GÜNAYDIN/ TÜNAYDIN Değerli Okurlar;
Bir dini seçen bir kimseye dinin gereklerini, devletin öngördüğü ve koyduğu dünyevî esaslara zarar vermeden yerine getirmesine imkân verilmesi veya dinî müesseselerin gerçek dinî faaliyetlerini diğer müesseseleri etkilemeden uygulaması Atatürkçülüğün lâiklik anlayışının bir sonucudur.
Atatürkçülüğün dine ilişkin esasları şu şekilde özetlenebilir:
Devletin dünyevî faaliyetlerinin yürütülmesindeki esaslarına uymak koşulu ile bir dini seçen kimselerin, birbirlerini zorlamadan dinin gereklerini yerine getirmek istemeleri doğaldır.
Dinde zorlamanın olmadığı, Kur’an’ da vicdan özgürlüğünü vurgulayan, birçok ayetle belirlenmiştir.
Dinî müesseseler temel dinî vazifelerini, dinî faaliyetleri, diğer müesseseleri etkilemeden yerine getirmekten sorumludur.
Devlet, dinî müesseselerin dinî temel vazifelerini yapacak şekilde faaliyet göstermelerini kontrol eder, dinî müesseseler dışında kalan bütün müesseselerin dini kötüye kullanacak şekilde dinden güç almaya çalışmalarını önler.
Atatürkçülükte eğitim müessesesi birdir ve bütündür. Bu müessese insanın çevresini, içinde yaşadığı koşullara ilişkin gerçeği bulmaya çalışır ve öğretir. İnsana dünya üzerindeki nimetlerden, güzelliklerden nasıl yararlanacağını gösterir.
Allah’ ın kendisine verdiği aklı; olumlu yönde, kendisi, ailesi, milleti ve insanlık için nasıl kullanacağını öğrenir. Bu faaliyetler açısından eğitim akılcı bir temele dayanır. Ayrıca eğitim, bu bilgi ve yöntemlere sahip insana, dinî bilgileri verir. Seçtiği dinin esaslarını öğretir.
Bu niteliğinden dolayı din bir vicdan meselesidir. Bu nedenle Atatürkçülük’ te, vicdan ve din hürriyeti temel hürriyetlerden biri olarak kabul edilmiştir.
Atatürkçülük; İslâm dinini, Allah’a ilişkin esaslarını ve Allah Buyruklarını aynen kabul etmekte ve uygulamasını zorunlu görmektedir. Nitekim Atatürk’ ün 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Paşa Camiinde minbere çıkarak söylediği hutbenin başlangıcı şöyledir:
“ Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ ın selâmeti, sevgisi üzerinize olsun. Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Allah tarafından insanlara dinî gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası, hepimizce bilinmektedir ki, Yüce Kur’an’ daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını ( maddî ve manevî âlem kanunlarını) yapan Tanrı’dır. “ ( Atatürk’ ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayını, Ankara, 1952, Sayfa 93)
Atatürkçülük’ teki din ve dindarlık anlayışı sade, boş inançlardan arındırılmış, İslâmiyet’in özündeki gerçeklere dayanan bir anlayıştır. İslâmiyet’ in özü, Allah’ ın bir olduğuna ve ondan başka Allah olmadığına, Hazreti Muhammed’ in onun elçisi olduğuna inanmaktır. Atatürkçülük, İslâm dininin esaslarını Kur’an’ ın ve Hz. Muhammed’ in yolunun ruhuna uygun olarak anlamakta ve uygulamaktadır. Şu sözler Atatürk’ ündür:
“ Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilime ters, ilerlemeye engel hiçbir şey kapsamıyor. Hâlbuki Türkiye’ ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, sun’i, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu zavallılar sırası gelince aydınlanacaklardır. “(Atatürk’ ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, TİTE Yayını, Ankara, 1954, Sayfa 70)
Sonuç olarak Atatürk, Türk Milleti’ nin çağdaş uygarlık düzeyine çıkarken kişilere manevî desteğini sağlayacak Müslümanlığın akla, mantığa, ilme ve fenne uygun olmasını öngörmüş, vicdan hürriyetine büyük önem vermiştir.
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.
NE MUTLU TÜRK’ ÜM DİYENE!