Değerli okuyucular bugün sizlerle Yalova’dan desteğe giden deprem gönüllüsü Güray Kılıç ile röportajımızı paylaşmak istiyorum.

Güray bey öncelikle bizi kırmayıp katılım gösterdiğiniz için çok teşekkür ediyorum sizlere bugün belki de bu köşemizi okuyan kişiler yarın deprem bölgesindeki insanlarla aynı kaderi yaşayabilirler o yüzden bu tarz bir içerikle kıymetli Yalova halkını bilgilendirmek burada bizim temel vazifemizdir.

- Asıl ben teşekkür ederim bu denli bir konu üzerinde çalışma yapıp bana yaşadıklarımı ve gördüklerimi insanlara aktarma şansı sunup, halkımıza fayda sağlama şansı yarattığınızdan ötürü.

İlk olarak sormak istediğim şey, iki defa deprem bölgesine gittiniz ve elinizden geldiğince insanlara yardımcı olmaya çalıştınız, sizin bu konuda hassasiyetinizin nasıl oluştuğunu duymak istiyorum ayrıca gitme süreciniz ile alakalı bizi de bilgilendirirseniz çok müteşekkir oluruz.

- Bu konuda hassasiyetimin oluşumu, benim de yaşayanlarından biri olduğum 1999’da henüz daha 13 yaşımdayken 17 Ağustos’ta yaşadığımız merkezi Gölcük’e dayanan depremden kaynaklı oluştuğunu söyleyebilirim, o vakitte hatırladığım kadarıyla Yalova’da yoğun denebilecek kadar su kıtlığı oluşmuştu, benim yaşadığım yer Yalova’ya yaklaşık 15 kilometre mesafede olan Termal ilçesindeydi orada da su bulmak merkeze göre biraz daha kolaydı, o zamanı hatırlayanlar bilir cam şişe içerisinde satılan meyve suları vardı, sağlıklı olması adına evlerden o meyve sularının şişelerini toplayıp içine su doldurup Yalova’ya gidecek olan araçların bagajlarına koyarak insanları suyla buluşturmaya çalışıyorduk. Bu konuda ailemin hakkını ödeyemem herhangi bir afet, ya da ihtiyaç konusunda her zaman insanların yanında olmayı öğrenmemde üstümde onların emeği büyüktür.

Kahramanmaraş Depremi’ne gelecek olursak, Pazartesi günü uyandık, sabah haberlerinde büyük bir deprem olduğu söylendi, ben haberleri izlediğimde depremin üzerinden henüz 4-5 saat civarı bir süre geçmişti, olay henüz taze olduğu için biz haberlerde bu kadar büyük bir hezimete uğradığımızı düşünmedik ama en nihayetinde sadece bir kişi dahi olsa can candır ama dediğim gibi işin haber boyutunda gördüğümüz kadarıyla aşırı ciddi bir durum olduğunu düşünmemekle beraber diğer yandan da sosyal medya hesaplarımdan mevcut bölgede yaşayan halkın paylaştıkları içeriklere baktım ve o zaman durumun ne denli şiddetli olduğunun farkına vardım, özellikle bir dönem Fenerbahçe kalesini koruyan file bekçisi Volkan DEMİREL’in ki biz onu genellikle dik duruşu ile görmeye alışıktık ama onun paylaştığı videoyu izlerken adeta başımdan aşağı kaynar sular akmaya başladı, akabinde hemen acaba ne yapılabilir, nasıl bir yol izlenip de insanlara yardımı olunabilir diye düşünmeye başladım. Bu konuda da tüm her şey düzenlendiği vakitte Volkan DEMİREL’in yaptığı bu çağrıların önemli bir taktir görmesini bekliyorum ve kendisi de sanıyorum ki ailesini İstanbul’a bıraktıktan sonra tekrar Hatay’a döndü ve oradaki çalışmalara devam ediyor, gerçekten başta Volkan DEMİREL ve onun gibilerden Allah razı olsun bu noktada çok önemli işler ortaya çıkardılar.

Bir müddet ne yapabilirim diye düşündükten sonra sahip olduğum panelvan aracımla buradan sadece su bile götürsem iyidir diye düşündüm ve arkadaşlarımla paylaştım, onlar da ellerini taşın altına koydular ve yola çıkmayı netleştirdik ve yola çıkma öncesinde çevremizden ihtiyaç malzemesi göndermek isteyenlerden gidip eşyaları aldık ve yola koyulduk. Yiyecek, içecek, bebek bezi başta olarak araba aldığınca yanımıza yerleştirdik. Saat gece 04.30 sularında Adana’ya vardık ve hiç mola vermeden Hatay’a giriş yaptık.

Peki Hatay gibi depremi en şiddetli hisseden şehirlerden birine girdiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız oradaki durumlar nasıldı tam olarak?

- İlk başta şunu belirtmek isterim ki biz ilk yolculuğumuza depremin ikinci gününde çıktık ve Hatay’a girişimizde İskenderun Limanı’na doğru girdik kendi gözlerimizle orada bir yangın hadisesinin oluştuğunu gördük. Yol üzerinden devam ettik fakat gerçekten de ilk başta yıkık bina göremedik “içimden çok şükür korkulacak kadar büyük bir deprem değil dedim” ama biraz sonra göreceğim manzara karşısında nutkum tutuldu, Belen yokuşu diye bir konum var oranın yerlileri yahut harita bilgileri yüksek kişiler biliyordur, o yokuştan aşağıya doğru inmeye başladığımız zaman hava aydınlanmaya başladı ve o anda gördüğüm manzara karşısında sadece “aman Allah’ım, sen bize yardım et” diyebildim. Tamam belki biz Gölcük Depremi’ni yaşayan insanlarız ama ben böyle bir afeti ömrü hayatımda görmedim neredeyse sağlam bina yok, ayakta olan binaların da genelinin ağır hasarlı binalar olduklarını gözlerimizle gördük, yan yatan mı dersin, patlayan duvarlar mı dersin, yol üzerindeki asfaltın yarıldığını gördük. Bir araya gelmiş insan topluluklarının yanına gittik, orada aşağı yukarı bin kişiye kadar servis yapılabilecek bir çorba kazanı başında insanlar vardı ve çorbanın yapılabilmesi için bilirsiniz ki otobüs yolculuğunda ufak sular olur, o sulardan bir miktar ele geçmiş ve onları açıp da kazanın içine boşaltıldığına şahit oldum, daha sonra hemen arabamızdan yanımızda getirdiğimiz sulardan yeterli olacak miktarda getirip orada insanlara verdik.

Şimdi tam net tarih vermek gerekirse de ayın yedisinde yola çıktık onunda geri döndük akabinde bir gün evlerde dinlendikten sonra beş kişilik bir ekip halinde 12 Şubat’ta tekrar yola çıktık onun dönüşü de 17 Şubat’ta geri döndük. Aşağı yukarı beş gün orda kaldık ilk günlerde elimizdeki yardımları dağıttık tekrardan daha sonra da bir yardım derneğiyle birlikte yemek dağıtımı yaptık, onlara yardım ettik. Araçla depremzedelere yiyecek taşıdık, genel olarak böyle geçti.

Belki görmüşsünüzdür, sosyal medyada insanlar deprem bölgesinde yetkili olmadığına dair sözler söylediler adeta bizi burada ölüme terk ettiler kaderimizle baş başa kaldık gibi sözler söylendi, bunun doğruluk payı nedir sizin gördüğünüz kadarıyla?

-Öncelikle benim gittiğim gördüğüm kadarıyla objektif bir yorum yapmam gerekirse ilk olarak şu parantezi açmalıyım, Antakya’da gördüğüm yıkım tamamen eski çekim savaş filmleri gibiydi, böyle bir şeyi ne aklım ne de hayalim almadı, bazen hala sanki bir kâbustan uyanacakmışım gibi hissettiğim vakitler de oluyor, biz başlangıçta Antakya’da yardım çalışmalarına katıldıktan sonra yaklaşık olarak iki kilometre mesafemizde Yalova Çiftlikköy İtfaiyesi’nin bir enkazın içinde çalıştığı haberini aldık ve direkt olarak işimizi halledip oraya gitmek istedik oradan bir ağabeyimizle konuşup çalışanlara enerji takviyesi olacak gıdalar götürme temennisi ile yola çıktık çünkü orada gerçekten de uzun saatler çalışıldığı için insanlar aç hatta susuz dahi kalabiliyorlardı.

Halkı haksız söylemlerle galeyana getirmek istemem ben sadece gördüğümden bahsetmek isterim Antakya’nın girişinde hemen stadın karşısında fuar alanı dedikleri bir yer var orada ambulans sesi hiç eksik olmadı, sürekli siren sesleri ve ambulanslar gördük ayrıca sivil araçların da varlığına tanıklık ettik, ama Çiftlikköy İtfaiyesi’nin yanına vardığımda işte o asıl dehşeti gördüm.

Enkazdan yakınlarının cenazelerini kendi başlarına çıkarmış insanlar apartmanların önüne koymuşlar ve orada hazır kefen bulamadıkları için evlerden aldıkları beyaz perdelere sarmışlardı ve birilerinin gelmelerini bekliyorlardı, tam o vakitte üçüncü gündeydik orada hiç unutamadığım ve hayatım boyunca unutmayacağım bir sahne daha var, yukarıda da bahsettiğim türden bir ağabey sanıyorum ki ailesinden birini kaybetmiş ve üstüne güneşlik perde örtüp en azından bir cenaze arabası bekleyişindeydi, akabinde biz biraz daha oraya yaklaşınca bize sıcak bir çorbamız olup olmadığını sordu. Biz de ağabeyimize sadece yanımızda kuru gıdalar olduğunu dilediği vakitte verebileceğimizi söyledik. “Neyse canınız sağ olsun” dedi ve gidip cenazesinin başında beklemeye devam etti.

Gerçekten insan düşünmeden edemiyor, acaba kaç gündür oradaydı, kaybettiği kişi ağabeyin ne derecede yakınıydı bu düşünceler hakikaten aklımdan çıkmıyor gerçekten çıkacağını da sanmıyorum. Biraz daha civarda dolaştığımız vakit gördük ki gerçekten bir enkaz var evet ama görevli yok, çalışma yok, yıkılan binaların içinde insan var mı yok mu o da zaten çok zorlu bir düşünceydi.

Yani daha net bir tabirle şunu da söyleyebilirim ilk gittiğimizde cidden üçüncü gün dahilinde bile daha el değmemiş enkazlar vardı, tabi ikinci gittiğimizde oraların da bir kısmında çalışmalar yapılmaya başlanmıştı, bu konuda da 10 tane şehir var Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya gerçekten en kötü durumda olanları olarak düşünürsek sadece bu şehirler için bile on binlerce kişilik ekip gerekiyor geride kalanları da hesap edersek bir anda belki de profesyonel şekilde yüz binlerce kişiden oluşmuş ekiplerin çalışması gerekirdi.

Şahsi kanaatim tam olarak şudur ki; ilk üç gün çok az ekip iş dahilindeydi ve yetersizdi ama sonraki gelişimizde askerimizle, AKUT’la, diğer örgütlerle daha yoğun bir işleyişe tanık oldum.

Deprem bölgesinde bulunduğunuz yerlerde hiç mucize denebilecek bir kurtarma olayına rastladınız mı?

-Bahsettiğim gibi Çiftlikköy İtfaiyesi’nin çalışmalarına şahit oldum, orada altı katlı bir binanın altından üçüncü günde ses almaya başlamışlar ve akabinde kurtarma çalışmalarına son sürat başlanmış, en sonunda ise bir hafta önce bypass ameliyatı geçirmiş bir teyzemizi 14 saat süren arama kurtarma çalışmaları sonucu kurtardılar benim için bu gerçekten mucizeydi diyebilirim.

Ben biraz da olsa insanların birlik ve beraberliğini burada paylaşıp damarlarımızda olan o asil ve kudretli kanın böyle bir durumda kendini ne denli bir şekilde gösterdiğini belirtmek istiyorum, oradaki insanların birlikteliğinden bahsedebilir misiniz?

- Deprem bölgesinde yanlış hatırlamıyorsam 19 yaşında bir kardeşimizle tanıştım Utku isminde ona da buradan çok selamlarımı iletiyorum, kendisi Ankara’da yaşayan bir kardeşimiz, şiddetli ve ağır hasar bırakan bir deprem olduğundan haberdar oluyor ve içinden keşke oraya gidebilsem diye düşünürken arkadaşının motoruyla kuryelik yapmaktayken birden Ankara’dan motorların bir yerde toplandığını görmüş ve sebebini sormuş akabinde cevap olarak deprem bölgesine gönüllü gidileceğini söylemişler ve Utku da beni götürebilir misiniz diye rica etmiş ve motorunu araca bağlayıp olay yerine nakliyesi yapılıyor, o sırada sadece ailesinden annesiyle görüşüyor ve ona da birkaç gün işim var endişelenmeyin diye haber veriyor.

Hatay’ın Samandağ ilçesinden bir ağabey bize ulaştı “elimizde sadece kuru gıda var, eğer sizde varsa sıcak yemek alabilir miyim?” diye sordu tabi o zamanlarda da biliyorsunuz ki yollar kilit biz yine de termoslara sıcak yemek ve çorbaları doldurduk, Utku’ya verdik ama o zamanlarda yolu yağmacıların kestiğine dair bir söylem var ne kadar doğru bilmiyoruz ama diğer kuryeler de bu sebepten dolayı Samandağ’a pek gitmek istemedi o sırada Utku “ben giderim ağabey” dedi ve yükü aldı, bize yarım saat sonra bir telefon geldi “Allah razı olsun yemekler ulaştı çok teşekkür ediyoruz.” diye o da benim için bu konuda önemli bir detaydı.
 

 Türk toplumuna hizmetleriniz için size ve sizin gibi söz konusu vatan, millet olduğu zaman icraatlarıyla ön plana çıkan kişilere ve kurumlara çok teşekkür ediyorum, sizin de söylemek istediğiniz bir şeyler varsa son olarak ekleyebilirsiniz.

- Bize bulunduğumuz yerde görevi devralacak bir ekip geldiğini ilettiler biz de yeni ve dinamik ekibe görevimizi bırakıp zorlu beş günün ardından geri dönüş yoluna çıktık. İnanın fiziken Yalova’dayız ama zihnen her birimiz hala o bölgedeyiz ve uzun bir müddet biz de oradan çıkamayacağız gibi.

Yalovalı hemşerilerimize söylemek istediğim tek şey deprem bölgesinde gerek profesyonel gerekse amatör şekilde çalışmalar gerçekten çok çok kıymetli ve ileride bizi bekleyen Büyük İstanbul Depremi adlı afete yakalanmadan öncesinde eğitimler almalıyız şahsen ben şahsım adına AFAD gönüllüsü olup eğitimlere yazıldım, böyle bir afet gerçekleştiği zaman İstanbul’un nüfus oranı çok fazla çalışacak görevli gerektirecek ve belki de Yalova’daki imkanların az olmasına sebebiyet verecek, en azından odak dönene kadar kendi yaralarımızı kendimiz sarabiliriz, bu da vatandaşlarımıza böyle bir çağrımdır.

Bana bu fırsatı verdiğiniz için tekrardan çok teşekkür ederim, elimden geldiğince olaya başka bir boyut kazandırmadan ne gördüysem o şekilde anlattım, umarım aydınlatıcı bir çalışma olmuştur.