Bu hafta birkaç olayla örnekler verip üretime vurgu yapmak istiyorum.
Benim Küçük Mümin namındaki dedem 1924 yılında nisan ayında Elmalık köyüne gelip yerleşmiş. Onunla beraber Yunanistan, Selanik, Drama  Yassıören köyünden 49 aile ve Demirciören köyünden de14 hane aynı tarihte mübadele göçmeni olarak Elmalık Köyüne gelmişler. 
Mucize gibi yaşam işte burada başlıyor.
Rumlardan kalan yanmış yıkılmış bir köy. Aylarca trenlerde, bekleme yerlerinde bitap düşmüş hastalıklı hale gelmiş  yoksulun da altında aç bilaç bir grup insan köye gelmiş. Ben o insanlarla büyüdüm şimdi kafamı duvarlara vuruyorum. Neden sormadım. İlk geldikleri günlerde ne bulup ne yediler karınlarını nasıl doyurdular. Nerede yattılar gibi sorulması gereken o kadar çok soru var ki. Onların dizlerinde yol hikayelerini dinleyerek büyüdüm. Elmalık Köyü gibi Yalova’da Kadıköy, Hacımehmet, Koru, Kılıç, Taşköprü köyleri de mübadele göçmenleriyle doldu. 
Manzara hepsinde aynı.
Drama’dan gelenler biraz şanslı, trenle gelirken azda olsa hayvanlarından getirebilmişler, bir tosun, bir düve, bir eşek , iki keçi, 4 koyun o kadar değerli ki.
Az da olsa yanlarında getirdikleri tohumlar var, devletin verdiği tohumlar var, yakınlarındaki yerli köylerden alabildikleri tohumlar var.
Müthiş bir üretim seferberliği başlıyor. Nisan ayında köye geldiklerinden buğday ekmeleri mümkün değil. Benim dedeme devlet 10 kilo mısır tohumu veriyor onu ekiyorlar. Üstelik bu tohumu kendilerine tohum verilemeyen aileler ile de paylaşarak ekiyorlar hemen üretime başlıyorlar.
Çekilen onca eziyetten, onca zahmetten sonra ambarlar yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Benim doğduğum yıllarda (1951) artık bolluk vardır. Ambarlar dolu, köyün değirmeni çalışıyor, bahçeler ekili.
Fakirlik var ancak aç kalacağım tehlikesi yok.
Şimdi köye seyyar sebze meyve satıcıları geliyor. Fırın açıldı, unu  bir yerlerden geliyor.  Ya gelmezler se…
Bir zamanlar ben çocuk iken hayvan otlatmak için boş alan bulamadığım köy arazilerin tamamı bom boş.
Yalova pazarına 1000 kilometre uzaktan, Antalya’dan domates, biber gelmezse, Adana’dan karpuz gelmezse yandık. Bu ürünleri getiren kamyonları iterek getirmiyorlar herhalde. Mazot paralarını kim ödüyor. İyi valla sen burada tembellik yap sonra 1000 km uzaktan sana domates getiren kamyonun mazot parasını öde. Tabii paran varsa.
Üretim zor, çalışmak lazım diyenlere yukarıdaki örneği hatırlatıyorum. İki kuşak önceki atalarımızın nasıl çalıştıklarını anlattım.. Boşuna mı yazdım acaba.
Üretim hamlemizi başlatmak lazım bunun için gerekli destek sağlanmalı. 
İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Tunceli ve bazı büyükşehir belediyelerinin yaptıkları muhteşem hareketler var. Üreticiye tohum veriyorlar, tarlasını işlemesi için mazot desteği sağlıyorlar, ürünlerin  tüketiciye ulaşmasında yardımcı oluyorlar.
Olması gereken bu.
Yalova’da biz ne yapıyoruz. Bizim merkez, ilçe  ve belde belediyelerimizden bir çaba duydunuz mu?
Ben duymadım.
Milletçe silkinip, bir şeyler yapmalıyız.
Ben payıma düşeni yapıyorum. Domatesimi, biberimi, salatalığımı kısaca sebzelerimi kendim üretiyorum. İhtiyaç duyduğum suyu ise yağmur sularını biriktirdiğim depodan sağlıyorum. Tüm bunları 40 m2 lik bahçemde yapıyorum.  Tohumları ektim, fideler kendini gösterdi… Çok olursa dostlarımla paylaşmaya hazırım…
İyi haftalar diliyorum.
Sağlıkla.