Siyaseten görev aldığınızda hiç eleştirilmemenin yolu hiçbir şey yapmamaktır. Belediye Başkanlığım süresinde ilginç eleştirilere muhatap olduğumu hatırlıyorum. Ama bazısı var ki heyecanla, şehre katkısını hissederek ve gururla yapmaya kalktığınız bir şeyi öyle pervasızca eleştirirler ve doğal olarak siz de üzülürsünüz.
 Geçen gün Karizma İş Merkezinin içinde bir esnaf arkadaşla sohbet ederken, geçtiğimiz hafta işlerin düştüğünü söyledi. Sebep olarak ta o hafta Üniversite’nin tatil olmasını gösterdi. Karizma’nın üst katında gerek Üniversite’nin gerekse Çağrı Merkezi çalışanlarının varlığı önemli bir ticari hareketlilik sağladığını anlattı. Sevindim, ama eski dönemde yapılan eleştiriler aklıma gelince, hayıflanarak “anlaşılmanın ilacı zamandır” sözünün doğruluğunu gördüm.
 Siyaset, imkân dairesi içinde, yönetme sanatıdır, derler. Sene 2002 depremden yeni çıkmışız. Depremin birinci yıldönümünde yeni Belediye Binasını tamamlayıp, açılışını yaptık ve taşındık. Eski binayı boşalttık. Alt katında nerdeyse bedavaya oturan birkaç kiracı, çoğu ardiye olarak kullanılan dükkânlar ve hasarlı bir bina. Önce İl Genel Meclisine takas teklif ettik. Depremde hasarlanan Atatürk İlkokulunun yerine İşhanı yapmayı düşünüyorlardı. Doğru bulmadık. Biz de aynı Cevdet Aydın parkı gibi oranın altı otopark olmak kaydıyla güzel bir park olacağını ve böylece merkezi ferahlatacağını umuyorduk. Bu gerekçeyle takas önermiştik. Kabul etmediler. Bunun üzerine Mecliste bir karar alarak orayı yeşil alan ilan ettik. Böylece okula dokunamadılar ve vazgeçildi. 
 Belediye Binasını yıkıp, kat karşılığı olarak Müteahhit tarafından yapılmasının kararını aldık. İnşaat sektörünün çok durgun olduğu o dönemde, önce Oda aracılığıyla esnaflara çağrı yaptım ve bir araya gelip inşaatı yapmalarını önerdim. Tam 6 ay bekledim. Beceremeyeceklerini söylediler.  Ve % 50 İle bir müteahhit ihaleyi aldı. Proje içindeki bağımsız bölümlerin paylaşımı için yetki verdiğimiz komisyona önerimiz şu oldu; sosyal amaçla kullanmak üzere üst katları Belediyeye alın. Kiraya verilmek üzere dükkânlar Belediye için her zaman sıkıntıdır. Başlangıçta iyi kira getirisi olur gibi düşünülse de zaman içinde bedavaya çöreklenilen mekânlara dönüşüyor. Üst katları Üniversite’ye tahsis eder, öğrencini varlığı ekonomiye olumlu katkı yapar, demiştik. Ayrıca Çağrı merkezi gibi o günlerde yeni gelişen bir sektörü teşvik ederek, Yalova’da konuşlanmasını sağlarız. Hem binlerce gencimize iş sağlamış hem de kent merkezine canlılık getirmiş olur, diye düşünüldü.
 Bu mantık üzerine, metrekare olarak toplam inşaatın %75’i ama değer olarak %50’si olmak üzere üst katlar Belediye de kaldı. 
 Eleştiri tayfası iş başına geçti, bir de orada bedava oturmayı bekleyen kesimde bunlara destek verince, ortalık toz duman oluverdi. Neymiş, orası şahsa ait olsa dükkân almaz mıymış? Doğrudur, şahsa ait alsa dükkânlardan da alır ve akıllıca davranır. Ama şahıs olduğunda, hem kiranın rayiç değerini muhafaza için ne gerekiyorsa yapar hem de sosyal bir sorumluluğu yoktur. 
 Çok şükür, sadece Çağrı Merkezi sayesinde 2000’in üzerinde gencimiz iş sahibi oldu. Birçoğu orada nitelik kazanıp, daha yüksek gelir getiren alanlara transfer oldular. Çağrı Merkezi konsepti devam ettirilebilseydi, bugün ev hanımları dâhil en azından 10 bin kişiye ekmek kapısı olabilirdi. Maalesef vizyonsuzluk engel oldu. 2002 yıllarında tüm ülke de Çağrı Merkezi çalışanlarının toplamı 4 bin kişiydi. Yalova insan niteliği açısından en uygun kent olması ve İş-Kur aracılığı ile başlatılan eğitim katkısıyla büyüyeceğini öngördüğümüz bu sektörün merkezi Yalova olabilirdi. Bu gün ülke genelinde bu sektörde çalışan sayısı 100 bini geçtiğini zannediyorum Yani öngörümüzde haklıydık. 
 Yani netice olarak bugün, öğrencisi ile çalışanıyla Karizma’nın, Yalova’da ki çarşı esnafının can noktası, umut kaynağı olması haklılığımızı gösteriyor ve bu bizi elbette memnun ediyor.