Muhatabım o endoskopik cihazın özelliklerini sayarken ben de vereceğim cevabın ana hatları üzerinde kafa yormaktaydım. Hani halkın kullandığı güzel bir deyim vardır: ''Bostancıya tere satmak...''  Anlatıyordu: ''Bu cihazı birçok hastaneye sattık. Özellikle eğitim hastanelerinde kullanan hekimlerimiz çok beğendiklerini ifae etmekteler...'' İçimden de diyorum ki ''beni galiba acemi nalbant sandı, sanıyor ki her dediğinde inanacağım...'' Argoyu sevmem ama derler ya ''ufak doğra civcivler de yesin...'' Eğitim hastanelerindeki hekimler çok memnunmuş derken o söz aklıma geldi... ''Gelin ata binermiş. Hem ağlarmış, hem gidermiş.'' Bizimki de o misal...

            İki ay önce satın almış olduğumuz üreteroskopun verimsizliğini ve kalitesizliğini yorumlamak için davet ettiğimiz firma temsilcisi bir türlü sadede gelmiyordu. Kimse ayranım ekşi der mi! ''Bakınız ben üreteroskopiyi ilk defa yapıyor değilim. Bir defa şunu söyleyeyim, bu cihazınızı kullandığım ilk gün dış görünüşü bile hoşuma gitmemişti. Hani alet kendini belli eder.''

            Muhatabımın yüzünde zoraki tebessüm belirirken dudaklarında da tiklerin oluştuğunu görüyordum. Sanki beni en zayıf olduğum bir noktadan yakalayacaktı. Hani dış görünüşü demiştim ya... Belki de ''önyargılı hekim'' damgasını yiyecektim. Nitekim taahmin ettiğim gibi atak yapıyordu. ''Hocam yanlış aanlamayın da dış görünüşe bakmamak lazım, yanıltabilir.'' Hiç altta kalır mıyım! ''Bunun içini de görüyorum iki aydır. Dışı içine yansımış. Ben yedi sene tık dmeden çalışan üreteroskop da kullanmış birisiyim...'' Ve o üreteroskopun markasını veriyorum. İki ayda geniş açılı bir ''C'' harfi haline gelen cihazı gösterdiğimde kendince izah getiriyor: ''Bizim cihazımız semirijid . Üreterde esniyor da ondan bu eğrilik.'' İçimden de diyorum ki ''tam bir şark kurnazlığı yapıyor.''

            Gözlerinin içine bakarak cevap veriyorum: ''Hiç mi esneyen cihaz görmedik. Sizinki esnemiyor, yamuluyor. Çünkü aluminyum. Ameliyat sırasında ben üreterde böbreğe doğru yönlenmeye çalışırken alet peritona doğru gidiyor. Bir perforasyon olsa hasta kusuru cihaza kesmez, bana keser.'' Yutkunuyor... ''Peki ne yapalım, nasıl bir çözüm getirelim'' diye soruyor. Bu sorunun iki cevabı var, ama kestirme olanını söylemiyorum. O da şu: ''Bu hastanenin ihalelerine bu marka ile girmeyerek bize iyilik edin, rica ediyorum.''

            Ben düşünürken o çözümü sunuyor: ''Cihazı sıfırı ile değiştireceğiz ve hiçbir ücret de talep etmeyeceğiz.'' Gülmemek içn kendimi zor tutuyorum o an... ''Ne farkeder, ha Al Veli,ha Veli Ali... Değişen ne?'' Yutkunuyor... ''Hocam kullanırken ve steri ederken de azami dikkat göstermek gerektiğini benden daha iyi biliyorsunuzdur.'' İşte şimdi kestirme cevabı hak ediyor...''Şimdi karşınızda senelerce ihale komisyonu başkanlığı yapmış birisi olarak konuşuyorum. Bu cihaz resmen aluminyumdan yapılmış. Çelik değil besbelli. İsterseniz MKE Kurumu'na analiz için gönderelim. Hastaneye yazık, hastaya yazık. Bir de kullanan cerraha yazık. Bir komplikasyonda dava açılırsa talep edilen tazminat, rakam dudak uçuklatıcı. Siz bunu biliyor biliyor musunuz? Hani bir söz vardır: Öküz Hasan Paşa'nın, odun kara meşenin nasıl olsa...''

            Aslında cihazın hastanemize kaça satıldığını biliyorum, ama bilmezlikten gelerek bir nevi nabız yokluyorum... ''Kaça sattınız bu cihazı bize?'' Ensesini kaşıyor, kem küm... ''İşin o yönünü bilmiyorum, haberim olmaz'' diye kaçamak cevap veriyor. Şark kurnazlığı bu olsa gerek. ''Bilmemeniz mümkün değil, çünkü teklifi siz verdiniz.'' Ve rakamı telaffuz ediyorum. İnanın orta halli bir otomobil markasının ikinci el fiyatı...''Ben bunun yurtdışından kaça alındığını da az çok tahmin ediyorum. Tam on katına satıyorsunuz bu hastaneye. Bizim oralarda şöyle denir buna: 'Sanki Moskof'un parası'...''

            Kıpkırmızı olmuştu... Ben lafı eğip büken ve yamulan bir insan değilim ki. Omurgalıyım şükür. Ama bu üslup tarzı haddini bilmemek ve kabalık olarak yorumlanmasın. Elbette maksadım o insanı mahcup etmek değildir bu hitap tarzı ile...

            Son sözümü söylüyordum... ''Alet işler, el övünür. Lütfen başka bir marka ile girin ihaleye...''

            Ayrılırken ''bir dakika, size bir fıkra anlatayım da...Cihazınızın görüntü kalitesi ile denk düştü de...'' diyorum ve anlatıyorum...

            Malum Prof.Dr. Mazhar Osman Türkiye'de psikiyatrinin kurucularından ve en unutulmazlarından biridir. Mazhar Osman birgün biraraya toplanmış hastaların hep birlikte karşı duvarda bir noktaya baktıklarını görür. O da bir süre dikkatle bakar, fakat hiçbirşey göremez. Bunun  üzerine dayanamaz ve çok dikkatle bakanlardan birine sorar:

            ''Yahu nereye bakıyorsunuz böyle hep birlikte? Ben de bakıyorum, ama hiçbirşey göremiyorum.''

            Adam cevap vermiş: ''Biz bir saattir baktığımız halde bir şey göremedik, siz nasıl göreceksiniz?''

            Ve bu fıkranın arkasından yorum getiriyorum: ''Ben de sizin cihazınızla iki aydır bakıyorum, ama bir şey görür gibi oluyorum...''