Her insan kendi gerçekliğine dair hislerin çoğunu başkalarının kendisi hakkında söyledikleri yahut düşündüklerinden edinir. Çoğunluğun başkalarına olan bağımlılıkları öyle bir noktaya gelmiştir ki onlar olmadan kendilerini “yok” kabul edip, nerdeyse varlıklarını kaybedeceklerini düşünecekler. Modern insanın başka bir anlamda özelliği yalnızlıktır. Kendini kavramak, kendin olmak, özünü anlamak zor ve zahmetli bir iştir. Başkalarının seni beğenmesi yalnızlığa ilaçtır. Kolay yoldur. En çok ihtiyaç duyulan iltifat ve davettir. Sıkıcı da olsa davetler yalnız olmadığının kendi kendine ispatıdır. Davet edilmek hatırlanmaktır, arzu edilmektir, birlikte olmayı istenmektir.
  Şimdilerde ise daha kolay bir yolu oluştu; sosyal medyada beğeni toplamak. Hele ki sanal ortamın bilinmezliği içinde kes-kopyala-yapıştır yöntemleriyle beğeni toplayıcılığı ciddi bir uğraş haline döndü. Nazan Bekiroğlu’nun güzel bir yazısını okumuştum; “İnternet bir yandan içimizdeki farkında bile olmadığımız ben’leri açığa çıkarırken diğer yandan bizi unutmak istediğimiz yüzümüzle, saklamak istediğimiz kimliğimizle, hatırlamak istemediğimiz geçmişimizle de yüz yüze getirir…İnternetin farklı bir bilinç, yepyeni bir bireysellik, radikal bir zihniyet hali olarak bütün değerleri alt üst ettiği, insanlığın algı tarzını ve değer ölçülerini yenilediği, iç ahlâkı bile yeniden inşa ettiği meselesi yoğun biçimde tartışılan bir gerçek. Tartışmak bir muafiyetin kapısını açar oysa. Unutmamalı ki mutlak ahlâkın tartışması yoktur, o internet için de geçerlidir. Âlemlerin Rabbi olan Allah sanal âlemin de Rabbidir.”
 Hayatta veya sosyal medyada kabul görmek, bir başka deyişle beğenilmek yalnızlık hissini uzak tuttuğu için önemlidir. Beğenilmek her dönemin geçerli olgusudur. Sadece beğeni araçları zaman ve şartlara bağlı olarak değişiyor. Şimdi face veya instagram üzerinde beğeni bir tıklamayla olurken, geçmiş dönem beğenileri kendini oluşan deyimlerde buluyordu. Çok bilindik bir lâf vardı; iki dirhem bir çekirdek. 
 Giyimine özen göstermiş, güzel giyinmiş, göz alıcı kişiler için "iki dirhem bir çekirdek" denir. Neden böyle dendiğini düşündünüz mü hiç? Bu yakıştırma, kütle ölçüsü olarak "okka"nın kullanıldığı eski dönemlerden kalmadır. Bir okka bugünkü ölçülerle 1283 gram tutar. Okkanın dört yüzde birine (1/400) "dirhem" adı verilirdi. Dirhem daha çok, duyarlı ölçümler için kullanılırdı. Ancak kuyumcular dirhemden daha duyarlı ölçümler için bir kütle birimi daha kullanırlardı. Buna "çekirdek" denirdi ki, toplam 5 santigram (0,05 gram) değerinde idi. O dönemin en değerli akçası, "bir Osmanlı altını" idi. Bunun da kütlesi toplam "iki dirhem bir çekirdek" tutardı. Bu durumda süslenmiş kimselere "iki dirhem bir çekirdek" yakıştırmasında bulunanlar dolaylı olarak, şaka yollu onlara "altın" demiş olurlar.
  Deyimler, tıklamalar velhasıl beğenmelerin hepsine eyvallah, ama esas olanın kendin olabilmekten geçtiğini unutmamak lâzımdır.  Kendin olmak, yani O’ndan taşıp sende tecelli olanı keşfedip, kemâli aramak ve bulmak.
 Gayrisi boşluğa çare arayışıdır ki beyhudedir.  
 Boşluğa, yokluğa ve geçiciliğe…