GÜNAYDIN Değerli Okurlar,
Harf Devrimi, 1 Kasım 1928’ de kabul edilmişti.
Yıldönümü nedeniyle bu konuyu işleyeceğiz ama önce uluslararası bazı spor karşılaşmalarını gözünüzün önüne getirmenizi isterim. Suudi Arabistan, Çin, Kore, Japonya gibi ülkelerin maçlarını hatırlayın. Dikkatli gözlerden muhakkak kaçmıyordur. Adı geçen ülkelerin oyuncularının formalarının arkasında, oyuncuların isimleri, kendi ulusal alfabeleriyle/ harfleriyle değil, Lâtin harfleriyle yazılı…
Çince’ den başka lisan bilmeyen bir Çinli düşünün; kendi ülkesinde televizyonda seyrettiği uluslararası maçlarda kendi oyuncusunun formasının arkasındaki ismi herhalde anlayamaz. Örneğin Araplar, Ruslar, Koreliler ve Japonlar için de herhalde durum aynıdır.
Bize gelince... Dünyanın hangi ülkesindeki spor karşılaşması olursa olsun, bizim oyuncularımızın ulusal formalarının arkasında, ulusal harflerimizle yazılmış isimleri var. Konunun önemi, zannediyorum fark edilmiştir.s
***
Cumhuriyet’in ilânından sonra, yeni yönetimin yöneldiği ilk alanlardan biri de eğitimdi. 1924’te medrese- mektep ikiliğini yok etmek ve öğretim birliğini sağlamak amacıyla Tevhidi Tedrisat Kanunu çıkarıldı.
Bunu Şerriye ve Evkaf Vekâleti’ nin kaldırılması takip etti. “Şerriye” sözcüğü din işleri, “Evkaf” ise vakıflar anlamına geliyordu. Osmanlı’ da din hizmetleri ile ilgilenen Şeyhülislâm makamı ile Vakıf malları ile ilgilenen Evkaf-ı Hümâyun Nezareti’ nin hizmetleri 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı yasa ile kaldırıldı. Vakıflar yönetimi Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetimine, din işleri de Diyanet İşleri Başkanlığı’ na devredildi.
Okulların tümünün denetimini Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı)’ne bağlandı.
1 Kasım 1928’de TBMM’de kabul edilen ve 3 Kasım’da Resmi Gazete’ de yayımlanan 1353 sayılı “ Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” ile yasada “Türk Harfleri” olarak anılan yeni harfler, Arap harflerinin yerini aldı.
Yasa ile bütün devlet kurumlarında, şirket, dernek ve özel kuruluşlarda yazışmaların Türk harfleriyle yapılması zorunlu kılındı. Bunun için bir geçiş süresi belirlendi. Resmî işlemlerde Türk harflerine geçiş için son tarih 1 Ocak 1929’du. Gene de, aynı yılın Haziran başına değin, eski yazı ile verilen dilekçeler işleme konacak, bazı zorunlu işlemler eski yazı ile yapılabilecekti. 1 Aralık 1928’den itibaren, kitap dışındaki yayınların tümü, 1 Ocak 1929’dan sonra ise kitaplar da Türk harfleriyle basılacaktı. Kamu kuruluşlarıyla, özel kuruluşlarda bulunan Arap harfli yayınlar 1 Haziran 1930’a değin kullanılabilecek, her türlü kıymetli kâğıt ile özel eski belgeler, yenileriyle değiştirilmediği sürece, geçerli kabul edilecekti. Eski harflerle basılı kitapların eğitimde kullanılması yasaklanmıştı.
Prof. Dr. İlber Ortaylı’ nın bu konudaki değerlendirmesinin küçük bir bölümünü aynen alıyorum:
“…Gazi Mustafa Kemal Paşa ikili ve uzun vadeli kullanımın aleyhindeydi. Türk harflerinin değişiminin ne kadar cehalet (!) getirdiği tartışılır. 1935 sayımındaki okuma yazma oranına yüzde 20 civarında okuryazar rakamı yansıyor. İmparatorluk yıkıldığında ise cehalet oranı yüzde 90’dı. Yüzde 10’nun okuryazarlığını 1878 Meclisi’ndeki bir mebusun şu ifadesi ile tasvir mümkündür: ‘Köylerde kimse okuma yazma bilmez. Köyün imamı bile yazısını yazdıktan sonra mürekkebi kuruyunca yazdığını okuyamaz.’
II. Abdülhamid Han’ın emri üzerine, bir konuyu araştırmak üzerine kurulu komisyon üyelerinin mühimme defterlerini okuyamamak gibi bir mazeretle layihanın (raporun) yazımını tehir ettikleri bildiriliyor. Bu bir efsane değil; siyakat kullanarak yazılan tahrir defterleri, birtakım Osmanlı vekayinâmeleri dışında devletin divani yazı (hatt) ile kaleme alınan evrakı bürokrasisinin okuma kabiliyeti dışındaydı. Bu yüzdendir ki Tanzimat Dönemi’nde Mülkiye gibi bazı mekteplerde ‘divanî yazı’ hocası istihdam edilmiştir.”(Hürriyet, 14 Kasım 2021)
Edebiyat Fakültelerinde tertiplenen paleografya ve diplomatika seminerlerinde “Harf devriminin nesiller arasında kültürel bir uçurum yarattığı” söylentilerinin geçerli olmadığı anlaşılmıştır.
Yeni Türk harflerine geçmek mutlak ihtiyaç olarak görülmüştü. Zira Türkçe gibi sekiz sesli harfin kullanıldığı ve telâffuz edildiği bir dili, Arap harfleriyle yazmak mümkün değildir. Eski metinlerdeki yer isimlerini ve şahıs isimlerini çözmekte hâlâ güçlük çekilmektedir.
Arap harflerinin değişimi hızlı okuma yazma öğrenme zorunluluğu olan nesiller için şarttı. Tanzimat döneminde bile Arap harfli Türkçede imlâ değişiklikleri yapıldı. Şemsettin Sami ve Kırımlı Gaspıralı İsmail’in alfabesi böyledir. Azerbaycanlı Mirza Fethali Ahundov ise XIX. yy. ortasında toptan Lâtin harflerinin kabulünü önermişti.
Bu arada bir konuyu da özellikle belirtmek isterim. Yeni harfleri ilk kabul eden ilk Müslüman ülkesi biz değiliz; Arnavutlar bu alanda öncüdür. Azerbaycan da yeni harfleri Türkiye’den önce kabul etmiştir. 1940’ lı yıllara kadar Azerbaycan’da her şey Lâtin harfleriyle çıktı, sonra Rusya’ nın baskısıyla zorla Kiril alfabesi kabul ettirildi. Azerbaycan bağımsızlığına kavuşunca yeniden Lâtin harflerini kullanmaya başladı.
Konuya son bir cümle ve değerlendirmeyle son veriyorum.
Arap harfleri yerine yeni Türk harflerinin kullanılması, 1926 yılında Bakü’de toplanan Türkoloji Kongresi’nde karar altına alınmış, Türk Dünyası’nın birlik ve bütünlüğü düşünülmüştü. Bu durumun oluşumu ve gelişimi ise ayrı bir inceleme konusudur.
ATATÜRK diyor ki:
“ Büyük Türk Milleti cahillikten ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı, Türk alfabesidir.”
(NOT: 1 Kasım, aynı zamanda 1 Kasım 1922’ de Saltanat’ ın kaldırılışının da yıldönümüdür. Saltanat bu tarihte sona ermiştir.)
Gününüz aydınlık ve esenlik dolu olsun.