tüketici özgürlüğü oyununda tüm tüketiciler aynı anda kazanan olabilirler. Tüketici pazarı özgürlük ve kesinliğin birlikte sunulup birlikte elde edildiği bir yerdir; özgürlük acısız gelirken, kesinliğe öznel özerkliğe duyulan inançtan uzaklaşmadan sahip olunabilir. Refah içinde düzgün bir hayat yaşamak amacındaki tüketiciler, kendilerini yönlendirilmesi için kurumsal üreticilere ihtiyaç duyar. Tüketicilere kişisel yeteneksizlik ve kitle pazarı üreticilerine bağımlılık öğretilir. Netice olarak; kişisel özgürlük ve özerkliğe yönelik tüm geleneksel talepler, tüketici pazarı tarafından emilip kendi ticari mallar diline çevrildiğinden, güç, iktidar gibi adaletsiz alanlara karşı tehdit olmaktan çıkmış yani asimile edilmiştir.
 Anlama ve analiz geçmiş ve an üzerine yapılabilir. Kapitalizmi 19. Asırda en iyi analiz eden Marks idi. Ama o zaman… Şimdi kapitalizm değişti. O analizler eskide kaldı. Yeni şeyler söylemek lâzım. Şimdilik değişmeyen diyalektik yöntemdir. Kapitalizm üretim merkezli olmaktan tüketim evresine geçti. Bunda “iş”in yani emeğin öneminin azalması da etken oldu. Artık tüketimin verdiği hazlar ve maddi malvarlığının tatmini kişisel özerkliğin, özgüvenin ve aile saadetinin yerin aldı. Kişinin, hayatın anlamını ve kimliğini, üretimde aldığı rol belirliyordu. Bütün çabası bu rolün gereği kimliği kazanmak üzerineydi. Aldığı eğitim ve kazandığı mesleki ahlak, kimliğinin elbiseleriydi. Özgürlük mücadelesi baskın guruplara karşı bu kazanımı elde edebilme imkânı içindi. Ama şimdi elde ettiği tüketici özgürlüğü yaşamın merkezine oturdu. Pazar aracılığıyla elde ettiği mal ve hizmetlere ulaşabilmesi kimliğinin belirleyicisi oldu. İş tam anlamıyla saf dışı olmasa da yardımcı konuma düştü. Nitelikli ve verimli çalışmanın bireysel özgürlük ile bütünleşmesi yerini tüketici pazarıyla anlamlı yumak olan bireysel özgürlüğe bırakıyor.
 Kamusal ve aktif formdaki özgürlüğün tarihi hezimetinin sebebi çözümsüz yoksulluk sorunudur. Bolluk ve sonsuz tüketim yoksulun idealidir;  “Anlık zenginlik için duyulan ölümcül tutku”  yoksulun hayalidir… Yoksul adamların gizli dileği “herkese kendi gereksinimine göre” değil, “herkese kendi arzusuna göredir.”