GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
03 Mart, laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli üç kanunun kabul edilişinin yıldönümü...
3 Mart 1924’te, Halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasına, Şeriye ve Evkaf, Harbiye Vekâletleri’ nin kaldırılmasına, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Öğretim ve eğitimde birlik) kabulüne karar verilmişti.
Hazreti Muhammed, sağlığında, yeni kurduğu devletin her türlü işlerini yönetiyordu. O, hem bir Peygamber, hem de bir devlet başkanıydı. Peygamberin ölümüyle, yeni kurulan Arap Devleti başsız kaldı. Onun koyduğu esaslara göre, işleri yürütecek birisi gerekiyordu. Bu sebeple, ileri gelen Arap büyükleri toplanarak, başlarına Peygamberin akrabası ve ülküdaşı Hazreti Ebubekir’i getirdiler.
Hazreti Ebubekir, Hazreti Muhammed’in yerine geçti; Hazreti Muhammed’in halefi (ardılı) oldu. 
Hazreti Ebubekir’i, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali izlediler.
Kısacası, Hazreti Muhammed’in ardılı olarak Müslümanların yönetimini üstlenen kimseye Halife denir. Şiilik’ te ise Halife yerine İmam tabiri yeğlenir; bu makamı namaz kıldırma işlevinden ayırmak için de İmamet’ i Kübra ( Büyük İmamlık) adı kullanılır.
Peygamber, kendisinin son Tanrı Elçisi olduğunu belirtmişti. Onun ölümü ile İslâm dininin Tanrısal yanı kapanmıştı; yani artık Tanrı, bir başkası aracılığıyla insanlara seslenemeyecekti. Böylece Halifeler, Peygamber’in yalnız yöneticilik sıfatına vekil olmuşlardır, yoksa dinsel sıfatına değil.
Ancak, Halifeler, otoritelerini sürdürmek için kendilerine dinsel sıfatlar da yakıştırdılar ve din esaslarına dayanan toplumdaki halk, halifeyi dinsel bir kişi olarak da gördü.
İslâm kamu hukukçuları, siyasal bir kurum durumuna gelmiş Halifeliğin şartlarını a saptadılar. Özellikle el- Maverdi (Ölümü: 1058) adlı hukukçunun saptadığı şartlar, İslâm dünyasında uyulması gerekli bir kural haline geldi. Bu şartların en önemlisi, Halifenin, Peygamber soyundan gelmesi, yani Kureyş kabilesi içinden çıkmasıdır.  Gerçekten hem ilk dört Halife, hem de Emevî ve Abbasî halifeleri, Kureyş kabilesine mensuptur.
Otoritelerinin en fazla olduğu devirlerde bile, halifeler tüm İslâm dünyasında tam bir egemenlik kuramamışlardır. Halifelik siyasal bir kurum olduğu için, çeşitli zümreler, onları tanımamıştır.
Halifelik sorununun zamanla birçok kanlı savaşlara sebep olduğu da bilinmektedir. Cemel Vakası’nda Peygamber’in eşi Hz. Ayşe ile damadı Hz. Ali karşı karşıya gelmiş ve pek çok kan dökülmüştür. Cennetlikle müjdelenen on kişiden Zübeyr ve Talha da Hz. Ali’nin karşısında yer alanlar arasındaydı.
Halifelik sorunu yüzünden Hz. Ali ile Muaviye’nin de Sıffin’ de savaştığı bilinmektedir. Çünkü Muaviye, Hazreti Osman’ın öldürülmesinde parmağı olduğu iddiasıyla Hazreti Ali’nin halifeliğini tanımadı.  Bunun üzerine hazreti Ali, Şam’ da halifelik iddiasında bulunan Muaviye’ nin  üzerine  ordusuyla gitti. Sıffin’ de yapılan savaşta kırk bin Müslüman öldü.  Hakeme başvuruldu. İşin içine hile karıştı. Anlaşma sağlanamadı. Daha sonra Ali b. Ebu Talip’in ordusundan Hariciler ayrıldı ve onun halifeliğini tanımadı. Hazreti Ali onların çoğunu kılıçtan geçirdi ve Kufe’ ye çekildi. 661’de bir Harici tarafından öldürüldü. Yerine oğlu Hasan geçti ise de Muaviye’nin ısrarı üzerine kan dökülmesini önlemek için halifelikten vazgeçti. Şam’da Muaviye’nin halifeliği kesinleşti. 
Böylece Halifelik Haşimoğulları’ ndan Ümeyyeoğulları’ na geçti. Bunlara tarihte Emeviler denir.
(DEVAMI YARIN)
GÜNÜN SÖZÜ:
“BİR ÇOK MİLLET, GEÇMİŞLERİNİN YANLIŞ VEYA BOŞ ALIŞKANLIK VE İNANÇLARI  İLE İSLÂMİYETİ KARIŞTIRDIKLARI VE BU ŞEKİLDE İSLÂM GERÇEKLERİNDEN UZAKLAŞTIKLARI İÇİN KENDİLERİNİ DÜŞMANLARININ  ESİRİ YAPTILAR.” (ATATÜRK)
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.