Sıfırdan başlayıp oldukça zengin olmuş bir iş adamının bir tek kızı vardı. Evlilik çağına gelmiş kızına üç talip çıkmış, peşinde dolanıp duruyorlardı. Gözü gibi sevdiği kızını mutlu edecek ve kendisinden sonra, bir ömür harcayıp kurduğu, işletmenin başına geçecek uygun damadı seçmek kolay olmayacaktı. Bunun için adayların yeteneklerini ölçmeyi kararlaştırdı.

Onları çağırdı ve her birine 100er lira verdi. Akşama kadar bulundukları odayı tamamen dolduracak bir şey satın alıp getirmelerini istedi. 

Adayların üçü de kente gidip ellerindeki paralarla bir şeyler aldılar ve hava kararınca geri geldiler. Birinci genç odaya girdi. İki balya saman almıştı. Odanın ortasına yardımcılarını getirip bağlarını çözdüler. Samanları savurmaya başladılar. Bir anda odanın içi samanla dolmuştu. Ama babanın isteği yerine gelmemişti. Uçuşan samanlar bir süre sonra yere düşüyor ve oda yine boş kalıyordu.

İkinci adaya soruldu, sen parayı ne yaptın diye. O, iki çuval pamuk almış ve bir de hallaç getirmişti. Gösteri başladı. Atılan pamuklar havada uçuşuyor, ne çare odayı doldurmuyordu. Sonuç olumsuz sayıldı. Bütün gözler son adaya çevrildi.

Kayın pederin “parayı ne yaptın?” sorusuna yanıt “elli lirayı bir hayır kurumuna bağışladım. Kırk lirayla da yolda karşıma çıkan elbiseleri yıpranmış bir fakiri giydirdim ve karnını doyurdum. Geri kalan parayla da…” cebinden bir kutu kibrit ve bir mum çıkardı.

Herkes şaşırmış ne olacağını beklerken odanın lambası söndü ve karanlık çöktü. Bir kibrit çaktı, mum yandı. Oda mumun yaydığı ışıkla doldu. Gerisini anlatmaya gerek yok. Işığını yaymasını bilen, damatlığı hak etmişti.

Şimdikiler bilmez. Mesleğe başladığımız yıllarda öğretmenin sembolü yanan mumdu. Yakalarımıza o tür rozetler takardık. Oldukca anlamlı bir benzetme. Mum yandıkca etrafa ışık saçar ama bir taraftan da eriyip biter. Öğretmense çalıştığı sürece öğrencilerine bir şeyler vermek için didinir çırpınır, enerji harcayarak, bilgi saçar. Öte yandan da ömrünü tüketir.

Işık doğru kullanılırsa, yanıltıcı uygulamalara alet olmazsa yarar sağlar. Parlak, renkli ve güçlü spotlarla aydınlatışmış bir mağaza vitrininde sergilenen nesneler olduğundan çok daha güzel ve çekici bir şekilde alıcılara sunulur. İçeride doğal olmayan aydınlatmayla gözler perdelenir. Alışverişten eve dönen kişi “ ben bunu mu beğenmiştim?” diye adeta kuşkuya düşer. Pazarcılar kırmızı çadırları tercih ederler. Aynı renkteki meyve ve sebzeler daha canlı görünsün diye.

Işık yanlış kullanılırsa tehlike yaratabilir. Otomobilin önündeki far gece yolu aydınlatarak sürücünün güvenli yol almasını sağlar. Diğer yandan aynı güçlü ışık karşı yönden gelen bir başka sürücünün gözünü kamaştırarak görüşünü sıfıra düşürür. Kaza yapmasına yol açar. 

Ünlü düşünür Platon’un bir mağara örneklemesi vardır. İnsanları bir mağara içinde yaşadıkları varsayımından yola çıkarak, sırtları girişe ters yüzleri karşı duvara dönük oturur. Bu durumdaki insanlar, dışarıdaki nesnelerin duvara ışık yoluyla düşen gölgelerini görebilirler. Bu görüntüler gerçek değil, gerçeğin eni konu bozulmuş şekilleridir. Gerçeği görmek için akıl yolunu seçip baskıdan kurtularak, mağaranın girişine çeviren, ışığı doğru kullanmış olur yanılgıdan kurtulur. 

Sinop doğumlu Yunan filozof Diojen’e Büyük İskender sormuş “Bir dileğin var mı?” diye Düşünürün verdiği yanıt “ Var gölge etme başka ihsan istemem” olmuş. Karanlığın yanında aydınlığın en büyük kazanç olduğuna vurgu yapmış. Yine bir gün öğle vakti elinde fenerle Atina sokaklarında dolaşırken soranlara “bir adam arıyorum” diye sıradan insanları küçümsemiş. Elindeki fenerin temsil ettiği ışık hep onun yol göstericisi olmuştur.

Yüce Mevlana meşhur öğütleri arasında;
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol.

Der. Güneş güçlü ışığı ve enerjisi ile tüm alemleri kapsar. Affedicilik hoşgörü, yardımseverlik iyi insan, büyük insan olmanın özelliklerinden. Bu yönleriyle güneş gibi olmayı öğütlüyor, ünlü düşünür.

Kusurları örtmeyi gece gibi karartmak, yanlış algılanabilir. Bu , yanlış hareketleri , haksız davranışları, soygunları, her türlü zarar verici girişimleri görmemek, önlememek şeklinde olmamalıdır.