Günlük konuşma rutinimize baktığımız zaman son zamanlarda yeni türemiş ve dilimize giriş yapmış yeni kelimeler ya da vaktiyle uzun bir zaman diliminde kullandığımız geçmişten günümüze kadar uzun bir yol katetmiş zaman zaman unutulmaya yüz tutmuş ama en nihayetinde bir gün karşımıza çıkmış kelimelerin sıklığını görürüz.

Bugün de dilimize 15. Yüzyılda dahil olmuş bir kelime olan “teveccüh” kelimesinin üzerinde durmak istiyorum.

(TEVECCÜH)
Etimolojik açıdan kelime Arapça “wch” kökünden gelmiş olup “tawaccuh” şeklini alarak anlam ve görünüm kazanmıştır. Arapça’daki anlamı ise, (birine veya bir şeye yüzünü çevirmek, ilgi göstermek) anlamındadır.
Kendi dilimizde ise bu kelimeyi ilk defa yazılı olarak kullandığını tespit ettiğimiz kişi Sinan Paşa olmuştur ve Tazarru’name (1482) adlı eserinde geçmektedir.
Dilimizde neredeyse 600 senelik bir geçmişi olduğuna yönelik varsayımda bulunduğumuz “teveccüh” kelimesi bizim dilimizde ise birçok farklı anlam kazanmıştır. En yaygın olarak, diyalog esnasında olumlu bir duyum aldığımız zaman, karşı tarafa olan nezaketimizi göstermek için bu kelimeyi kullanırız. Adeta “o senin güzel gören gözlerin.” Cümlesi ve bunun gibi cümlelerin halk arasında kısaltılmış hali diyebiliriz.
Türk Dil Kurumu ise bu kelimenin anlamlarını iki farklı şekilde belirtmiştir;
1-) Bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme.
2-) Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma, sevme.

(TEVAZU)
Tekrardan, dilimize Arapçadan kazandırılmış bir kelime olan “tevazu” kelimesini ele almak istiyorum, çünkü bu kelime de yakın zamanda halkın içinde yoğun bir kısım tarafından kullanılmaya
başladı. Arapça’daki “wd” kökünden gelen ve geldiği dildeki asıl telaffuzu “tawadu” olan bu kelime ise dilimizde tahminen 13. Yüzyılda dahil olmuştur. Geldiği dilde de, Türkçemizde de “alçak gönüllülük” anlamı taşımaktadır. Kendi dilimizde ise ilk defa yazılı olarak bu kelimeyi keşfettiğimiz eser; Edib Ahmed’in 1250 yılından önce yazdığı tahmin edilen Atabet-ül Hakayık’dır.

(İSKELE)
Dilimize İtalyancadan girmiş olan iskele kelimesi Latince “scalae” (basamak, merdiven) halinde olup İtalyancada ise “scala” (basamak, merdiven, gemilerin yanaştığı rıhtım) olarak gelişim göstermiştir. Biraz daha geriye gittiğimizde ise Arkaik Latincede yazılı örneğini göremediğimiz “scand-sla” (basamak çıkmak, tırmanmak) olarak yazıldığını görmek mümkündür. “Scand-sla” fiili ise Hintavrupa Anadilindeki “skend” (basamak, tırmanmak) biçimiyle evrilmiştir. Tarihimizde ise ilk defa bir yazılı eserde bu kelimeyi kullandığımızda tarih 1492 yılını göstermekteydi ve kelimenin içerisinde bulunduğu eser ise Neşri’nin Kitab-ı Cihannüma’sı olmuştur.

(ANTİKA)
Fransızca’dan dilimize girmiş olan kelime anadilinde “antique” (1.çok eski, kadim 2.eski eser) sözcükleri anlamına gelmektedir. İncelemesine gelecek olursak, Latincede, önce anlamına gelen “ante” kelimesinin ek almasıyla “antiquus” haline gelmiştir. Daha geriye gittiğimiz sefer de Hintavrupa Anadilinde (ön, alın, karşı) anlamları taşıyan “ant-” biçiminden evrilmiştir.
Yazılı olarak eserlerimizde ilk defa Mustafa Sami Efendi’nin Avrupa Risalesi’nde 1838 senesinde karşımıza çıkmıştır.

(KLASİK)
Okuyucuyu bu kelimenin yabancı bir dilden geldiğini ikna etmek zor olacak ama bu kadar sıklıkla kullandığımız “klasik” kelimesi, Fransızcada “classique” (köklü, soylu, eski zamana ait, özellikle antik çağa özgü) anlamlarına gelen kelimeden, Türkçemize kazandırılmıştır. Bu sözcük Latince “classicus” (1.eski Roma’da beş askeri sınıfa mensup, eski zamana ait, köklü, soylu) sözcüğünden alıntıdır.
İlk defa Türkçe yazılmış bir eserde “klasik” kelimesini gördüğümüzde tarih 1887 yılını gösteriyordu, eserin adı ise Şiir ve Hakikat olup yazarı Beşir Fuad olmaktadır. Hâlâ kelimenin Türkçe olduğunu düşünüyorsanız kökeninin yanı sıra Türkçe kelime kurallarıyla da doğru analizi yapabilir.

Bu hafta üzerinde duracağımız kelimeler bunlardı, önümüzdeki hafta yeni kelimeler ve kökenleri sizlerle olana kadar kendinize iyi bakın, hoşçakalın...