Lâiklik, akılcılığın ve ilmin yani pozitivist olmanın doğal bir sonucudur; aklın ve ilmin yürüteceği devlet işlerine dinin karışmaması demektir.

Atatürk’ ün lâikliği, kimilerinin yanlış olarak anladıkları ve göstermek istedikleri gibi, din düşmanlığı değildir.

Tersine dine ve dinî inançlara saygı gösteren, saygıyı mümkün kılan lâikliktir.

Bu lâikliğin istediği din ile devletin birbirinden ayrılması, dinin ve dinî inançların politikaya alet edilmemesidir.

Nitekim Atatürk zamanında dinî bayram günlerinin resmî tatil günleri olarak kabul edilmesi, Kuran’ ın Türkçeye çevrilmesi, camilerin ve din adamlarının devlet teşkilâtı içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı’ nın himaye ve gözetimi altına alınması dine saygılı bir lâiklik anlayışını göstermektedir.

Çünkü din, saygıdeğer bir toplumsal müessesedir.

Atatürk’ ün dünya görüşündeki lâiklik anlayışı dine politika alanını kesinlikle yasaklayan, onun toplum hayatındaki etkilerine mani olmak ve aslında yalnız Allah ile kulları arasındaki münasebetlerle ilgili olması sebebiyle, kişilerin vicdanındaki özel yerini almasını isteyen bir anlayıştır.

 Bir toplumun sadece siyasî değil, sosyal ve kültürel, hatta ekonomik hayatında rol oynayan lâiklik Atatürk’ ün millî devlet kurulmasından sonra giriştiği devrimci reformları arasında, temel reform niteliği taşır.

Zira lâiklik gerçekleşmez, devamlı ve titiz bir saygı göremezse demokrasi ve Cumhuriyetin ve neticede bağımsız millî devletin varlığı tehlikeye düşeceği gibi, Türk toplumu sosyal ve kültürel yönden de çağdaş normlarda gelişemez.

Bireylerin kişiliği, birey aklının ve vicdanının hür olmasını gerektirir; o halde akıl ve vicdan üzerinde dinin ve devletin hiçbir baskıda bulunmaması gerekir.

Lâiklik öz anlamı ile kişi aklının ve vicdanının Devlet karşısında bağımsızlığı ve hürriyeti demektir.

Lâiklik, demokratik düzenin her çeşit duygu, düşünce ve kanaatlere aynı derecee saygı göstermesi, bunları adeta eş değerde görmesi, demokratik devletin bunlar karşısında tarafsız olmasıdır.

Bunları neden yazdığıma gelince…

Hayatta esas olan, (hangi din veya inanç sisteminden olursa olsun) ahlâklı ve dürüst olmaktır!

Kişinin dini ve inancı, bir başka kişiyi de, kimseyi de ilgilendirmez!

Hiç kimse, kendi inancının isteklerini bir başkasından bekleyemez, bir başkasını kendi inançları doğrultusunda hareket etmeye zorlayamaz ve bu düşüncesini empoze etmeye çalışamaz!

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Başlangıç Kısmı 5’inci paragrafında yazılanlar son derece açık ve nettir:

“Hiçbir faaliyet, Türk Milli menfaatlerinin, Türk Varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün manevi değerlerinin, Atatürk Milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmasına izin veremez…”

ATATÜRK diyor ki:

“ Ne Mutlu Türk’ üm Diyene!”