O anda şöyle düşünmeden edemedim:"Kalbi asil olmayanın davranışlarının asaletinin bir hükmü yoktur.  Ne kadar cila sürersen sür, ağacın damarlarını saklayamazsın; sen cilayı sürdükçe damarlar kendini belli eder." Meslek hayatım boyunca değişik karakterde o kadar insanla karşılaştım ki... Bazen kendi kendime şöyle derim: "Keşke bir niyet okuma cihazı olsa da kimi ameliyat etmemem gerektiğini ona göre kararlaştırabilsem!" Ama ne yazık ki böyle bir cihaz henüz icat edilmedi.Bize düşen de zahiren değerlendirip hastayı  ona göre seçmek... Hani öteden beri tekrarladığım bir söz vardır." İyi cerrah kimi ameliyat edeceğini, akıllı cerrah ise kimi ameliyat etmeyeceğini bilen cerrahtır." Buna tıpta "cerrahi akıl" diyorlar. Bu akıl tıp kitaplarında yazmıyor. Zamanla kazanılan bir özellik, bir "kendini savunma refleksi" de  diyebiliriz. Bu akıl bir cerrahta ancak 10 yıl sonra oluşabiliyormuş.

          Bazı hocalarımız bu cerrahi aklı asistanlığımızda bize nakletmeye çalışırlardı da anlamakta güçlük çekerdik. Yani şunu demek isterlermiş." Her sakallıya dede demeyin!"

         Acil polikliniğinden yatırdığım hastayı değerlendirmiştim..60'lı yaşlarda, felç geçirmiş. Mesane sondası takılı. Hasta yatalak. Prostat büyümesi mevcut ve sondadan kurtarmak için ameliyat etmek gerek..Anestezi konsültasyonu sonucu hastaya "orta risk" veriliyor ve ben de bir cerrah olarak risk hesapları yapıyorum ve hastayı ameliyat etmeme kararı alıyorum. Bir eğitim hastanesine başvurmaları gerektiğini söylüyorum..Öyle ya riski alacak olan ben değil miyim? Hasta ölse bunun faturası herhalde mahallenin muhtarına kesilmeyecek, bana kesilecek!..Polikliniğe inmiş, hasta kabulüne başlamıştım ki kapı önünde bir gürültü oldu..Genç birisi kapı aralığında başını uzatarak benimle görüşmek istediğini söyledi..Sekretere "içeri al, görüşeyim" dedim. Orta boylu, 40 yaşlarında, sakalını belli ki uzun süre kesmemiş. Sivri burunlu, bıyıkları üst dudağını kapatmış birisi..Sinirli birisi olduğu belli..Elleri titriyor ve bana  öyle bir bakışı var ki.. Sanki beni yiyecek.. Elbette ben onu yiyecek değilim.  "Buyrun, sıkıntı nedir, sizi dinliyorum" dediğimde o hastanın oğlu olduğunu söyledi ve ameliyat etmeme gerekçelerimi sordu. Buna sordu demeyelim; şöyle desem daha uygun ve doğru olur:"Sorgulamaya, hesap  sormaya başladı."  Risklerden bahsediyorum, ama beni dinlemiyor ve sesinin tonunu iyice artırarak tehdit etmeye başlıyor. O anda kendimi mahkemede hakimin karşısındaymışım gibi hissediyorum desem abartmamış olurum. Bir yandan da korkuyorum.İçimden diyorum ki "Çattık bir serkeşe, ya silahı varsa ve çekip beni vurursa!" Böyle vukuatlar olmuyor değil ki.. Hani Anadolu'da buna "gitti babasının kesesinden" derler. İşte o misal. Baktım olmayacak, "sizinle görüşmem bitti!" demek zorunda kalmıştım ki adam parmağını bana doğru tehditkar bir vaziyette salladı ve tam üzerime yürüyecekken bizim güvenlik görevlileri adamı arkadan yakaladı.. Benim poliklinik güvenlik deskine çok yakın olduğundan arkadaşlar akıl edip gerekli tedbiri almayı akıl edebilmişler iyi ki...

          Neyse uzatmayalım, ben o gün postu deldirmekten kıl payı kurtulmuştum..Bu hasta başka bir yere gidip ameliyat olmuş. Bir süre sonra bir ahbabım polikliniğe geldi..Hoşbeşten sonra dedi ki "sana birşey söyleyeceyim. O günkü olaya şahit oldum.O kişiyi ben iyi tanıyorum. Bulaşığın biridir.  Zamanında bir genel cerrahın da başına bela olmuştu..Banka müdürünü ve memurlarını da şikayet etmişti. Adam birilerini şikayet etmekten zevk alıyor adeta. Ananın duası başındaymış ki ameliyat etmemişsin. Hastaya birşey olsaydı çok sıkıntı yaşardın!"

          Bunu anlatmaktan maksadım insanları, hele hastalarımı kötülemek ve hepsini aynı kategoriye sokmak değil, asla... Biliyorum ki "oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir!" Her oluktan nur akmasını bekleyemeyiz ki... İnsan neyse o, değişmiyor.

         Güzel örnekler o kadar çok ki..Poliklinikte muayene edip kontrole çağırdığım bir hasta giderken masama bir hediye bırakmıştı. İçinden bir yazı çıkmıştı: "O tebessümünüzden ve içten davranışlarınızdan çok etkilendim. Teşekkürler.Stokholm'de yaşıyorum. İşte adresim..Kalben davetlimsiniz..Bütün masraflar benden..Size fiyordları gezdirmekten mutlu olacağım..Evimde misafirimsiniz..Bekliyorum..İşte de telefonum..Selam..."