Uzun süre düşündüm, yazsam mı, yazmasam mı diye…Ve sonun da şu kanıya vardım ve yazma isteğim ağır bastı: ‘’Bu bir hasta sırrını afişe etme eylemi veya hatası değil! Yazayım da ibret alınsın!’’
Ben de biraz hamasete kaçtım sanırım. Milletin daha işi yok da benim yazımdan ‘’hisse kapacak!’’ Geçiniz efendim geçiniz! O sözü çok severim: ‘’Başkalarının hayatından ders çıkarın, zira insan bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor!’’
Hani yine de yazayım…Bir nahoş sada bırakalım bu kubbede ve belki de olumlu yansımaları olur.
Neyse sadede geliyorum. O ufak tefek ve sevimli haliyle içeriye girdiğinde karşılıklı tebessüm faslı başlıyordu ve elindeki ilaci masama bırakıyordu. Bu haftalık seanslardan birisiydi ve enjeksiyon yapacaktım kendisine. Arka bölmeye gidip her zamanki gibi masaya uzanacaktı ve ben de ilacı çekme hazırlılarına başlamıştım. Biraz sonra oradan çıkıp masama yaklaşıyordu. Bir süre sessizce baktıktan sonra sağ eliyle sağ yanağını ve gözünü gösteriyordu.
‘’Hocam insan bir sorar, yüzümdeki şu morluğu hiç mi merak etmedin?’’
Başımı kaldırıp bakıyordum merakla…Aslında hiç de merak ettiğim yoktu da..Hani halk arasında derler ya…Kerhen bakmanın ifadesidir bu: ‘’Hala hatırın kalmasın!’’ Yani bakmış olmak için baktığımı görünce adeta gönül koyuyordu. Çünkü gözucu ile bakarken şöyle demiştim:
‘’Yaa, gördüm, geçmiş olsun!’’
Ama belli ki sebebini sormamı bekliyordu. Ne diye soracaktım ki! Zira vücudun o bölgesi ile ne işim olabilirdi ki! Herkes kendi çöplüğünde ötsün. Ama şunu itiraf edeyim ki bazı şeyleri sezinlemiştim ve bilerek ilgisiz kalmıştım o morluğa.. Hani derler ya ‘’Lafla pilav pişerse, deniz kadar yağı benden!’’
Bir daha bakıyorum. O yine ısrar ediyor: ‘’Hocam sebebini sormayacak mısın?’’
Hani ‘’bizim it buraya bir balta getirdi mi’’ sözü aklıma geliyordu…
‘’Cemil geçmiş olsun, anlat ne oldu?’’
Hay sormaz olsaydım. Zaten sormuş olak için sormuş oldum. Yani ‘’ağalar bizi seyranda görsün!’’ O misal yani… Özel hayatla ilgili bir hadisenin deşifre edilmesi ve dışa vurumuydu belli ki!
‘’Hocam eşim dün gece beni dayakladı. Allah beni kurtarsın ondan. Dua et bana!’’
Tebessüm ediyordum…’’Cemil bu özel hayata giriyor. En iyisi bu tencerenin kapağını açmayalım!’’
Adeta otomatiğe bağlanmış bir telesekreter gibi konuşuyordu. Sanki çok merak etmiştim de…
‘’Perde ile ilgili bir problem varmış. Salonda oturuyordum, televizyon seyrediyordum. Beni çağırdı ve gidip perdeye asıldım ve birden perde pat diye düştü!’’
‘’Sonra Cemil?’’
‘’Vay sen misin perdeyi düşüren. Bir boksör gibi başladı bana vurmaya. Kendisi iri yarıdır zaten. Yumruğu yediğimde yere düştüm ve üzerime çöktü. Sayamıyorum yumrukları..Burnum kanamaya başladı. Yine de acımıyor. Bir yandan da küfrediyor!’’
‘’Neyse Cemil bu kadarı yeter! Üstü kalsın!’’
‘’Bir de baktım telefona koştu. Polisi arıyor. Eşim bana şiddet uyghuluyor, yardım edin diyor!’’
‘’Cemil tamam, özel hayatını dinlemek istemiyorum!’’
‘’Hocam biraz sonra polisler geldi ve karakola gittik. İfadeler alındı ve bana uzaklaştırma alınmasın mı!’’
‘’Eee!’’
‘’Kapı dışarı attılar ve bu geceyi parkta geçirdim!’’
Enjeksiyonunu yapıyorum ve yan bakışla poliklinikten çıkıyor…