İklim değişikliğinin etkileri artık çok hızlı bir şekilde oluşuyor ve bizlerde seyrediyoruz. Etrafımızdaki bitkiler, hayvanlar iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlayabilmek için çabalayıp duruyorlar. Bu arada birçok bitki ve hayvan çeşidi yok olup gidiyor.

Artık bugün, dünü kastederek nerede kalmıştık diyemiyoruz. Dünden bugüne  o kadar çok hızla ve çok şey değişiyor ki.

Okullar açılıyor. İki aylık tatil süresince neler oldu neler.

Orman yangınları binlerce canlıyı yok etti. Yanan ağaçların yerine yenilerinin çıkması ve yeniden orman oluşması yıllar sürecek. İklim değişikliğiyle artan sıcakların en büyük sebep olduğu orman yangınları dolayısıyla oluşan hava kirliliği de iklim değişikliğini arttıracak etkiler yaptı. Kısır bir döngüye girdik galiba.

Karadeniz bölgesini teslim alan sellerde iklim değişikliği etkisinin izlerini taşıyor. Binlerce insan evsiz kaldı. Can kaybı sayısı artıyor.

Ya salgın illeti. Doğanın dengesini bozdukça, iklim değişiklikleri etkilerinden büyük ölçüde etkilendiği iddia edilen salgın hastalıklar yakamızı bırakmayacak.

Denizlerimizdeki müsilaj dedikleri olay da çevre kirliğinin yarattığı etkilerin sonucu değil mi? Denizlerin dünyamızdaki oksijen üretiminin yüzde 85’ini karşıladığını hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. Denizlerdeki oksijen üreten canlılar ölürse biz oksijeni nereden bulacağız?

Şimdi okullar açılıyor ya bence bütün derslerde ana tema iklim değişikliği olmalı. Matematik derslerinde bile problemler iklim değişikliği problemleri olmalı.

Birde okullarımızda ve bazı kurumlarımızda uygulanan sıfır atık konusu çok ciddi şekilde ele alınmalı ve uygulanmalı.

Hele piknik alanlarında çöplerini bırakanlara en ağır cezalar verilmeli. Bıraktıkları çöpler şeffaf torbalara doldurulup günlerce o kişilerin sırtlarında taşımaları sağlanmalı.

Bireysel olarak ben ne yapabilirim denmemeli. Herkes üzerine düşeni yapmalı.

İhtiyacımızdan fazla tüketme huyumuzdan vazgeçmeliyiz.

50 kilometre hız sınırı bölgesinde 120 kilometre hızla gidersek başımıza neler geleceğinin hesabını iyi yapmalıyız.

Bu dünyada rahatça yaşama hakkımızı kendi ellerimizle ortadan kaldırmaktan vazgeçmek gerektiğini doğa size nasıl anlatsın. Seller, yangınlar, salgın hastalıklar, müsilajlar v.b…

Ve bir alıntı. Sayın İbrahim Demirer paylaşmış. İnsan olarak doğaya yaptığımız kötülükleri anlatan güzel bir hikaye.

“Köy yerinde ikindi vakti.

Çıt yok.

Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.

Zaman durdu sanki.

Birden bir damlama sesi.

"Şıp...Şıp!."

Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu.

Tamir edilmeli.

O arada yan arsaya bir karga kondu.

Tedirgin ama ürkek değil.

"Gakk!"

Biraz etrafı kolaçan etti.

Sağa sola baktı, yere pisledi.

Sonra kanatlandı, gitti.

Gece bir domuz girdi o arsaya.

Karganın pislediği yeri eşeledi.

Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.

Aylar sonra bir fidan bitti orada.

Karganın pislediği yerde.

Yavaş yavaş büyüdü.

Dal oldu, yaprak oldu.

Ve bir ağaç oldu..

İncir ağacı.

Önce karıncalar sardı ağacı.

Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.

En son da kuşlar.

Böcekler ağacın filizlerini, meyvalarını yedi, kuşlar böcekleri.

Alakargalar da incirleri.

Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.

Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.

O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.

Arsayı satın almış.

Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.

Üstünü tel örgülerle sardı.

Böylece domuzlar gelmez oldu.

Sonra börtü böcekten şikayet etti.

Etrafı zehire boğdu.

Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.

Ardından onları yiyen kuşlar.

Sadece bir ağaç kaldı ayakta.

Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.

Tek başına.

En son onu da kesti adam.

Oradaki hayatı bitirdi.

Bir çuval inciri bok etti!

İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens.

"Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demek.

O zaman düşünelim.

Herkes kendisine sorsun.

Çevreye, doğaya bir karga boku kadar katkım var mı?”